Fakih kelime anlamı itibariyle "dikkatli ve ince anlayışlı, ayrıntılı bir şekilde bilen âlim" anlamına gelen fakih, ıstılahta din bilgini, fıkıh âlimi, İslâm hukukçusu demektir. Çoğulu fukahâdır. Kur'ân-ı Kerim'de on dokuz yerde, anlamak, hakkıyla idrak etmek manasında, aynı kökten fiil olarak geçmektedir.

Bir âyette de, yine aynı kökten türetilen tefakkuh kelimesi, dinde bilgi ve şuur sahibi olmak anlamında kullanılmıştır. Hadislerde ise, fıkıh ve tefakkuh kelimeleri, iyi anlamak, din ve Kur'ân konularında bilgi sahibi olmak anlamında kullanılmıştır (Buharî, İlim, 20). Hz. Peygamber'in vefatından sonra, vahy dönemi sona erdiğinden, Müslümanlar kıyamete kadar karşılaştıkları problemleri vahy döneminden intikal eden âyet ve hadislerle çözümlemeye çalışmışlardır.

Hz. Peygamber sağlığında ashabını içtihat konusunda eğitmiş ve buna teşvik etmiştir; Muaz ibn Cebel'i Yemen'e kadı olarak gönderirken, önüne gelen problemin çözümü konusunda Kitap ve sünnette bir hüküm bulamadığında neye göre hüküm vereceğini sorması üzerine, Muaz "kendi reyimle içtihat ederim" şeklinde cevap vermiş, Hz. Peygamber de bunu memnuniyetle karşılamıştır (Tirmizî, Ahkâm, 3; ed-Daremi, Mukaddime, 19).

İslâm ümmeti içinde, her devirde fakihler bulunmuş, bilgi ve gayretleri ile Müslümanlara yardımcı olmuşlardır. Her devirde dinî ve hukukî meseleleri, nassların ışığında, devrin şart ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak çözümleyecek fakihlerin yetiştirilmesi, İslâm toplumunun en başta gelen görevlerindendir.

Alıntı