RAMAZANOĞULLARI

Adana ve Çukurova yöresinde beylik kuran bir Türkmen hânedanı (1352-1608).

Oğuzlar’ın Üçok koluna bağlı Yüregir boyuna mensup olup Moğol istilâsı üzerine Anadolu’ya gelen, Bozok ve Üçok adlarıyla iki kola ayrılan kalabalık bir Oğuz (Türkmen) topluluğu içinde yer almıştır. Üçoklar, Çukurova yöresinde yurt tutmuş, Yüregir kolu ise Adana’nın güneyindeki Ceyhan-Seyhan ırmakları arasında kışlamaya başlamıştır. Bu boy içinde Ramazan adlı bir beyin özellikle XIV. yüzyılın ortalarına doğru ön plana çıktığı anlaşılmaktadır. 753’te (1352) Dulkadırlılar’ın başı ve Elbistan Emîri Karaca Bey’in Memlük Sultanı el-Melikü’s-Sâlih’e karşı bir isyana katılması sonucu Türkmen emirliğinden azledilmesi üzerine bu göreve Ramazan getirilmiştir. İki yıl sonra Ramazan Bey’in oğlu, Dımaşk’ta bulunan sultanın katına gelerek ona ve büyük emîrlere 1000 Türk atı takdim etmiş ve kendisine babasına olduğu gibi dirlikle birlikte Türkmenler’in emirliği verilmiştir. Ayrıca maiyetinde bulunanlara tablhâne ve “onlar” emirlikleri tevcih edilmiştir (Cemâziyelevvel 755 / Haziran 1354). Buna göre Ramazan Bey Haziran 1354’ten önce vefat etmiş ve Memlük Devleti tarafından yerine oğlu tayin edilmiştir. Böylece Ramazanoğulları adını alan aile ortaya çıkmıştır.

Sîs’i Memlükler’in elinden almak isteyen Ramazanoğlu İbrâhim Bey, Dulkadıroğlu Halil Bey ile ittifak yaptı. Bunun üzerine Üçoklar’ı te’dip için Çukurova’ya Halep Valisi Timurbay (Temür Bay) kumandasında kalabalık bir ordu gönderildi. Memlük ordusuna karşı koyamayacaklarını anlayan Türkmen beyleri Ayas’ta bulunan Timurbay’ın yanına giderek itaatlerini bildirdilerse de onun bölgede sert davranıp yağma hareketlerine girişmesi Türkmenler’in büyük tepkisine yol açtı. Bir araya gelen Türkmenler, Belen’i (Bâbülmelik) tutup Memlük ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattılar, Timurbay’ı da esir aldılar (780/1379). 783’te (1381) İbrâhim Bey Türkmenler’in başbuğu, 785 (1383) yılında da Adana valisi (nâib) olarak anılmaya başlandı; ancak Özer ve Burnaz oğulları ile birlikte yol kesmek, Anadolu hacıları ve tâcirlerini soymak, Sîs’i ele geçirmek için Karaman Hükümdarı Alâeddin Bey ile ittifak kurmakla itham edildi. Üzerine yollanan Memlük ordusu karşısında yanındaki Karamanlı Türkmenler’le birlikte dağlara çekilip oradan Sîs dolaylarına geldi. Fakat Memlükler’in Sîs nâibi Taş Boğa beklenmedik bir zamanda oğullarını ve karısını esir aldı, İbrâhim Bey’i de Makrîzî’ye göre Bayatlar’a sığınmaya mecbur bıraktı. Daha sonra İbrâhim Bey kardeşi Kara Mehmed ve annesiyle birlikte yakalanıp Sîs’e getirildi ve burada idam edildi. İbrâhim Bey, Çukurova’yı Memlük hâkimiyetinden kurtarma amacını taşımakla birlikte bunu gerçekleştirebilecek güçlü bir askerî destekten yoksun olduğu için başarılı olamadı.

