“Dil ruhu etkiler mi?” meselesi

“Dil ruhu etkiler mi?” meselesi… Duyguların ve düşüncelerin dile gelmesi ne de önemlidir! Aklınıza gelmeyen ya da dilinizin ucunda kalan şeyleri bilirsiniz. Hani, rahatsız eder ve işi gücü bırakıp hatırlamaya çalışırsınız ya… Kelimeler ve karşılığı olan objeler arasındaki dil-bilimsel ilişkiden fazla söz etmeyeceğim. Mesela, neden İtalyanların şöyle avurtlarını şişire şişire “Antonio!” dediklerini, buna karşın İngilizlerin gayet kibarca “Smith!” demekle yetindiklerini bu iki ülkenin coğrafi koşulları ile kelimelerin yapısı arasındaki bağlantıya falan da dalacak değilim… Ben özellikle bir psikiyatrist gözü ile konuyla ilgileneceğim.

Bir kere dilin beyinde bir merkezi olduğunu, bunun beynin genellikle sol yarısında olduğunu hatırlayalım. Mesela felç geçiren birinin bazen kalıcı bazen geçici bir süre konuşamadığını bilirsiniz. Çünkü öyle durumlarda, felce neden olan hadise gider konuşma merkezini etkiler. Eğer kişi konuşamaz halde ise Broca bölgesi etkilenmiş demektir. Broca bölgesi beynin alın bölümü ile şaka arasındaki kesişme noktasında, yani öndedir. Buna motor afazi derler. Wernicke bölgesi etkilenmiş ise duyusal afazi oluşur. Wernicke bölgesi beynin arka bölümündedir. Şakak bölgesinin bittiği alandadır. Anlatmaktan ziyade anlamak zorlaşmıştır. Yani duyduğu ya da gördüğü şeyin kelime karşılığını bulamaz. Böylece söylediklerinin anlamı yoktur. Motor ve duyusal alan arasındaki iletim afazisinde, duyduğu kelimeleri tekrar edemez, yüksek sesle okuyamazlar. Global afazide dil becerilerinin tümünde bozulma vardır; transkortikal afazilerde ise, yalnızca tekrarlama becerisi sağlam kalmış olabilir.

Anatomik, nörolojik ve dil-bilimsel temellere bakınca, tahmin edeceğiniz gibi konu çok dallı budaklıdır. Derin ve incedir. Zaman zaman tekrar dönecek ve değişik açılardan ele alacağım. Bu yazıda sadece konuşmaya ve yazmaya düzen vermenin yani eğitimin ruhu nasıl da etkilediğine vurgu yapacağım.

Eğer eğitimsiz iseniz çok şey bildiğinizi sanırsınız. Ama insanlar sizi anlamamaktadır diye var sayarsınız! Ya bildiklerinizin doğruluğu, geçerliliği ve güvenilirliği nasıl anlaşılacaktır? Bu ancak anlatabildiğiniz ölçüde mümkün olacaktır. Siz anlatacak, diğerleri ya da tabiatın bizzat kendisi ona karşılık verecek ve aklınızdakilerin gerçeklikte bir karşılığı var mı ortaya çıkacaktır.

Anlatmak ta yetmez bir de düzgün anlatacaksınız. Bütün meselenin gramer kurallarına hâkimiyet ve bilinen kelime sayısında gizli olduğunu anlayacaksınız. Tabiata kendinizi anlatmak su bulmanıza, ekmek yapmanıza yarar, Tabiatın dili matematiktir mesela. Tarıma ilişkin hesaplar önemsiz mi? E=mc2 yerine m=Ec2 olur mu hiç… Adama gülmezler mi? Öte yandan insana kendinizi anlatmak sevdalara yol açarken, anlatamamak; öfkeye, hüzne, hayal kırıklığına dönmez mi? Yetersizlik, yeteneksizlik duyguları da cabası olmaz mı?

Ama görüyorum ki, iddiası kadar derin eğitimi olmayanlar var orada, o ne hırstır o ne hava! Daha, kendi duygularını ve düşüncelerini ifade edemeyen, onlara yön veremeyen birinin tabiata ve diğer insanlara yani özetle tarihe nasıl yön vereceğini zorlanıyorum anlamakta!

İnanmazsanız deneyin. Çok ayrıntısına girmeye gerek duymadan, yani isim fiil, vesaireyi düzgün sıralayarak, ana hatlarıyla gramer kurallarına uygun olarak yazın düşüncelerinizi bir kâğıda, kullandığınız kelimelere dikkat edin o arada… Gösterdiğiniz başarı oranında kendinize duyduğunuz saygının arttığına tanık olacaksınız orada…

Demek ki, biçim, yani dil, özü, yani ruhu şenlendirecek denli ve dehşetli etkili olmakta… Mesela, arada yarar var Nazım’ın şiirlerinin gücü ile ruhsal zenginliği arasındaki ilişkiye bakmakta!

Bu arada, mademki dil ruhu yumuşatmakta o halde en güzeli tatlı dilli olmakta…

Ruhun dili nasıl etkilediği ise bir başka yazının konusu olmaya aday olmakta…

alıntı