Hoşlanan erkek neden adım atmaz?
Son zamanlarda belki son bir senedir en çok aklımı kurcalayan soru!

Evet bir senedir bu soruyu her girdiğim ortamda, ne kadar samimi olduğumu umursamadan herkesle konuştum. Malum soru sormayı oldukça sevdiğim aşikar. Sordum sordum çeşit türlü cevap aldım. Herkesin kendine göre bir açıklaması vardı.
Dün akşam ise ekşisözlük‘te denk geldiğim başlık tam da yazının başlığıydı; “Hoşlanan Erkeğin Adım Atmama Sebebi”.
Neredeyse tüm yazılanları tek tek okudum. En çok dikkatimi çeken nedenler ise ;”rencide olmaktan korkması”, “çok aşıktır”, “hoşlanmıyordur yani he’s just not that into you” ve “çekingendir” oldu.
Hoşlantının geçici bir duygu olduğu, aşkın daha kuvvetli olduğu tartışılmış. Kadınların dengesizliğinden ne denli korktuklarının altı çizilmiş. Hepsine tek tek hak verdim. Farklı olaylar, farklı yorumlar vardı; hem erkek hem de kadın cephesinden.
Benim kişisel olarak gerçekleştirdiğim sohbetlerde ise en öne çıkanlar ise; “reddedilmekten korkuyordur”, “hoşlanmıyordur, hoşlansa duramaz” ve “kadının / kızın da adım atmasını bekliyordur”du.
Gördüğünüz gibi hepsinde ortak nokta reddedilme korkusu oldu. Ama tabii bunu tartışmak için önce gerçekten hoşlanan biri var mı / yok mu sorunsalı ortaya çıkıyor.
Burada da benim söyleyeceğim, kendi tecrübelerimden yola çıkarak söyleyeceğim birkaç şey var. Mehmet Güreli ile destekleyeceğim. Eğer şüphe varsa ortada, mutlaka bir sebepte vardır. Yani o perde oynuyorsa bir bakarsın ardına ne oynatıyor perdeyi? Ben kısaca Mehmet Güreli’nin de yorumu olan bu yoruma katılırım. Eğer biri bir şekilde karşındakinin hareketinden bir şüphe duyuyorsa eğer kesinlikle ortada birşey vardır. Yani ben “hoşlanmıyordur” tezine çokta aslında katılmıyorum.
Hoşlanan ya da gerçekten derin duygular besleyen erkekler için bu zamana kadar tespitlerimden çıkardığım bir sonuç vardı “kötü davranmak” Bununla ilgili olan “O Kötü Biri Değil, Sadece Seni Kendinden Çok Seviyor” adlı yazımda buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Mesela yazılanları okurken çok tatlı, biz kızların aslında nasıl ne istediğini bilmediğimizi anlatan bir hikaye okudum. Güldüm ama üzerine düşündüm de, haklılardı. Biz de bazen ne istediğimizi aslında çok bilmiyoruz.
“gayet doğal sebeptir. yaşadığım bir olay ile örnek veriyorum. kız: aslı, erkek: murat olsun.
üniversitenin ilk senesinde aslıyla yakın arkadaştım. güzel bulmadığımdan yavşamamıştım. aslı yalnız olduğundan dolayı sürekli benimle vakit geçiriyordu. açıkçası benimde o zamanlar pek arkadaşım olmadığından bu durum bana uyuyordu. fakat kız çok saçma muhabbet ediyordu. benim sevgilim olacak erkek karşıma geçip beni sevdiğini söyleyecek, cesaretli olacak bla bla bla bu tarz şeyler geveliyordu. sınıftan arkadaşım murat bu kızdan hoşlanmış, hakkında bir şeyler öğrenmek istedi. bende kızın bana söylediklerini aynen murat’a ilettim.
aslı’yla kafede otururken murat’la kolpadan karşılaşmış gibi yaptık. ikisini tanıştırdım. bir saat falan oturduk, kaynaşmalarını bekledim. sonra yalandan telefon konuşması yaptım. acil işim çıktı 15-20 dakikaya gelirim dedim. ne güzel aralarını yaptım diye düşünürken yolda murat’ı gördüm. sinirden yüzü gözü kızarmış, yumruklarını sıkıyordu. bana biraz sataştıktan sonra olanları anlattı. murat, aslı’ya sevdiğini söylemiş. aslı ise “bu ne cesaret gerizekalı.” demiş.” #56648286 01.12.2015 22:00ben cok acilar cektim
Açıkçası ben bu işe kendi tecrübelerimden bakarsam biraz da çuvaldızı kendime batırmaktan yanayım. Çünkü eğer karşındakinde cinsiyeti ne olursa olsun, bir hoşlanma hissediliyor ama hareket edilemiyorsa bu işin bir ucundan da onun tutması gerekir. Yani bu belki biraz cesaret vermek olabilir. Eğer arkadaşlıkta varsa işin içinde o arkadaşlığın bir zarar görmeyeceğine ikna etmektir belki de.
