Dost Bildiklerim Acaba Neye Dost..?

Dost; arkadaşlık ve yaren olmanın da ötesinde, gönülden gönüle köprü kuran, kendisinden emin olunan, Hakk’ın rahmeti olan sevgi’nin, karşılık ve menfaat beklemeden verildiğinde, aynı düşünceler içinde sahip olabilene denir.

Bir Ayette “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır.

(Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir.

Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!” buyurulmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’in kısaca özeti olan bu ayeti kerimde, kulun dünya yaşamı süresince salih ameller konusunda yapması gerekenler anlatılmıştır.

Müttaki olmanın şartı; iyi işler yapmaktan, salih ameller de bulunmaktan, nefsin dürtülerine uymayarak, gönülden gelen impuslar dahilinde zorlanmadan, riyadan uzak kalarak, dünya yaşamını idame edebilmektir.

Bir Hadis-i şerifte “Hz. Peygamberin huzuruna bir kişi gelerek: “Ey Allah’ın elçisi! Bana öyle bir amel göster ki, onu yaptığımda hem Allah beni sevsin, hem de halk.” Resulullâh cevap verdi: “Dünyadan rağbetini kes ki, Allah seni sevsin, herkesin elinde olandan rağbetini kes ki, halk seni sevsin..!”

Ayetlerin ve Hadis-i şerifin ışığında amelde bulunanlar, Allah DOSTU’dur, onlar Allah (c.c.) rızasını kazanmış Vahdet’e salik kullardır.

Kulun kula olan dostluğuna gelelim, yaşadığımız şu dönemde dostluk kelimelerde kalmış, nerede ise anlamını yitirmiş durumdadır.

İnsanların aralarındaki ilişki menfaat üzerine kurulmuş, kendi çıkarları doğrultusunda her hangi bir uyuşmazlık olmadığı sürece ufak tefek anlaşmazlıkları, benim hoşgörümdür diyerek katlanıyor görünmüş, bir başka deyimle kaz gelecek yerden tavuğu esirgememiş, ne zaman ki dostluk anlayışının içinde gizli tuttuğu hedefte sapma olmuş, işte o zaman hoşgörü ve rıza kavramından eser kalmamıştır.

Dost dosta rıza gösterir, gerçek anlamda ki dost, dostundan gelen sınavın sebebini Hakk’tan bilerek, tefekkürde olup hikmet aramalıdır.

Yaradana dost olan, yaratılana da dost olmak durumundadır. Yaradan dan dolayı yaratılanı seviyorum mantığı, gönlümüzde gerçek anlamda yerini almış ise riya bu durumda yoktur.

Negatif temel üzerine kurulmuş olan dostlukta gönül bağı olmaz, riyanın aktif olduğu bir dostlukta süre vardır, gelip geçicidir.

Pozitif temel üzerine kurulmuş ikili dostlukta, Allah (c.c.) üçüncü Dost’tur, Hakk hep onlarladır, onların yardımcılarıdır.

Onlar birbirlerine gönül gözü ile görüp, kulağı ile de işitirler, bu dostlukta süreklilik vardır, aslında yakınlık ilahi sevginin bir tezahürüdür, O’nda yok oluncaya kadar sürer.

Dostlarımız ile olan ilişkilerimizi ihlas içinde gözden geçirelim, beraber olmakta ki sebep ne? Nefsimizden mi kaynaklanıyor?

Beklentimiz nedir? Bir boşluğumu dolduruyoruz? Dünyasal bir oluşumda ondan vazgeçebilirmiyiz?

Bu soruların cevapları bizi gerçek dostumuz ile buluşturacaktır, sonuç ta iki seçenek çıkacak karşımıza, ya Hakk’a dostuz, yada masivaya..!