Hoşgörünüze

Cübbeli Hoca, insanlara faydalı olacağını düşündüğünde, iki kelam için çağrıldığı ekranlarda boy göstermenin bir mahzurunu görmüyor. 24 Ağustos günü sanırım, Haber-Global’a davet edilmiş. İsmail Saymaz ve Erdoğan Aktaş tarafından yapılan bu davetin programında, “Türkiye’nin Tarikatlar Gerçeği” tartışılacak.. Tabii Cübbeli Hoca da, bu konuda bildiklerini gördüklerini anlatacak, tarikat dünyasının hal ve ahvali hakkında uzman kişi olarak fikrini söyleyecek (ti)..

Ayni programın kopyası, isteyene özel olarak bir kez daha ekrana getiriliyor. 21 Eylül akşamı tıkladık geldi ve seyrettik..

Piyasada Uğur Dündar olmaya çalışan Saymaz, “tarikatlar gerçeğinde” kendince, Cübbeli Hocanın “ne mal” olduğunu göstermeye çalıştı. Başarılı olmadığı da söylenemez doğrusu. Kurgulu makina gibi tıkır tıkır anlatıyor, konuşuyor ve haz duyuyor.. Hiç kesmeden, kesilmeden. Nefes alıp dinlenmeden…



Kötü haber çabuk yayılırmış. Çabukluğu hızından olacak. Gruplara, meslek ve organize topluluklara ve politikaya mensubiyet hallerinde de böyledir. İçlerinden bir kişinin olumsuz davranışları, üyesi olduğu grubun tümüne teşmil edilir.

AKP camiasında esen ılıman meltemin biraz durgunlaşması olsa gerek, genel merkez AKÜYELİK adı verilen “şöyle bir takviye” hareketine karar vermiş. Şişli İlçe Başkanı da telefonla bizi bu harekete katılarak, AKP üyesi olmaya davet etmişti. Teşekkür ederek demiştim ki, “Deli dolu bir hareketimle yediğim halt, üyeliğim üzerinden sizi lekelerse, üzülürüm”.. Teşekkür ederim..

Daha üç beş hafta oluyor, kafası sarıklı bir sahtekarın pisliği, İsmail Saymaz’ın gayretleriyle, tüm tarikatların sicillerine işledi..



Erdoğan Aktaş ile İsmail Saymaz, “Tekke ve Tarikatlar Gerçeği” üzerine fikir teatisinde bulunmak amacıyla davet ettikleri Cübbeli Ahmet Hoca saygı, belki de görev gereği icabet etmiş. Tarikatların mebdeinden başladıkları karşılıklı bilgilendirme sohbeti bir süre sonra, İsmail’in savcı pozisyonu alışını müteakip kurulan tuzak, konuyu tekkelerin holdinglere dönüştürülmesine getiriyor..

Şöyle; Cübbeli Hoca, şeyh değil ise de, sadece Mahmut Hocaefendinin müridi olmasına rağmen büyük bir cemaat edinmiş. Holdingleşen hemen bütün tarikatların radyosu, ekran, ticari ve hizmet dernekleri ve vakıfları bulunduğu gibi, Cübbeli Hocanın da mevcut. Cübbeli Ahmet Hoca bunları kullanarak dış dünyaya açılıyor ve teker teker isimlerini açıkladığı devletlerde yirmişer ellilerde talebe okutuyor.

Yardım derneklerinin Türkiye’den vekaleten topladığı kurban paralarıyla kurban keserek sadece bu yıl yüz on altı bin kurban hissesi dağıtıyor. Bir su kuyusunun üç bin dolara mal olduğu Afrika’da iki yüz elli kuyu açtırıyor...

İsmail, ateşli ateşli soruyor:

Bu değirmenin suyu nereden geliyor?

“Hayırseverlerin kendileri veriyor dernekler de vekaleten kurbanlarını kesiyor. Radyoları, reklam ve gelirleri beni ilgilendirmez. Sen (Murat’ın) laflarıyla Lalegül’ün benim sanıyorsun. Bilmeden konuşma” demeğe kalkışsa da, rejisör, Cübbelinin ağzını tıkalıyor.