İbrâhim Bey’den sonra beyliğin başına kardeşi Ahmed Bey geçti. 803 yılı sonlarında (Temmuz 1401) Halep Valisi Timurtaş, Arap emîri Nuayr’ın şehri kuşatması üzerine Ahmed Bey’den yardım istedi. Yardıma gelen Ahmed Bey Nuayr’ı mağlûp ederek şehri kurtardı. Ertesi yıl Memlükler’e isyan eden Timurtaş’ın yanında yer aldı. Ancak her ikisi de yeni Halep Valisi Tokmak tarafından bozguna uğratıldı. Makrîzî’ye göre 803’te (1400-1401) Sultan Ferec’e gelen bir mektupta Ahmed Bey’in diğer bazı Türkmen beyleriyle birlikte Halep’i Timur’un askerlerinden kurtarıp onlardan 3000’den fazla kişiyi öldürdükleri bildirilmişti. Fakat bu haber diğer kaynaklarca teyit edilmemiştir. Ertesi yıl Ahmed Bey, kendisine iltica eden Dımaşk Valisi Emîr Seyfeddin Tağrîberdî’yi (İbn Tağrîberdî’nin babası) bir yıl kadar yanında misafir etti. Ardından Antakya Emîri Doğancıoğlu’nu (İbn Sâhibülbâz) cezalandırmak isteyen Halep Valisi Timurtaş’a katıldı. Dulkadıroğlu Ali’yi davet eden Timurtaş aralarında düşmanlık bulunan Ahmed Bey ile onu barıştırdı; böylece uzun süredir birbirine düşman olan Bozoklar ile Üçoklar’ın aralarını buldu. Daha sonraki yıllarda Ahmed Bey, Memlük emîrlerinden el-Melikü’l-müeyyed Şeyh ile Nevrûz arasındaki mücadelelerde Şeyh’in tarafını tuttu. 813 (1410) yılında Ahmed Bey damadı olan Memlük Sultanı Ferec’i ziyaret etmek için Mısır’a gitti. Ahmed Bey’in kızı sultanın başhatunu idi. Ardından ülkesine dönen Ahmed Bey, 818’de (1415) yedi ay kuşatmadan sonra Tarsus’u Karamanoğlu’nun elinden alarak hutbeyi Memlük Sultanı el-Melikü’l-Müeyyed Şeyh adına okuttu ve oğlu İbrâhim’i şehrin valiliğine tayin etti. Ramazanlı hânedanının bu ünlü beyi 819 (1417) yılının sonlarında vefat etti. Hânedanın en önemli şahsiyeti olan Ahmed Bey, Adana’dan başka Sîs, Ayas, Misis ve Tarsus’u idaresi altında bulundurmuştur.

Ahmed Bey’in ölümü üzerine oğulları arasında mücadele başladıysa da bu uzun sürmedi. İbrâhim Bey kardeşlerini bertaraf ederek beyliğin başına geçti. Memlük Sultanı el-Melikü’l-Müeyyed, Tarsus’u Karamanlılar’ın elinden almak için Hama’ya geldiğinde Ramazanoğlu ile Özeroğlu’nun elçileri beyleri adına sultandan özür dilediler. Kaynaklarda bunun sebebi hakkında bilgi yoktur. İbrâhim Bey az sonra yanında kardeşi, annesi ve ailenin diğer mensupları olduğu halde Halep’te sultanın huzuruna geldi. Sultan, İbrâhim Bey’i çok iyi karşıladı. Ardından Halep Valisi Koçkar’ı Tarsus’un zaptına memur etti. Şehir kısa bir zamanda barış yoluyla Karamanlılar’dan tekrar alındı ve bir vali tayin edildi. Fakat İbrâhim Bey, Tarsus’un kendisine verilmemesine öfkelenerek orayı kuşattı (821/ 1418), Karaman Hükümdarı Mehmed Bey de yardıma gelmişti. Bunun üzerine el-Melikü’l-Müeyyed, İbrâhim Bey’i azledip beyliğin başına İbrâhim Bey’in kardeşi İzzeddin Hamza’yı getirdi. Aynî ve ondan naklen İbn Hacer, Hamza’nın İbrâhim Bey’in oğlu olduğunu yazarsa da onun İbrâhim Bey’in kardeşi olduğuna dair Makrîzî’nin verdiği bilgi daha doğrudur.

