METEORA MANASTIRLARI (1350 Yunanistan)



Manastırlar, Kalambaka kasabasının yakınında; Larisa üzerinden Atina'ya 426 km uzaklıkta.



Meteora, "havada" anlamına geliyor. Bu manastırlar da oldukça yüksekte. Pindus Dağları'nın 549 metre yüksekteki zirvesinden Yunanistan'ın merkezindeki Thessaly'de bulunan Pinios Nehri'nin vadisine bakıyorlar. 1920'lere dek, ziyaretçiler ya bu yamaca takılı 30.5 metrelik tehlikeli merdivenleri (Saldırı durumunda bunlar yukarıya çekilebiliyordu) çıkmak zorunda kalıyor ya da bir file üzerinde halatla yukarıya çekiliyorlardı. Halatın ancak koptuğunda onarılacağı konusu halk arasında artık bir şaka konusu haline gelmişti.

Malzemeler yukarı hala bu fileyle çekilse de, Kalambaka’dan buraya ulaşımı kolaylaştıran bir yol yapılınca, Birinci Dünya Savaşı, özellikle de 1960’lardan sonra buraya gelen ziyaretçilerin sayısında büyük bir artış görüldü.

Bugün ulaşım, kayaların içine oyulan basamaklar ve ve köprülerden geçilerek sağlanıyor. Çok sayıda keşiş, mahremiyetine yeniden kavuşmak için buradan taşındı. Bugün burası bir yerleşim yerinden çok müze görevi görüyor. Çok eski zamanlardan beri, gündelik hayatın zevklerinden uzak, izole yerlerde Tanrı'ya tapmak Hıristiyanlığın öğelerinden biri olmuştur. Aztekler 12. yüzyılda, bu bölgedeki kayaların içindeki mağaralarda yaşasa da, buradaki ana manastırın ilk kurucusu Büyük Metereon'un gelişi 1350 yılını bulur. Meteoran, Atos Dağı'ndan gelen St. Atanasios adlı bir keşişti. Efsaneye göre, bugün manastırın olduğu kayalığın üstüne, bir meleğin ya da kartalın üzerine binerek çıkmıştı. Öğrencisi, Serbiya kralının oğlu Joasaph, 30 ya da 40 yıl sonra vakfı büyüttü.

15. ve 16. yüzyılda, Türkler Thessaly'i fethettikten sonra burada 30'un üzerinde toplum doğup yaşasa da, 17. ve 18. yüzyıldaki düşüşle beraber çoğu yok oldu. 19. yüzyılda, manastırlar, araştırmacı ve inatçı seyyahların ilgisini çekti ve buranın namı kulaktan kulağa yayıldı.

Baş döndürücü abislere bakan galerileriyle kiremit çatılı taştan manastırlarda, keşişlerin kaldığı dar hücreler, kilise ve yemekhane yer alıyordu. Kayaların içine oyulan sarnıçlarda yağmur suyu toplanıyordu. Agios Varlaam'daki yemekhane 1960'larda müzeye çevrildi. Büyük Meteoron'daki mutfakta biçimsiz kap ve kepçeleri görebilirsiniz. Her ikisinde de, kiliseler cehennemi ve acı çeken şehitlerin kafası uçurulurken, çekiçlenirken, bıçaklanırken, yanarken resmeden fresklerle dolu. İzole edilmiş Agios Nikolaos manastırında, Creteli Theophanis adlı bir sanatçı tarafından yapılan 16. yüzyıl fresklerine rastlanıyor. Manastırlar sadece erkeklere özel olsa da, burada rahibeler de vardı. Onlardan biri olan Agios Stephanos’a korkutucu bir kanyonu geçen köprü üzerinden ulaşılıyordu.