Fotoğraf tüm yönleriyle ışıktan hareket edilerek tartışılabilir.Film önceden tahmin edilebilir bir şekilde ışığa duyarlılık gösteren bazı kimyasallardan oluşur. Objektifler ışınları kırmaya ve toplamaya yarayan araçlardır.

Perde film üzerine az ya da çok ışık geçmesini sağlayan bir düzenektir. Fotoğrafçı ışığı değerlendirir,bekler ve sonunda doğru zamanı yakaladığında film üzerine aktarır. Etkili fotoğraflar çekebilmesi için bir fotoğrafçının fizikçi olması gerekmez, ancak her fotoğrafçı taşıdığı her malzemenin makinenin içerisine giren ışığı nasıl etkilediği konusunda bilgi sahibi olmalıdır.


Işığın öneminden dolayı tüm iddialı fotoğrafçılar ona karşı son derece duyarlı olmalıdırlar. Gerçekten de bir fotoğrafçının geliştirdiği hassasiyetin derecesi onun yeteneğinin de önemli bir ölçütüdür. Işığa karşı hassas olmayan bir kimse iyi fotoğraf çekmeyi beklememelidir.


Işığa karşı hassasiyet değişik seviyelerde olur. En temel düzeyde fotoğrafçı film üzerine anlamlı bir şekilde kaydedilebilmelerini sağlamak için nesnelerin uygun bir biçimde aydınlanmış olduğunu tespit edebilmelidir. Bu onun fotoğraf çekebilmek için yeterli miktarda ışık olup olmadığına karar verebilmek zorunda olduğu anlamına gelmez. Pozometreler bu işlemi zaten kolaylıkla yapabilmektedirler. Fakat buna karşılık ışık ve gölgeler arasındaki geçişmelerin, nesneleri ve onların özelliklerini yeterince anlaşılır biçimde görebilmek için tonlar arasında yeterli farkı yaratıp yaratmadığını algılayabilmelidir.


Daha üst düzeyde baktığımızda, bir fotoğrafçı ışığın niteliğine karşı da hassas olmalıdır. Herkes güneş ışığının gün doğumundaki ve öğlen vaktindeki görünümleri arasındaki farkı algılayabilir, ancak deneyimli bir fotoğrafçı çok daha ince farklılıkları yakalayıp bunları özel bazı fotografik ihtiyaçlar için kullanabilir.

Hatta ışığın kalitesindeki belli belirsiz ayrımları bile teşhis ederek bir ressamın paletinden değişik renkler oluşturması gibi bu özellikleri iletmek istediği mesaja uygun olarak görüntüye yansıtabilir.


En üst düzeydeyse fotoğrafçı artık karşısında gördüğü sahnenin fotografik süreç vasıtasıyla nasıl değiştirilebileceğini öğrenmiş durumdadır. Film üzerine kaydedilen görüntü normal olarak gözümüzle gördüğümüz görüntüden her zaman farklıdır.


Objektiflerin camı, odak uzunluğu, kullanılan diyafram açıklığı ve perde hızı, filmin türü ve eskiliği, filmi yıkarken kullanılan kimyasallar, kullanılan agrandizörün tipi, baskı kağıdının çeşidi ve bunlara benzer bir çok unsur görüntünün son halini etkilemektedir. Mesela fotoğraf çekmeye yeni başlayan birisi elektrik ışığıyla aydınlanan ortamlarda gün ışığı filmi kullandığında görüntüde sarı bir rengin hakim olmasına şaşırır. Muhtemelen kullandığı objektifin sebep olduğu görüntü bozulmasının da farkında değildir.

Öte yandan tecrübeli ve duyarlı bir fotoğrafçı sadece görüntüde değişimler olmasını beklemez aynı zamanda bu değişimleri yönlendirebilir. Aldığı her kararın ışık ve sonuç olarak görüntünün son hali üzerinde ne tür etkiler yapacağını önceden tahmin edebilir. Yani artık fotografik unsurları kontrol edebilir durumdadır; hem ışığın hem de fotoğrafın ustası olmuştur.


Bir fotoğrafçı fotografik unsurları nasıl hissedebilir? Bu ancak deneyimle gerçekleşir. Başka bir yol yoktur. Ancak yüzlerce, binlerce fotoğraf çekerek fotografik unsurların oynadığı rol konusunda hassaslaşmaya ve yetkinleşmeye başlar. Deneyim, üzerine bilginin oturacağı bir temel oluşturur.

Alıntı