Tarsus çok geçmeden Karamanoğlu Mehmed Bey’in oğlu Mustafa Bey tarafından alındı (Ramazan 821 / Ekim 1418). Zilhicce 821’de (Ocak 1419) İbrâhim Bey’in annesi Kahire’ye giderek sultandan oğlunu bağışlamasını rica etti. Hükümdar ricasını yerine getirmediği gibi onu hapse attırdı. İbrâhim Bey ise Adana hâkimi olma durumunu koruyordu. el-Melikü’l-Müeyyed, oğlu İbrâhim kumandasında önemli bir kuvveti kuzeyden Karamanoğlu Mehmed Bey’in üzerine gönderdiği gibi Şam Valisi Tanıbek Mıyık’ı da Tarsus’un zaptıyla görevlendirdi. Hamza Bey, Amik ovasında Şam valisiyle buluştu, Özeroğlu da sefere katıldı. Bunlar İbrâhim Bey’le Karamanoğlu Mustafa Bey’i bozguna uğratıp Adana ile Tarsus’u ele geçirdiler (822/1419). İbrâhim Bey kaynatası Karamanoğlu Mehmed Bey’in yanına gitti ve Eylül 1419’da onun Kayseri seferine katıldı. Ancak Memlükler’in baskısı üzerine kaçmak zorunda kaldı. Aynı yıl içinde Ramazanoğlu hânedanından Emîr Sadaka’nın Sîs’te öldürüldüğüne dair bilgilere rastlanır. Sadaka’nın İbrâhim Bey’le akrabalık derecesi bilinmediği gibi onun ne sebeple öldürüldüğü de mâlûm değildir. Bunun gibi İzzeddin Hamza Bey’in beyliği hakkında güvenilir bilgi yoktur. İ. Hakkı Uzunçarşılı, kaynak göstermeden İbrâhim Bey’in oğlu kabul ettiği İzzeddin Hamza’nın babası, amcaları Ali ve Mehmed beylerle mücadele ettiğini ve 829 (1426) yılında öldürüldüğünü yazar. 828’de (1425) Özeroğlu ile Ramazanoğlu arasında bir savaş vuku bulmuştu. Bu hadisedeki Ramazanoğlu’nun kim olduğu da bilinmemektedir. 830’da (1427) Karamanoğlu İbrâhim Bey’in, eniştesi Ramazanlı İbrâhim Bey’i Memlük sultanının talebi üzerine Kayseri’yi geri alma müsaadesi ve yardımı karşılığında teslim ettiği görülmektedir. Kahire’ye götürülen İbrâhim Bey, buraya gelen Ramazanoğulları’ndan Mehmed Bey tarafından iki amcasını, kardeşlerini ve onların çocuklarını öldürdüğü gerekçesiyle suçlandı; ardından İbrâhim Bey öldürüldü (Rebîülevvel 830 / Ocak 1427) ve makamı Mehmed Bey’e verildi. Bu olaydan beş yıl sonra Çukurova’dan geçen Fransız seyyahı Bertrandon de la Broquière her yerde İbrâhim Bey’in hâtırasını duyduğunu nakleder. Bundan anlaşıldığına göre yiğit bir insan olan İbrâhim Bey, Karamanlılar’ın yardımları ile Çukurova’yı Memlük hâkimiyetinden kurtarıp müstakil olarak idare etme gayesini taşımıştır. İbrâhim Bey’den sonra Sîs, Tarsus ve Ayas Kahire’den gönderilen valiler tarafından yönetilmek üzere Çukurova’da Memlük hâkimiyeti kuvvetle yerleştirildi. Ramazanoğulları Beyliği önemini kaybetti, beyleri de boy beyi durumuna düştü.

833’te (1430) Memlük Sultanı Barsbay’ı ziyarete gelen Türkmen beyleri arasında Özer oğlu Dâvud ve Varsak beyleri yanında Adana ve Misis hâkimi Ramazanoğlu Mehmed Bey’in de adı geçer. 838 Zilkadesinde (Haziran 1435) Halep valisine ulaşan bir haberde Barsbay’ın hasmı olan Canbeg Sûfî ile Ramazanoğlu Mehmed b. Gündoğdu’nun Elbistan’a vardıkları bildirilir. Ertesi yıl Karamanoğlu İbrâhim Bey yanında Ramazanoğlu olduğu halde Kayseri üzerine yürüdü ve Dulkadıroğlu Nâsırüddin Mehmed Bey’i yenerek bu şehri geri aldı. Kaynaklarda İbrâhim Bey’e refakat eden Ramazanoğlu’nun kimliği açıklanmamaktadır.

