Kendine Ait Bir Yol

Varacağımız yere bir an önce varmak, mümkünse kaybolmamak, yolu şaşırmamak, yol boyunca karşımıza çıkabilecek olası sürprizleri ve riskleri en aza indirgemek. Kaybolmaktan hiç korkmadığımız kadar fazla korkuyoruz sanki.



“Rota oluşturuldu.”

“80 metre sonra sağa dönün.”

Uzun bir süredir araçlarda +1 kişiyiz.

“400 metre sonra çıkış, sola dönün.”

Bize gideceğimiz yere göre sürekli komutlar veren bir erkek ya da kadın sesi yolculuklarımıza eşlik ediyor.

“600 metre sonra hafifçe sağdan devam edin.”

Bu sesin bir nebzeye kadar işimizi kolaylaştırdığı kesin.

“300 metre sonra sola dönün ardından sağa dönün.”

Geçtiğimiz yaz birkaç arkadaşımla kısa bir seyahate çıkmıştım.

“200 metre sonra sola dönün.”

Varacağımız yeri cep telefonlarımızdaki haritada takip etmekten, sapağı kaçırma kaygısından, manzaraya, etrafta olan bitene ne kadar dikkat edebildik bilmiyorum. Ne gördük o yol boyunca hatırlamıyorum.

“Varış noktasına mesafe 300 metre.”

Bu tavrımızın temellendiği birkaç nokta var elbette. Varacağımız yere bir an önce varmak, mümkünse kaybolmamak, yolu şaşırmamak, yol boyunca karşımıza çıkabilecek olası sürprizleri ve riskleri en aza indirgemek.

“2 kilometre düz devam edin.”

Kaybolmaktan hiç korkmadığımız kadar fazla korkuyoruz sanki.

Yolda kaybolmak bunun en somut örneği.

Kaybolma riskinden kurtularak, kaybolunca elde edeceğimiz şeyleri de kaybediyoruz.

Bir de kendi içimizde, kendi hayatımızda kaybolma durumu var.

Bu kaybolmayı engellemek için de navigasyon cihazından fırlamış sesin türevlerine ihtiyaç duyabiliyoruz hayatımız boyunca.

Birileri bizim için bir rota oluştursun ve kaç metre sonra nereye sapacağımızı, nereden döneceğimizi söylesin.

Ama tabii önemli bir fark var, insanın yolu bir şehrin yolundan çok daha karmaşık, çok daha bilinmez. Bu yüzden navigasyon türevlerinin yanılma payı oldukça yüksek.

Her yaşam öyküsü biricik.

Çünkü hepimizin ruhsal mayası başka. Hepimiz başka başka yaşantılardan, başka geçmişlerden, başka aile kökenlerinden geliyoruz hayata. Hepimiz farklı beklentilerin, farklı hayallerin ürünüyüz.

Her birimizin kendi hayat deneyimindeki zaafları, tıkanıklıkları, avantajları, dezavantajları, öncelikleri, beklentileri, krizleri ve bunlara ilişkin geliştirdiği çözüm yöntemleri çok farklı.

Hepimizin yolda yürüme hızı, mola sıklığı bambaşka.

Bu yüzden bizden daha iyi kimse bilemez hayatımızdaki rotayı nasıl oluşturacağımızı ve o rotada nasıl ilerleyeceğimizi.

Hiç kimse sen olamaz, kimse de ben olamaz.

Birbirimize yollarımızda eşlik edebiliriz elbet ancak birbirimizin yolunu kendi yolumuzcasına biçimlendiremeyiz.

Bu herkesin kendi yolu. Ve hepimizin yolu kendine!

Bu yolda ilerlerken navigasyon cihazına niçin ihtiyaç duyduğumuzu biraz sorgulayalım.

Nedir bizi korkutan?

Rotadan çıkarsak ne olur? Kaybolursak? Yolları karıştırırsak? Duvara toslarsak?

Başka bir yere gitmek isterken bambaşka bir yerde kendimizi bulursak? Ve yeni vardığımız bu yer diğerinden bambaşka pencereler açarsa hayatımızda.

Ne olur? Geç mi kalırız bir yere? Eğer öyleyse bu ne acele?

Kaybolmak yolun şanındandır.

Ve her kayboluş başka bir keşiftir aslında.

“Gerçek yolculuk geri dönüştür” der Ursula Le Guin, Mülksüzler romanında.

Biz de kendimize dönüp, tüm kalbimizle kendi yolumuza inansak. Yön duygumuza güvensek.

Kendimizi serbestçe sadece kendi yolumuza bıraksak.

Kendi kaybolma sanatımızı icra etsek.

Kaybolmazsak gerçek manada kendimizi bulmak nasıl mümkün olabilir ki?

Peki ya kendimizi kaybetmezsek, kendimizi bulmanın başka bir yolu var mı ki!

Bütün kavşaklarıyla, otobanıyla, köprüleriyle, çıkmaz sokaklarıyla, meydanlarıyla kabul etsek kendi yolumuzu. Bir yere hızlıca varmaya çalışmadan yolda karşımıza çıkanlara biraz daha dikkatle baksak. Belki bu dikkatle baktıklarımız yolda bize güç verecek, hatta tabela işlevi görecek şeylerdir.

Navigasyon cihazı, sadece bir metafor değil sevgili okuyucu.

Araçlarımızda da sustursak ya bazen navigasyonun şu itici sesini.

İstediğimiz bir müziği koyup, sezgilerimize kulak verip merak ettiğimiz başka yollara sapsak.

Yolun keyfine varsak.

Aradığımız sokağı bulmaya çalışırken de cebimize koysak o haritasını açtığımız telefonu.

Oraya buraya bakına bakına bulsak o sokağı.

Köşede tüylerini yalayan kediyi, mendil satan çocuğu, el ele tutuşan yaşlı çifti, çay molası veren esnafı es geçmesek.

En kötü kayboluruz ya da yoldan çıkarız ve bu düşündüğümüzün aksine belki de en kıymetli şeydir.

“Rotadan çıktınız.

Rota yeniden oluşturuluyor. “

Tuğçe Isıyel