Bir anti-demokrasi kahramanı: CHP…

Star gazetesinin en büyük şanslarından biri olan Bekir Berat Özipek, salı günkü yazısında geçen yazımın girişinde ima ettiğim tesbiti mükemmel hale getirmişti: “Dikkat edin, bir reformla yapısının değiştirilmesinin ve demokratik meşruluğa kavuşmasının öncesinde, her yargı organının kendi itibarını sıfıra indiren ve ‘altın vuruş’ anlamına gelen utanç verici bir kararı vardır. Anayasa Mahkemesi’nin ‘367 Kararı’ böyledir, Yargıtay’ın ‘Hrant Dink Kararı’ ve Danıştay’ın ‘Katsayı Kararı’ böyledir… YSK da bu süreçteki bir dizi kararıyla kendi hükmünü kendisi verdi. ‘Mene tekel feres’. Artık onu demokratik meşruluğa kavuşturacak, çoğulcu ve katılımcı hale getirecek bir reforma kimse itiraz edemeyecek.”

Bence bu tesbiti sadece YSK için değil, Anayasa ve CHP açısından da yapabiliriz.

BDP’nin tavrını stratejik olarak yanlış buluyorum. Ama destekliyorum da. Bu bir paradoks değil. BDP’li bir siyasetçi olsaydım, Meclis’te mücadeleyi savunur ve ikna etmeye çalışırdım arkadaşlarımı. Ama nihayetinde çıkan karara uyar, boykota katılırdım.

Çünkü BDP Kürt halkının haklı mücadelesinin bir temsilcisi ve ona yapılan haksızlıkların Kürtlerin bu ülkede uğradığı adaletsizlik ve buna açtıkları kavgada oturduğu bir yer var. Sayın Erdoğan ve Gül’e yapılanlar, nasıl ki Kemalist-elitist diktatörlüğün Müslüman halka karşı bir eziyeti ve siyaseti idiyse, Sayın Hatip Dicle’nin şahsında yaşanan adaletsizlik de öyle. Benim doğru bulduğum yöntemi değil de, boykotu seçtiği için BDP’yi CHP’nin yanına yerleştirecek değilim. İki olay arasında siyah ve beyaz kadar fark var çünkü.

Ama peki bu CHP’yi nereye koyacağız? “CHP neyin mücadelesini veriyor” sorusunun cevabı nedir sizce?

Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay, CHP’nin bir derdi vardı da, bu dert için mücadele etmiş, bedel ödemiş fikir insanları mı?

CHP’li bile değiller… Baykal kaset operasyonunun bir devamı olarak Demirel ve şürekâsının CHP’ye monte ettiği Ergenekon sanıkları onlar. Erdoğan ve Dicle gibi, bir fikri savunurken haksız ve kasti şekilde mağdur edilmiş, mahkûm edilmiş insanlar değiller.

Binlerce kişinin ölmesine yol açmış, Kürt savaşının körüklenmesi, Müslümanların, Alevilerin, azınlıkların, hatta kendi askerinin kanına girmiş, girmeyi planlamış devasa bir örgüt davasında yargılanıyorlar.

Masumiyet karinesine göre henüz masumlar, lakin cezaları kesinleşirse, TBMM’de Ergenekon’dan hüküm giymiş insanların oturduğunu görmek, Sayın Kılıçdaroğlu’nu rahatsız etmeyecek mi? Bu haksızlığı bu halka, ama en çok da CHP seçmenine yapmaya ne hakkı var Kılıçdaroğlu’nun?

Peki, Kılıçdaroğlu kim?

Siz kimsiniz Kılıçdaroğlu? Sizi CHP’nin genel başkanı sayabilir miyiz gerçekten? Kararlarınızı gerçekten siz mi alıyorsunuz? Size dayatılanları mı yapıyorsunuz yoksa? Mesela kendinize ait bir prensibiniz, inancınız, “asla yapmam” diyeceğiniz bir şeyleriniz var mı, merak ediyorum doğrusu. Neden derseniz, o kadar çark ediyor, öyle amorf bir görüntü çiziyorsunuz ki, tam da aranan insanı bulmuşlar hissi uyanıyor bende, size o kadar şans vermeye çalıştığım halde.

Kemal Kılıçdaroğlu, Adem Yavuz Arslan’ın canlı yayında sorduğu “Sözkonusu Ergenekon sanıklarının adaylıkları hakkında hukuki bir tartışma devam ediyor. Bugün AKP’li Burhan Kuzu’nun da bir açıklaması oldu, dedikleri şu: ‘Yargılandıkları konu katalog suçlarla ilgili olduğu için seçilseler bile bazı sürprizler olabilir’. Diyelim ki yarın seçildiler ve mahkeme ‘Hayır, bu isimler Anayasa’ya karşı ihlalden yargılanıyor bu yüzden hapisten çıkamaz’ derse ne yapacaksınız” sorusuna şöyle cevap vermişti. “Evet, çıkamayabilirler. Bunu daha önce Sabih Kanadoğlu da açıklamıştı. Sonuçta yargının takdirine bağlı, saygı duyarız.”

Geçen akşam Habertürk’teki Teke Tek programında ise her 15 saniyede bir kendinizi yalanladınız, trajikomikti gerçekten.

Siz kimsiniz Sayın Kılıçdaroğlu? Özgür müsünüz gerçekten? CHP’nin ne için kullanıldığını göremiyor musunuz? Yoksa oyunun içinde misiniz, ya da liderlik için bunların hepsinin farkında olarak, yola devam etmeye mi çalışıyorsunuz?

Sizin kim olduğunuzu çözemedim ama, CHP’yi formatlayanların ne yapmaya çalıştığı çok net ortada.

Ergenekon sanıklarının tahliyesinin önünü açmak…

Ergenekon davasının altını oymak, davayı çökertmek…

BDP’nin boykotunu ve Kürt sorununu manivela olarak kullanarak Meclis’i çalışamaz hale getirmek, istikrarsızlık yaratarak bunu AK Parti’nin böğrüne saplamak…

Yüzde 95’lik bir temsiliyet gücüne kavuşmuş yeni Meclis’i daha baştan yaralı hale getirmek. Bu şekilde ilk halk anayasamızı yaptırmamak…

Aynı neden ve yöntemle sözleşme aşamasına gelen Kürt sorununun çözülmesine mani olmak…

Allah’tan Türkiye eski kapalı, kör, sağır ülke değil. Demokrasimiz daha güçlenerek çıkacak bu krizden.

Markar ESAYAN