843 (1439-40) yılında Ramazanlı beyi olarak Eylük’ün adına rastlanır ve Adana ve Misis hâkimi olarak anılır. Eylük Bey, aynı yıl Kahire’ye giderek âsi Halep valisi Tanrıvermiş’e yardımda bulunduğu için Mûsâ b. Kara’nın cezalandırılmasını Sultan Çakmak’tan rica etti. Çakmak, Eylük’e emirlik tevcih ettikten başka Halep valisine ona her türlü yardımı yapmasını emretti. Halep valisi, Ramazanlı beyine binbaşı Hoşkadem kumandasında 100 atlı verdi. Eylük de Ramazanlı ve Özerli Türkmenleri’nden 1000 kişi topladı. Bir geçitte yapılan vuruşmada Mûsâ öldüğü gibi Eylük ve Hoşgeldi de aynı âkıbete uğradı. Halep’ten gelen askerlerden ancak altı kişi yaralı olarak geri dönebildi ve ağırlığın hepsi Emîr Mûsâ’nın Varsaklar’ı eline geçti (843/1439-40).

861’de (1457) Ramazanoğulları’nın başında Dündar Bey bulunuyordu. Dündar Bey, bu tarihten az önce Karamanoğlu İbrâhim Bey’in eline geçmiş olan Tarsus’u geri almak için Mısır’dan gönderilen Devâdâr Sungur’a yardım etmişti. Vuku bulan savaşta Karamanlılar yenildi ve Tarsus geri alındı. Âlî Mustafa Efendi, Dündar Bey’in 866’da (1461-62) Ramazanlı beyi olduğunu yazdıktan sonra Dündar’a Hasan Bey’in, ona da Gazi Bey’in halef olduğunu bildirir.

Dulkadırlı Şehsuvar Bey’in Memlükler’e karşı giriştiği istiklâl mücadelesinde Ramazanoğlu Memlükler’e sâdık kaldı. 874’te (1469-70) Malatya Valisi Korkmaz’la birlikte Şehsuvar Bey’i ağır bir yenilgiye uğrattığı gibi Şehsuvar’ın adamlarından Sîs’i geri aldı. Fakat ertesi yıl Şehsuvar Bey ile karşılaşan Ramazanoğlu yenildi ve Ayas Kalesi Dulkadırlılar’ın eline geçti. Adı kaynaklarda belirtilmeyen bu Ramazanoğlu’nun Ömer Bey olduğu anlaşılmaktadır. 875’te (1470-71) Memlük ordusu başkumandanı Yaş (Yaşı) Bek ez-Zâhirî’nin sağ yanında Dulkadıroğlu Şah Budak, Eslemezoğlu Mehmed (Avşar), Bozcaoğlu Halil (Bayat), İnaloğlu Hamza (Bayat ?), Gündüzoğlu (Avşar) olmak üzere Bozoklar, sol yanında da Ramazanoğlu Ömer (Yüregir), kardeşi Dâvud ve diğer beyler olmak üzere Üçoklar oturmuştu. Memlük Sultanı Kayıtbay 882’de (1477) Antakya’da iken huzuruna gelen Ramazanoğlu’nun bu Ömer Bey olduğu anlaşılmaktadır. Onun 890’da (1485) hâlâ beyliğin başında bulunduğu bilinmektedir. Aynı yıl Ömer Bey, Özeroğlu Mekkî Bey ve Gündüzoğlu Mehmed Bey ile birlikte, Adana’yı almış bulunan Osmanlı kuvvetlerine karşı giriştiği bir savaşta yenildi ve esir alınarak İstanbul’a gönderildi. Ömer Bey’in âkıbeti hakkında bilgi yoktur.

XV. yüzyılın sonları ile XVI. yüzyılın başlarında Ramazanoğulları Beyliği’nin başında Halil Bey bulunuyordu. Halil Bey’in mezar kitâbesinde babasının Dâvud olduğu yazılıdır. Bu bey Ömer Bey’in kardeşi Dâvud’dur. Cenâbî ve Âlî Mustafa Efendi’ye göre Dâvud beylik etmiştir. Âlî’ye göre Dâvud 885’te (1480) Diyarbekir taraflarında yapılan bir savaşta ölmüş ve Halep’te gömülmüştür. Burada zikredilen savaşla, aynı yıl Memlükler ile Akkoyunlular arasında yapılan ve birincilerin yenilmesiyle sonuçlanan Ruha (Urfa) savaşı kastedilmiş olmalıdır. Bu savaşta Memlük ordusunun başkumandanı Yeşbeg esir alınarak hayatına son verilmiştir. Âşıkpaşazâde’nin bildirdiği üzere Ömer Bey 890 (1485) yılında hâlâ Ramazanoğlu beyi olduğuna göre Dâvud’un Ömer Bey’den önce beylik yaptığını veya Ömer Bey’in bir ara mâzul bulunduğunu, Dâvud’un ölümünden sonra tekrar beyliğin başına geçtiğini kabul etmek gerekir. Diğer taraftan kitâbelerde ve Osmanlı kaynaklarında Dâvud’un babasının İbrâhim adını taşıdığı görülür. Bu İbrâhim’in 830’da (1427) öldürülen İbrâhim Bey olduğu şüphelidir. Âlî Mustafa Efendi de Dâvud’un babası İbrâhim’in babasının Mehmed olduğunu yazar, ancak bu İbrâhim’e dair hiçbir işaret yoktur. Bu sebeple Dâvud ile Ömer beyler, kesin olmamakla birlikte 1427’de Kahire’de hayatına son verilen İbrâhim Bey’in oğulları kabul edilebilir.