Cübbeli Ahmet Hoca, her halde davetiyede yer almamış olsa da, tuzağın “itham niteliğindeki bu algılama” saldırısına karşı itirazları olduysa da programı, siyasette egemenliğin kullanım sistemindeki “kuvvetler birliği”ne göre idare eden yönetici hakem Erdoğan Aktaş, kendisini susturarak, “Sen de konuşacaksın hele dur bakalım, arkadaş anlatsın” baskılarıyla, Hocaya ağzını açtırmaz. Cübbeli Hoca, kendisine yönelik belki de bütünüyle asılsız bu ithamların verdiği şaşkınlık ve telaş ile itirazını, “Onu konuşturuyorsun bana hak tanımıyorsun, benim ne radyom var ne de televizyonum” diyerek itirazlarını sürekli tekrarlamaya kalkışsa da, “hakim, savcı ve cellat” pozisyonunu takınmış program yöneticisi tarafından her seferinde ezilerek susturulur..

Seyrettirilip dinlettirilen bu mizansen projede, seyri müteakip; Cübbeli Hoca hakkında edindiğiniz intiba ve değerlendirmeniz nedir?.. diye sorarsanız; Derim ki, ilk kez duyup işitip öğrenmiş olacaksam eğer, “Feto tipi din istismarcısı bir sahtekar. Şeytan gibi isyan planlayıcısı olamasa da, kendi hesabına aç gözlü bir haramperest”..

Cübbeli Ahmet Hoca, hak eder mi böyle bir tanımlamayı?

Tekke tarikat alemine kafayı takanların kumpasa aldıkları Cübbeli Hocanın proje saldırılarına karşı koyma gücünü kıranlar, üstüne üstlük, iftiralarını tahkim amacıyla ırz düşmanı sahte uşşakilinin yalan yanlış servet dökümünü yapmayı da ihmal etmediler. Sahte şeyh bozuntusu, kovulduğu her yerden silme tokat dışlanmasına rağmen, hoplaya zıplaya bir başka mekanda kendisini dervişlikten şeyhliğe yükseltmiş.

Doğru yanlış böyle hikayelere, duyduğu gibi öyle inanan bir Türkiyeliyi düşününüz, cübbeli cübbesiz hocaların şahsında Müslümanı ve Müslümanlığı nereye oturtup, nasıl yorumlar?..

İçkiyi ve faizli alışverişi bir yana koyunuz. Bunların alanla satanları arasında yol göstericilik, beklenen fiyat hareketleri üzerinde akıl vericilik, şahitlik, yardım edicilik ve şişelerinin nakliyesinde ücreti karşılığında da olsa taşımacılık nasıl ki sakattır, günah ve haramdır; Türkiye gibi laik düzenlerde de yaşayan Müslümanlar arasında cami idi, Kur’an kursu idi, Afrika’da kuyu açtırmak idi, Hac ve Umre turlarında tertipçi veya kılavuzluk gibi özünde meşru faaliyetlerin cümlesi, Hamd ve şükür ehli dervişlere açık ise de, zahirinde o derecede dedikodu riskiyle yüklüdür..

Haddimi aşıyor olsam dahi Cübbeli Hoca’ya şunu bildirmek isterim. Çağrıldığınız her yere gidiniz, vaazı nasihatte bulunun. Amma, kimsenin devesine binmeden. Sadece kendi FİAT 124’le veya dolmuşla. Minibüs ile.. Kamu kıymetlerinin emanetçisi belediyelerin, vergi mükellefi şirketlerin iftar davetlerine katılmak, Müslümanlara ne denli tehlikeli ve risk yüklü ise, Cübbeli Hocalara da, davet sahiplerinin milyarlık arabalarına binmek o derece sakat ve çirkindir. Sizlerin libasınız süt beyazıdır. Toz kaldırmaz.

Akçalı konulara gelince, bu dünyada payınıza düşenin, bir hırka ve bir çarıktan öte bir nesne olmadığını da bilmelisiniz.. Size sürülecek dedikodulu bir kara leke iftirası, beni ve cümle Müslümanları, hem de üzerek kirletiyor, Hocam.

Atilla Özdür