Ama eğer bunları yapamıyorsanız zaten bu başlığı da tartışmanın pek bir anlamı yok.
Bu başlığı “hoşlanılan kızın adım atmama sebebi” ile değiştirirsek bu defa kararlı olacak olan tarafta erkek olmalı.
Fakat bir diğer sorun daha var. Binlerce dansöz var!
Yani sözlükte de bahsedilen bir konu da aslında bizi biraz sıkıntıya sokuyor. Biz de adım atamıyoruz çünkü şu iki soru aslında bizi biraz uzaklaştırıyor o kararlılığımızdan;
“Hoşlanma ne kadar kuvvetli?”
“Hoşlanma mı aşk mı?”
“Müge bunları bilsek ne olacak?” diye soruyor olabilirsiniz, haklısınız. Kadınları biraz da adım atmaktan korkutan nokta şu ki, acaba tek hoşlandığı ben miyim? Çünkü günümüzde malum seçenek çok ve bu kadar düşünmeye değmeyecek daha farklı seçimlerde var. Ama bunu da şöyle çürütebilirim. Eğer uzun zamandır sizin yanınızdaysa ya sizden gerçekten ayrılamıyordur ya da uzun zaman elde edememe sorunsalı sizi daha cazip hale getirmiş olabilir.
Tüm bunları okuduktan sonra tek bir dileğim var. Yani bu söz öbeğini kullanınca da şu ses tonu aklıma geliyor…
Bu süreç ne olursa olsun birbirinizi kırmayın. Arada arkadaşlık olsun olmasın birbirinizi rencide etmeyin. Bence en önemlisi bu. Bu tür bir yazıyı okuyorsanız kanımca zaten belli bir aşamada olgunluğa erişmiş olmalısınız. O yüzden alın hissettiğiniz an karşınıza konuşun.
Dürüstçe ama! Yalansız dolansız!
Ne hissediyorsanız! Ne oyalayın ne de kalbini kırın!
Karşı taraf hangi cinsiyete mensup olursa olsun.
Çünkü her iki taraf için de özellikle son dönemlerde kişi kendi kendine “o benden hoşlanıyor” dediği anda değişik bir ruh hali içine giriyor. Kendi değilmiş gibi davranmaca, karşıdan geçmişin hırsını alırcasına süründürmece, geçmişte yaşadığı bir kalp kırıklığını onun kalbini kırarak tedavi etmeye çalışmaca ve daha birçok şey!
Ama saygıdeğer erkeklerimiz size de birkaç sözüm var; ne istediğinizi ne olur artık bilin. Böyle ortada nereye çeksen sürüklenecekmişsiniz havası vermeyin. Ha olur ya sadece hoşlantıdır, hissettirin flört güzeldir, bir insana kendini güzel ve beğenişmiş olmayı hissettirmek güzeldir. Ama ne olur biraz daha kararlı olun. Evet hak veriyorum aşk varsa eğer, ortada bir çekim varsa bu sorumluluk tek bir tarafa ait değildir ama siz kararlı olduğunuzu gösterin. Değecek biriyse zaten o pasınızı alır sizin…
Saygıdeğer kadın arkadaşlarım bir sözüm de size; ne istediğinizi bilin. Sonuç ister evlilik olsun ister bir sevgililik ya da hiçbir şey olmasın ama annelerimiz gibi durun erkeğin arkasında. Boşuna demiyorlar yuvayı dişi kuş yapar diye. Bir kadın ne kadar güçlü durur, ne kadar ne istediğini bilirse bence o kadar çok böyle “acaba mı?” sıkıntıları yaşamaz diye düşünüyorum. Ama tabii devir o kadar değişti ki, Aylin Kotil’in bu yazısı da aklımdan hiç çıkmıyor. Ama olsun biz önce tabii ki kendimiz için güçlü olacağız.
Benim kişisel olarak söyleceklerim bunlardı.
Umarım doğru şeylere değinebilmişimdir…
P.S: Yorumlarınızı bekliyorum guys and görlz=) Gerçekten merak ediyorum ne düşündüğünüzü….
Sevgiler,
Müge…