Halil Bey’in otuz yıl beylik yaptığı söylenir. Buna göre o 890’da (1485) Osmanlılar tarafından esir alınan Ömer Bey’in yerine geçmiş olabilir. Halil Bey mezar kitâbesine göre 919 (1513) yılında vefat etmiştir. Onun ardından kardeşi Mahmud, Ramazanlı beyi olduysa da 920’de (1514) azledilerek yerine amcasının oğlu Selim Bey getirildi. Bu sebeple Mahmud Bey İstanbul’a gidip Yavuz Sultan Selim’e sığındı. Yavuz Sultan Selim, Mahmud Bey’e büyük itibar gösterdi, 200.000 akçelik dirlik verdi, seferde yanında bulunma imtiyazını bahşetti (Şâban 921 / Eylül 1515) ve ertesi yıl yapılan Memlük seferine Mahmud Bey de katıldı. Ordu Malatya’dan Halep üzerine yürürken Ramazanoğulları’ndan bir diğeri gelerek padişaha itaatini bildirdi. Mercidâbık zaferini (25 Receb 922 / 24 Ağustos 1516) müteakip yapılan tevcihler esnasında Mahmud Bey’e Ramazanoğulları Beyliği verildi. Mısır seferinde büyük yararlılık gösteren Mahmud Bey, Ridâniye’de yapılan savaşta (28 Zilhicce 922 / 22 Ocak 1517) sol kolda yer aldı ve çarpışmalar sırasında hayatını kaybetti; yerine Kubâd Bey getirildi. Fakat az sonra yine Ramazanoğulları’ndan birine (herhalde Halil Bey’in diğer oğlu Pîrî Bey) Çukurova hâkimliği verildi, bundan dolayı Kubâd Bey’in elinde yalnız Adana şehri kaldı.

Çok geçmeden Ramazanoğulları Beyliği sadece Pîrî Bey’e tevcih edildi. Pîrî Bey’e ait ilk kitâbe 926 (1520) tarihlidir. Âli Mustafa Efendi’ye göre Pîrî Bey, Kanûnî Sultan Süleyman’ın teveccühüne nâil olmuştur. Hatta onun beylik yapması için Kubâd Bey ve diğer kardeşleri bir müddet Rumeli’nde oturtulmuştur. Pîrî Bey’in, 932’de (1526) Bozok’ta Sevgülen boyu beyi Mûsâ ve Dulkadır hânedanından Zünnûn’un birlikte çıkardıkları isyanın bastırılmasında yardımı görüldüğü gibi kendi idaresindeki yerlerde Velî Halîfe (Karaisalı kazasında), Domuzoğlan (Berendi’de) ve Yenice Bey (Tarsus’ta) gibi Safevî taraftarlarının giriştikleri ayaklanmaları da bastırdığı bilinmektedir. Pîrî Bey daha sonra Karaman, Halep ve Şam beylerbeyiliklerinde bulundu, yeniden Adana hâkimliğine döndü ve burada vefat etti. 974’te (1567) Adana sancağına küçük oğlu Derviş Mehmed Bey tayin edildi. Avcı kuşların tedavisinde ihtisas sahibi, dürüst ve cömert bir insan olan Derviş Bey içki ve esrara düşkünlüğü yüzünden ancak altı ay beylik yapabildi, vefatı üzerine Sîs sancak beyi olan ağabeyi İbrâhim Adana hâkimi oldu. İbrâhim Bey amcasının oğlu Hüseyin ile birlikte Kıbrıs seferine katıldı (978/1570) ve 991’de (1583) İran seferine çıkan Serdar Ferhad Paşa’nın ordusuna ilhakı istendi. Fakat bu karar değiştirilerek oğullarından Sîs sancak beyi Ahmed’in İran seferine katılması, kendisinin de Halep’in muhafazasında bulunması bildirildi (21 Rebîülâhir 993 / 22 Nisan 1585). Receb 995’te (Haziran 1587) oğlu Mehmed Bey Adana hâkimi idi. Buna göre İbrâhim Bey Rebîülâhir 993 (Nisan 1585) ile Receb 995 (Haziran 1587) tarihleri arasında ölmüştür. Osmanlı belgelerinden İbrâhim Bey’in hâkimliği zamanında Tarsus’ta Ahmed’in (988/1580) ve ertesi yıl Ömer Bey’in sancak beyi olduğu anlaşılmaktadır. Bu beylerin Ramazanoğulları hânedanından olmaları muhtemeldir.

