Takım Elbiseyi kim buldu, Takım Elbiseyi kim icat etti. Takım elbisenin siyah rengi 16. yüzyılda dünya imparatorluğu kurmaya niyetlenen, bir yandan Amerika’ya gemiler gönderirken bir yandan da önce Yahudi sonra Müslümanları sürgün veya din değiştirme seçeneklerinden birini seçmeye zorlayan, sonra da din değiştirenlerin safkan olmadığı için aşağılandığı bir toplum yaratan ve Engizisyon mahkemelerini kuran İspanyol Katolik krallığının sofu ciddiyetinden kaynaklanıyordu.

Avrupa’ya İspanya’dan yayıldı. Pantolon, yelek ve ceketin aynı kumaştan olması Fransa’da 1860’larda yaygınlaştı. At binmenin yaygınlığı nedeniyle ceketin kuyruğu iki parçalı yapılıyor, rüzgârdan korunmak için gerektiğinde yaka kapatılabilsin diye yakaya da ilik açılıyordu.

1890’larda takım elbise iş hayatının gerekliliklerinden biri oldu. Biçimine göre düğmelerin kapanmış veya açılmış olması saygı ve görgü ifadesi haline geldi. Örneğin kruvaze ceketin daima ilikli olması muaşeret kuralı oldu.

Ceket Avrupa dillerine, İspanyolca “jaco”, Eski Fransızca “jaquet”, Fransızca “jaquette İtalyanca “giacchetta”, İngilizce “jacket’ Al-manca “Jacke” veya “Joppe” biçimleriyle yayıldı; kökü Arapça “sakk”tan geliyordu.

Takım elbiseyi bütünleyen yelek ise eskiden yaz kış giyilirdi. Arkası pamuklu, kışlıkları süet deri olan yelekler takım elbise giymeyen esnaf, özellikle balıkçılar gibi soğukta ve açık havada çalışanlar tarafından tercih edilen bir giysi oldu. Yeleğin içine kazak giyilmeye başlanırken, yeleklerin cepleri büyütülüp çoğaltılarak işlevselleştirildi.



Türkiye’de takım elbise, Avrupa tarzı başlık dışında Tanzimat döneminden itibaren memur kesiminden başlayarak yerleşmişti. II. Mahmud saray görevlilerinden Hüsnü ve Aynı beyleri setre pantolon giydirerek çarşıya yollamış, halkın tepkisini ölçmek istemişti. Çarşıda beylerin bir parçalanmadığı kalınca da, ramazan ayında olunduğu için, ikisini de oruç yedikleri suçlamasıyla kabahatli bulup sürmüştü.

Padişahm arzusu gerçekleşip Batı tarzı kıyafet, memurlardan başlayarak benimsendi, ancak takım elbisenin yerli biçimleri ve aşamaları da oldu: İstanbulin: İstanbullu terzilerin buluşuydu; sade ve uzun etekli, düz yakalı setrenin alaturka biçimiydi. 1860’larda dizkapağına kadar uzanır, beli dar, omuzları ve eteği genişti. 1890’larda eteği kısaldı, daraldı. Tanzimat döneminde resmi kıyafet niteliği kazandı.