Tevfik Fikret ve Atatürk Üzerinde Etkileri



Tevfik Fikret'in Kişisel çıkarlarını kamu çıkarlarının üstünde gören, bu nedenle de gerçek görevlerinden çok, kendi keselerini doldurmak için çalıp çırpan asalak zümrelere söylediği şu dizeler oldukça anlamlıdır:
''Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın gider ayak,
Yarın bakarsınız söner, bugün çatırdayan ocak,
Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştaha sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yiyin.''
Toplumun bünyesini kemiren bu tür hastalıklar, O’na göre geri kalmışlığın başlıca nedenidir. Toplum baskı, gerilik, yobazlık, adaletsizlik yüzünden ezilmiştir. O’nu bu sefil durumdan kurtarmak için,gerikalmışlık çemberinden çıkarmak, bunun içinde aklı ve bilimi rehber olarak almak gerekmektedir. Ama bunu, istibdat rejiminin baskısı altında ezilmiş toplum, mevcut durumuyla nasıl becerebilirdi?
İşte bu noktada Fikret, Türk Düşünce Tarihi’nde ilk kez “Gençlik” kavramını ele alarak, toplumun yenibaştan düzenlenmesinde büyük bir misyon yüklemiştir. İlk kez O, eski düzenin savunuculuğunu yapan eski düşüncelerin bir umut kaynağı olamayacağını görmüş, yepyeni bir ülküye yönelmiş gençliğin toplumsal yapıyı yeniden kuracağına inanmıştır.
Nitekim, Halûk’un Defteri ve Rübâb-ı Şikeste adlı şiirlerinde, gençliğe yol gösterme düşüncesi egemendir. Edebiyat tarihçisi Mehmet Kaplan’ın da vurguladığı gibi; Fikret, oğlu Halûk’un nazarında bütün bir Türk gençliğini düşünür ve memleketin onlar sayesinde ilerleyeceğine inanır.
“Ferda” şiirinde, o günün gençlerine seslenir. II. Meşrutiyet hareketi ile memlekette yeni bir devir açılmıştır. Yapılan “teceddüt” ve “inkılâp” gençlik içindir.
Gençlerin elinde, geleceği yaratmak için cennet kadar güzel bir vatan vardır ama, onun varlığı tehlikededir. Vatanı korumak, gençlerin vazifesidir. Gelecek, ancak onlar için vardır.
Daha başka bir deyişle;
“Siz ey feza-yı ferdanın küçük güneşleri / Artık birer birer uyanın”
diye haykırırken Fikret’in, o küçük güneşlerden yapmalarını istediği şeyler, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk İnkılâbı’nı gerçekleştirmesiyle yerine gelmiştir.
Kaldı ki, Fikret’i düşünce bütünlüğü ile Atatürk o derece benimsemiştir ki;
“Fikret kimdir biliyor musunuz? O’nu tanıyanlar, benim ne yapmak istediğimi kavrayacak kimselerdir” sözü, Atatürk’e aittir.
“Gençler, sorarım size; bu milletin ve memleketin şan ve şerefle medenî dünya milletleri arasında yaşayabilmesi için lâzım gelen her şeyi yazan, düşünen ve hayatını feda edenlerin başında kim gelir?”
Gençler cevap verirler:
- “Hamit”.
- “Hayır”.
- “Namık Kemal”.
- “Hayır”.
- “Ziya Gökalp!”
- “Hayır bilemediniz”. Ve Atatürk kendisine has Rumeli şivesiyle cevap verir:
- “Fikret be çocuklar, Fikret be çocuklar”. Ve sırasıyla Ferdâ’yı, Sis’i ezbere okur ve şiirlerin tahlilini yapar. En sonunda da sözlerini şöyle bitirir:
- “O, bizden çok ilerisini gören bir insandı. Ne yazık ki biz ona hâlâ yetişemedik”
Yine Çankaya’da, Atatürk’ün sofrasında bulunan davetlilerden birisi, edebiyat üzerine konuşulurken, Fikret’in iyi bir şair olmadığını söyleyecek olur. Atatürk büyük bir iğbirarla kaşlarını çatarak, Fikret’ten şu dizeyi okur:

Milyonla barındırdığın ecsâd arasından,
Kaç nasiye vardır çıkacak; pak ü dırahşân.
Dize; “milyonla sakladığın cesetler arasından alnı temiz ve pırıl pırıl çıkacak olan kaçtır?” anlamına gelmektedir.

