Eshâb-ı kirâm birbirlerine rastladıkları zaman birbirlerini güler yüzle karşılar, gıyablarında konuşmazlardı ve bunun, amellerin en faziletlisi olduğunu ve bunun aksini yapmanın da münafıkların âdeti olduğunu bilirlerdi. Bu hususta Efendimiz buyurdu ki: “Kim dünyada Müslüman kardeşinin gıybetini ederse, ahirette ona o Müslümanın eti yaklaştırılır ve kendisine ‘Diri iken onun etini yediğin gibi ölü iken de ye!’ denir. O da mecbur kalarak yer. Böylece geveler, tiksinir, bağırır ve yüzünü buruşturur.”
Mansur bin el-Mutemil buyurdu ki: “Zulmettiği zaman başkasına hakarette bulunmayın, bilâkis onun için çok istiğfar ediniz. Çünkü başkası size ancak günahlarınız sebebiyle zulmeder.”
Mâlik bin Dinar buyurdu ki: “Kişi, kendisi sâlih olmadığı halde sâlihlerin şeref ve haysiyetine dil uzatacak olursa, başka günahı olmasa bile bu ona yeter!”
Ez-Zührî hazretlerine, gıybetin tarifini yapmasını istemişler. O demiş ki: “Din kardeşinin yüzüne söylemeyi hoş görmediğin her şey, onun hakkında gıybet olur.”
Şakîk el-Belhî, bir gün zikir ve virdini okumadan yatmış. Hanımı kendisini bu yüzden azarlamış. O da demiş ki: “Bu gece virdimi okumadan yattım diye, beni azarlama. Çünkü Belh’deki âlim ve zahitlerin çoğu benim için namaz kılarlar; benim için oruç tutar ve birtakım amelde bulunurlar.” Hanımı kendisine sorar: “Nasıl olur bu?” O der ki: “Onlardan biri, gece uzunluğunca namaz kılar ve gündüz müddetince oruç tutar, sonra benim şerefimle oynar, beni gıybet eder. Böylece hasenatının tamamı benim olur.”
Ebû Süfyan es-Sevrî buyurdu ki: “Kardeşinin seni, senin gıyabında nasıl anmasını istiyorsan; sen de onu, onun gıyabında öyle an!”
Katade hazretleri buyurdu ki: “Bize belirtildiğine göre kabrin azabı üç çeyrektir. Bir çeyreği gıybetten, bir çeyreği koğuculuktan ve bir çeyreği de üzerine idrar sıçratmaktan gelir!”