Çatalhöyük Arkeoloji Kazıları eski Başkanı Ian Hodder, insanın maddi dünyayla olan ilişkisini irdelediği son kitabında 9 bin yıllık Neolitik kentteki arkeolojik verilerden büyük ölçüde ilham aldığını söylüyor. Arkeolojide dolanıklık ile ne kast ettiğini açıklayan Hodder, Çatalhöyük'teki yapılaşmayı bakın nasıl yorumluyor?

Stanford Üniversitesi Antropoloji Bölümü öğretim üyesi ve arkeolog James Mellaart'tan sonra 2018 yılına kadar Çatalhöyük arkeoloji kazılarına başkanlık yapan arkeolog Ian Hodder Çatalhöyük'te yapıların birbirine bitişik inşa edilmesini, inşaat malzemelerinin doğurduğu zorunluğa yorumladı.

Alex Shashkevich'in Çatalhöyük Arkeoloji Kazıları eski Başkanı Arkeolog Ian Hodder'ın ile son kitabı “Nereye Gidiyoruz? İnsanların ve Şeylerin Evrimi” üzerine gerçekleştirdiği söyleşine dair ayrıntılar Stanford Üniversitesi'nin internet sitesinde yayınlandı.




Nesnelere ve şeylere bağımlılığın insanlık tarihinin kalbinde yer aldığını savunan Ian Hodder'a göre insanların eşyalara olan sevgisi geçmişteki atalarınıon yaşam tarzlarına dayanıyor.

"Toparlanırken, bahar temizliği yaparken veya televizyonda bir evin yeniden yapımını anlatan bir şovu izlerken, genellikle aklımıza şu soru geliyor: Neden bu kadar gereksiz eşyaya sahibiz?" diyen Hodder, insanların 2,5 milyon yıl önce ilk aletlerini toplayıp bir şeyler yapmaya başladıklarında, nesnelere ve onları yapmak için gerekli malzemelere dayalı bir insan döngüsü başlattığını savunuyor. Bu bağımlılığın, insanlık tarihinin tam kalbinde ve günümüzde de iklim değişikliğindeki insan etkisinin de tam merkezinde yer aldığını söylüyor.

“Nereye Gidiyoruz? İnsanların ve Şeylerin Evrimi” adlı son kitabında Ian Hodder, insanlar ile onlara ait şeyler arasındaki ilişkinin, zaman içinde nasıl geliştiğini ve bunun insanlığın geleceği için ne anlama geldiğini tanımlıyor.

> İnsanlar ve şeyler arasındaki ilişkiyi incelemeye neden karar verdiniz?

> Burada, büyük ölçüde son 25 yıl boyunca görev yaptığım Türkiye’deki 9.000 yıllık Neolitik kent olan Çatalhöyük kazılarında ortaya çıkan verilerden ilham aldım.

Bu antik kent, gerçekten yalnızca farklı çeşitlilikteki kil türlerinden oluşan düz bir ovanın ortasında yer alıyor. Çatalhöyük toplumu, gerek çanaklarında, gerek evlerinde, gerekse de ürettikleri sanat ve heykellerde, neredeyse her şeyde bu kile gayet bağımlı haldeydi.

Ancak bölgedeki özel kil türü, suyun azlığında dahi hızla yayılabilen bir kil türü olan smektik (likit kristal) kildi. Yani, bir yağmur yağdığında Çatalhöyük halkının yaptığı bu evler çatlıyor ve çöküveriyordu.

Bu kili dayanıklı tutabilmek için Çatalhöyük halkı büyük çaba harcadı. Duruma ilk çözümleri, uzak yollardan gidip dağlık arazilerden getirdikleri odunlar oldu. Fakat yaptıkları odundan çerçeveler yeterince dayanıklılık sağlamadı. Daha sonra evlerini birbirinin karşısına yapmayı denediler, böylece içeriye yağmurun girmesi ve duvarı etkilemesi daha zor olacaktı. Bu fikir, görünüşe göre insanların neredeyse üst üste yaşadıkları Çatalhöyük’teki o çok yoğun kümeler halindeki yerleşimin sebebi olabilir.

Fakat kili dayanıklı hale getirmek için denedikleri asıl yol, kile kum eklemekti. Kumu elde etmek içinse bulundukları ortamın çevresini derinlere kadar kazmak zorundaydılar. Bu derin hendekler suyu topladı ve zaten ıslak olan bölgeyi daha da ıslak hale getirdi; bu da istilacı bir saz türünün genişlemesine katkıda bulundu ve tüm doğal ortamı kapladı. İnsanların koyunlarını uzaklarda otlatmaları için bu sazları kesmeleri gerekiyordu.