III. İbrâhim Bey’in Mehmed, Ahmed ve İsmâil adlı oğullarından Mehmed Bey Adana hâkimi oldu. Mehmed Bey 14 Ramazan 1013’te (3 Şubat 1605) öldü, yerine oğullarından Pîr Mansûr tayin edildi. Ancak Mehmed Bey, paşa unvanı ile başka eyaletlerde beylerbeyilik yaparken oğullarından İbrâhim Bey Adana hâkimliğinde bulundu. Bu IV. İbrâhim Bey olup 1013 (1605) yılında hayattaydı. Pîr Mansûr’un 1017’de (1608) beyliği bıraktığına dair bir rivayetin bulunduğu bildirilir. Pîrî Mehmed Paşa’nın kardeşi Kubâd Bey ise Karaman, İçil, Aclûn ve Trabzon’da sancak beyliği yaptıktan sonra Basra beylerbeyi oldu, ardından Halep ve Van’da beylerbeyilikte bulundu ve 966 (1558-59) yılında vefat etti. Âlî Mustafa Efendi, Pîrî Reis’in öldürülmesinde onun İstanbul’a ulaştırdığı gerçek dışı sözlerin önemli rolü olduğunu yazar. Kubâd Paşa’nın oğulları da beylerbeyilik mevkiine kadar yükselmiştir.

Ramazanoğulları, Çukurova’da Üçoklar üzerinde hâkimiyet kurup onları kendilerine tam olarak bağlayamadıkları gibi Özeroğulları, Kara Îsâ, Kuştemür (Koştemür), Kosunlu, Ulaş ve diğer aileler de onları metbû tanımamış görünmektedir. Bunun asıl sebebi Çukurova’da Ayas, Sîs ve Tarsus olmak üzere üç Memlük valiliğinin bulunmasıdır. Bu valilikler Ramazanoğulları’nı, Özeroğulları’nı ve diğer Üçoklu aileleri göz altında tutuyordu. Ramazanoğulları’nın Karamanoğulları ile münasebetleri daima dostça olmuştur. Osmanlı sınırları Toroslar’a dayanınca Üçoklu Türkmenleri’nin durumu ile yakından ilgilenilmiş ve onların Ertuğrul Bey’in babası Süleyman Şah’ın emrindeki Oğuz topluluğundan oldukları söylenilerek kendilerine sahip çıkılmıştır.

Memlükler devrinde Ramazanoğulları umumiyetle sadece Adana ve Misis yörelerini idare etmiştir. Bu topraklar üzerindeki idarelerine Memlükler’in karışmadığı ve elde edilen gelirlerin tamamen kendi tasarruflarında olduğu bilinmektedir. Osmanlı devrinde beyliğin hukukî statüsü “ocaklık” diye nitelendirilmiştir. Bundan dolayı onlara “hâkim” unvanı ile hitap edilmekte, yazılarda Kırım hanlarına olduğu gibi “cenâb-i emâret-meâb” unvanı verilmekteydi. Fakat Ramazanoğulları, Osmanlı devrinde yalnız Adana hâkimleri diye tanınır. Adana hâkimleri, bu yörede kendilerine dirlik olarak tahsis edilen yerin geliriyle geçinmek zorunda bırakılmıştır. Bu sebeple Ramazanoğulları’nın durumu sancak beylerinkinden çok farklı değildir; tek istisna hâkimliğin babadan oğula geçmesidir. Ramazanoğulları’nın Adana ve Tarsus’ta çeşitli imar faaliyetlerinde bulundukları bilinmektedir.

Kaynak: Sümer, Faruk, "Ramazanoğulları", DİA, C. 34, İstanbul 2007, s. 442 - 445.