Şans eseri denk geldiğim bir şiire farklı bir bakış açısıyla bakacak olursak, Aslında her şey de, aynı şeyin olduğunu "Her şey tek ve birdir" anlayışıyla karşılaştığımızı göreceksiniz. Gerçek hayat ve ölüm, uyanmak demektir.

Hepimiz kendi hayatımızın şairiyiz ve kendimizi tanıdığımızda başka ocaklar arıyoruz. O ocaklar, kendi ruhlarımız gibi olan ruhların bulunduğu ocaklar. "Şiir hayatı boyunca üç burçtan: Gurbet, hasret ve hikmet burçlarından geçiyor. Şair için gurbet burcu bir tür kendini arama dönemidir. İkinci evre olan hasret burcunda şair kendi yazış biçimini bulur. Şair, hayata dair ideallerini gerçekleştiremediğini fark ettiğinde hikmet burcuna geçer." Hayatımız şiir ve biz de bunu yaşayan şairleriz. 3 burcu yaşamamız gerekir. Kendimizi arama dönemimiz, yöntemi bulmamız ve uyanma evremiz.

Fazla uzatmadan sizi şiirle baş başa bırakayım. Bakalım sizler de neler uyanacak?



Uyanmak
Düşsem
Kan ter içinde
Düşsem uçurumlara
Hemen unutulsam
Uyandıklarında.
Kalkıp size gelsem
İçeri alsanız
Bakmadan yüzünüze
Gene aynı ocakta
Isınsam.
Sonra gene dışarıda
O tepeye çıksam
Uyurgezer
Fırtına kar
Düşsem

Behçet Necatigil



"....Akşamın başlamasıyla şair farklı bir iklime geçer, kendi cehenneminde savaşır. Savaşın mekânı da savaşan tarafları da şairin kendisidir. Şairin ölüm arzusunun sebebi de bu çıkmazdan kurtulmak istemesidir. Çünkü ölümle birlikte “sonsuzluk”a kavuşacaktır. “Balinanın karnı” olarak da nitelenen bu durum neticesinde kahraman (şair), yaşamın kaynağına, başlangıcına (ana rahmine) döner. Bu da yeniden doğmak için ölmek anlamına gelmektedir. Buna, “Yeniden Doğuş Miti” veya “Yüce Ana Arketipi” de denmektedir.

Şairin gelenekle ilişkisi ve sanata bakış açısı göz önünde tutulduğunda “Uyanmak” şiiri şairin sanat anlayışını gizlediği bir poetik metin olarak da görülebilir. Kendi ortamından sıkılan şair, onunla aynı ruh ikliminde, ya da kendisini ruh ve duyuş akrabası hissettiği şairlerin yanına gitmek, onlarla birlikte olmak ister. İlk önce kendisinin beslendiği ya da kendisini onlarla aynı devirde hissettiği geçmişte yaşamış şairlerin yanına uğrar.
Zaten Necatigil’e göre şairlik aynı zamanda bir ‘ocak’tır. Ocakta usta-çırak ilişkisi söz konusudur. Şair, bu ocağa katılır, ancak oradakilerin yüzüne bakmaz. Bu noktada şairin neden ocağa katılmasına rağmen oradakilerin yüzlerine bakmadığı sorgulanabilir ve cevap olarak da onlar gibi olma endişesinin buna yol açtığı ileri sürülebilir. Onların görüşleri şairi etkileyebilir. Oysa şair, onların ısındığı ocakta ısınsa bile tam olarak onlarla aynîleşmek istemiyor. Belki onları tanımak ve o kültürü kendinde sindirilmiş olarak barındırmak istiyor.

Şiirde ‘yüzünüze bakmadan’ şeklinde kullanılan bu ifade aynı zamanda bize Lût peygamberin başından geçenleri ve onun karısını
da anımsatmaktadır. Lût peygamberin kavmi sapıklıklarından ötürü cezalandırılmıştır. Allah, Lût peygambere, kendisine iman edenlerle birlikte arkalarına bakmadan şehirden çıkmalarını emreder. Oysa Lût peygamberin karısı tufanı görmek için geriye bakar ve baktığı anda taş kesilir. Lût, Allah’a yalvarıp onun kendi ailesi olduğunu söylese de Lût peygamberin karısı bağışlanmaz.23 Şairin geçmiştekilerin yüzüne bakmamasında buna benzer bir durum söz konusudur. Eğer bakarsa onlar gibi olacaktır.

Şairin “yüze bakmaması” ile ilgili olarak Yunan mitolojisindeki Medusa’dan da bahsetmek gerekir. Medusa, kafasında saç yerine zehirli yılanlar bulunan, sesi vahşi hayvanlara benzeyen, çirkin ve ona bakanların “taş kesildiği” mitolojik bir varlıktır. Necatigil’in mitolojiye olan ilgisi düşünüldüğünde “Bakmadan yüzünüze” ifadesinde Medusa’ya göndermede bulunmuş olması ihtimal dâhilindedir.

Şair, ocakta ısındıktan sonra, uyurgezer bir halde düşe kalka ve kar ve fırtınada yapılan bir yolculuk neticesinde “o tepe”ye çıkmak suretiyle kendine has üslûbu yakalar. Bu şiirsel serüveni Necatigil, poetikasında şu şekilde ifade etmektedir: Bence her şair, şiir hayatı boyunca üç burçtan: Gurbet, hasret ve hikmet burçlarından geçiyor. Şair için gurbet burcu bir tür kendini arama dönemidir. İkinci evre olan hasret burcunda şair kendi yazış biçimini bulur. Şair, hayata dair ideallerini gerçekleştiremediğini fark ettiğinde hikmet burcuna geçer.

Şikâyetlerin, isyanın şiiri; zamanla yerini, kabulün, benimsemenin, vazgeçişin şiirine bırakır.

Bununla birlikte metnin başlığı da bunun poetik bir şiir olduğuna dair bize bazı ipuçları vermektedir. Sanat bir anlamda düşsel’dir. Şair, şiirini düşsel bir ortamda yazar. Bu ortam sadece şaire has bir ortamdır. Çevresinde yaşayanlar bunun farkında değildir. Çünkü şair şiirini, iç yaşantılarıyla oluşturur. Kimi zaman bu iç yaşantılar, şairin yaşamını bir cehenneme dönüştürür. Sanat ve edebiyat düşseldir ve uyurgezer bir halde oluşturulur. Oysa gerçek hayat ve ölüm, uyanmak demektir. "
Alıntı..


Oysa gerçek hayat ve ölüm, uyanmak demektir.

Oysa gerçek hayat ve ölüm, uyanmak demektir.

Oysa gerçek hayat ve ölüm, uyanmak demektir.