Yani, başlarda küçük bir mesele gibi gördüğünüz kilden tuğlaların çok da iyi olmaması gibi bir sorun, sonunda insanların hem yaşayışlarını etkileyen, hem de çevrelerindeki doğayı nasıl değiştirdiklerine yönelik sonuçlar doğuran birçok insanın çabasına yol açabiliyor.

> Araştırmanızın ana fikri nedir ?

> Birçok insan, iklim değişikliğine yol açan en önemli faktör olarak 200 yıl boyunca devam eden kapitalizmin yükselişini ve endüstriyelleşmeyi işaret ederek, yakın geçmişteki küresel ısınmayı suçluyor.

Kapitalizmin ve onun sebep olduğu çevrenin aşırı kullanımının çok büyük bir öneme sahip olduğu elbette doğru; ancak ben, eğer tarihe bir bütün olarak bakarsanız insanlar hakkında daha temel bir şeyi görebileceğinizi savunuyorum. Bizim çevreyle olan ilişkimiz, her zaman doğayla içli dışlı olmuştur.

İnsanların çevreyi etkilemelerinin onların her zaman olarak yaptıkları bir şey olduğunu fark ettiğinizde, o zaman bu sorunu çözmenin şu anki ekonomik sistemin üstesinden gelinerek halledilebilecek bir durum olmadığını da anlıyorsunuz. Bu daha çok kim olduğumuz ve dünya ile ilişkimiz konusuyla başa çıkmamızla derinden alakalı bir durum.

> Dolanıklık nedir ?

Dolanıklık, bizim yaptığımız şeylerle olan ilişkimizdeki bağımlılığımızı anlatan bir düşünce. Biz insanlar, gerek sıcak kalmak için gerekse yemek toplamak için aletlere veya sosyal mevkiimizi göstermenin bir yolu olarak eşyaya her türlü bir bağımlılık gösteririz. Benim görüşüme göre, eşyaya olan bağımlılık bizi insan yapan şey. Eşyamız olmadan bir şey yapamayız.

Dolanıklık teorim, ayrıca yaptığımız şeylerin başka şeylere bağlı olduğunu da söylüyor. Buna ek olarak, insanlar tarafından yapılan şeylerin ancak insanlar onlara bakmaya devam ederse var olmaya devam edeceğini de söylüyor.

Örneğin; bir araba, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen binlerce parçadan oluşuyor. Eğer birisi her bir parçayı üretiyorsa, o zaman diğerinin montajı yapması gerekiyor. Sonra arabalar yollara bağlı olduklarından, birilerinin bu yolları yapması lazım; bu böyle gidiyor…

Dolanıklık, bir bağımlılık döngüsünü ifade ediyor: insanlar ürettikleri şeylere bağlı, ürettikleri şeyler diğer şeylere ve bu şeyler de insanlara bağımlı. Ve öyle görünüyor ki; bu dolanıklık, kaçınılmaz bir şekilde çevresel değişikliklere ve dünyanın çeşitli yerlerinde artan eşitsizliklere yol açıyor.

> Sizce bizim, şeylere olan bu dolanıklıktan kurtulabilmemiz mümkün mü?

Bizim şeylere olan bağımlılığımız, tamamen olumsuz bir durum değil. Yeni teknolojiler ve aletler icat etme yeteneğimizin, insanların daha uzun ömürlü olmalarına ve daha az hastalık geçirmelerine yardımcı olma açısından önemli olduğu açık.

Mevcut iklim değişikliği ile başa çıkma konusuna gelindiğinde ise, toplumlarımızın Dünya üzerindeki etkilerini azaltmak için daha ucuz, yenilenebilir enerji kaynakları geliştirme çabasının önemli olduğunu düşünüyorum.

Fakat sorunlarımızı çözmek için, yeni teknolojilerle gelmek yeterli değil. Arkeolojik kanıtlar, yeni teknolojilerin büyük bir kısmının yakın çevremizde daha büyük bir dolanıklığa yol açtığını gösteriyor.

Bununla ilgili yakın zamandan bir örnek, güneş panelleri israfları. Güneş panelleri, bize yenilenebilir enerji sağlayan harika bir teknoloji olsa da, birçok uzman, panellerin ürettiği bazı toksik malzemelerin nasıl elden çıkarılacağı konusunda endişelenmeye başladı.

Yani, bana öyle görünüyor ki bizim temel varlık biçimimiz hakkında bir şeyler yapmamız gerekiyor. Minimalizm, daha azla yetinen bir yaşam tarzı ve tüketim çılgınlığını eleştiren yakın zamandaki diğer hareketler, doğru yönde atılmış önemli adımlar.

Ancak önemli bir değişiklik getirmek için küresel ölçekte daha fazla şey yapmamız lazım. Düşüncesizce sürdürdüğümüz malzeme biriktirme huyumuzu azaltacak sosyal, ekonomik ve siyasal çözümler için çaba içinde olmalıyız.