Atatürk’e Göre,Kur’an’ın Türkçeye Çevrilmesinin Amaçlar
O, bu gerçeği şu söylemleri ile belirtiyor: “Kur’an’ın tercüme edilmesini emrettim… İlk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed’in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim. Halk, tekrarlanmakta bulunan bir şey mevcut olduğunu ve din işleriyle ilgili kimselerin derdi ancak kendi karınlarını doyurup, başka bir işleri olmadığını bilsin.”

Yine bu konuyla ilgili olarak: “Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur’an Türkçe olmalıdır.” ve “Türk, Kur’an’ın arkasından koşuyor.; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde ne var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın.” Demektedir.

Atatürk, inançlı Milletin, zamanı geçmiş ve Kur’ân’ı gölgeleyen yorum ve açıklamalardan kurtulması için, Türkçeye yeni Kur’ân çevirileri ve yeni Tefsirler yapılması istediğini şöyle vurguluyor:

“ “... Milli terbiye ile geliştirmek ve yükseltilmek istenen genç beyinleri, bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali fazlalıklarla doldurmaktan dikkatle sakınmak lazımdır. Hoca Efendi bu fikrini açıklamak için (Kur’an-ı Kerim’den) “Vettini vezzeytuni, ilah” ayetini kendince yorumladılar. İncir ve zeytin çekirdeğinden ilke çıkardılar. Birindeki çokluğa, diğerindeki birliğe işaret ettiler. Ayetin anlamı bu mudur, değil midir bir şey diyemeyeceğim. Yalnız bu seyahatim sırasında, raslantı sonucu, bu ayetin anlamını diğer bir hoca efendiden sormuştum. Bunun için yarım saat kadar irdelemeye ihtiyacı olduğunu söyledi. Ömrünü medreselerde din biliminin öğrenimi ve öğretimiyle geçiren bir kişi, bir kitabın, (Kur’an-ı Kerim) bir satırını Türkçe ifade edebilmek için böyle bir ihtiyaç belirtirse, milletin bireyleri ne desin? Onun için efendiler, genç kuşağın beynini yormadan, onun her şeyi kabule ve sindirmeye yetenekli kıvrımları, hakikat izleriyle süslenmelidir. (Samsun öğretmenleriyle konuşmasından, 22 Eylül 1924)”

Atatürk Türk ulusunun dinini, öz kaynağından öğrenmesi için Kur’an-ı Kerim’in çeviri ve tefsirini (yorumunu) yaptırmıştır. Kur’an’ın tefsir ve tercümesi için TBMM’de yapılan görüşmeler sonucunda bu iş için bütçeye 20.000 lira ek bir ödenek konuldu. Günün koşullarına göre oldukça yüklü miktarda olan bu ödenek TBMM’de kabul edildi. Bu görev bizzat Atatürk tarafından Mehmet Akif Ersoy’a ve Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiştir. Ancak Mehmet Akif Ersoy Kur’an’ın Türkçeye çevrildikten sonra ibadette de Türkçe olarak uygulamaya konulacağı endişesi ve çevredekilerin baskısıyla bu görevinden istifa etmiştir. Bunun üzerine her iki görev de Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiştir.

Kur’an’ın Türkçeye çevirisi konusunda Atatürk’e sunulan bir başka çeviri de Cemil Said’in çevirisidir. Cemil Said, Atatürk’e bu konudaki görüşlerini açıklarken gerekli olan eklemeleri yaptığını, ancak bunu yaparken bir mahkemede çeviri yaptığını düşündüğünü söyleyerek objektif bir çalışma yaptığını öne sürmüştür. Yine hatadan masum olamayacağının bilincinde olarak değişik çeviri ve tefsirlere de baktığını ancak her hangi birini tercih edecek kadar yeterli düzeyde olmadığı için isteyenin istediği tefsire başvurabileceğini belirtmiştir.

Atatürk’ün başlattığı bu hareket sonucunda bugün de çok değerli kabul edilen Hak Dini Kur’an Dili Mealli Türkçe Tefsir adlı çalışmasıyla Muhammed Hamdi Yazır’ın eseri ortaya çıkmış ve bundan sonra camilerde ve bizzat kendi huzurunda okunması sürmüştür. Atatürk’ün girişimiyle onun çok değer verdiği Kur’ân çeviri çalışmaları böylelikle hız kazanmıştır.