Dizeyi okuduktan sonra Atatürk hiddetle devam eder:
“O, karanlıklar içinde bir nur gören ve halkını o nura doğru götürmeye çalışan Fikret bu feryadı koparırken, sizler nerelerdeydiniz? Niçin içinizden kimse O’nun gibi feryat etmedi? Ben Fikret’e yetişemedim. O’nun sohbetinden istifade edemedim… Fakat O’nun bütün eserlerini okudum. Birçoğu da ezberimdedir. O, hem büyük bir şair, hem de büyük bir insandır. Efendiler! Zaten parmakla gösterilecek kadar az olan büyük adamlarımızı küçültmeye kalkışmayalım”.
Atatürk’e ait bazı sözlerle, Tevfik Fikret’in bazı dizeleri arasında, şaşılacak kadar büyük benzerlikler vardır. Hakkı üstün tutan, bilimi rehber alan; çalışmayı öğütleyen; müstebide karşı direnmeyi, kadına insan olma onurunu kazandırmaya çalışan; bütün ümidini gençliğe bağlayan Fikret’in dizeleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün bazı sözlerinin kaynağı olmuştur. Atatürk’ün düşünce yapısının oluşumunda Fikret’in önemli rolünü ortaya koymaya yarayacak bazı örneklerle, bu benzerliği saptamakta büyük yarar bulunmaktadır.
Tevfik Fikret:
Kimseden ümid-i feyz etmem, dilenmem perr ü bâl,
Kendi cevvim, kendi eflakimde,kendim tariim.
İnhina, tavk-ı esaretten girândır boynuma,
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.
Atatürk:
“Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister”.
Tevfik Fikret:
Haktadır, haktır en büyük kuvvet,
Ey yarının inkılâb ordusunda çarpışacak kahraman,
Öğren işte: Kuvvet Hak,
Zulmün topu var, güllesi var, kal’âsı varsa,
Hakkında bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.
Haksızlık eden başları bir gün koparırlar.
Atatürk:
“Şunu benimsemek gerekir ki, dünyada bir hak vardır. Ve hak gücün kat kat üstündedir”.
Tevfik Fikret:
Birşey ki akla, mantığa uyar o dindir,
Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir.
Atatürk:
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlmin dışında mürşit aramak gaflettir, dalâlettir, cehalettir”.
Tevfik Fikret:
Elbet sefil olursa kadın alçalır beşer.
Atatürk:
“Hanımlarımız, hatta erkeklerimizden daha münevver olmalıdır. Eğer milletin hakiki anası olmak istiyorlarsa. Burada Fikret’in cümlece malum olan bir sözünü hatırlatırım:
Elbet sefil olursa kadın alçalır beşer”.


Kaynak:
M. VEHBİ TANFER
ATATÜRK KÜLTÜR DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
1. Tevfik Fikret’in düşünsel yönden Atatürk üzerindeki etkisi için bkz: Şerafettin Turan, Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar, TTK yay., Ankara, 1982, ss. 6-8.
2. Yaşam öyküsü için bkz.: Mehmet Kaplan, Tevfik Fikret, K.B. yay., Ankara, 1986; İslam Ansiklopedisi. “Tevfik Fikret” maddesi.
3. Bkz.: Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul, t.y.; Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK yay., Ankara, 1984.
4. Mehmet Kaplan, a.g.e., s. 30.
5. Rübab-ı Şikeste’den; feza-yı ferda: geleceğin dünyası, uzayı.
6. Haluk’un Defterinden; beşer: insanlık, itilâ: yükselme.
7. Haluk’un Defteri’nden; müşteki: şikayetçi; İntibah: uyanma; İştibah: şüpheleniş.