Zihnin bileşenlerinden onların işleme ilkelerine gelelim.

Jung, bize 3 temel ilke sunmuştur. Bunlardan ilki Karşıtlıklar İlkesi’dir. Her istek hemen bir karşıtına da işaret eder. Örneğin, eğer içimde iyi bir düşünce varsa, derinlerde başka bir yerde karşıt bir kötü düşünce bulunmaktadır. Aslında temel nokta şudur: İyilik anlayışına sahip olabilmem için, bir kötülük anlayışım da olması gerekir, tıpkı yükselişlerin düşüşler olmadan, siyahın beyaz olmadan varolamayacağı gibi.

Jung’a göre, zihnin gücünü (ya da libidosunu) yaratan karşıtlıklardır. Bu bir pilin artı ve eksi uçlarına ya da bir atomun bölünüşüne benzer. Enerjiyi yaratan zıtlıklardır; güçlü bir zıtlık güçlü enerji, zayıf bir zıtlık zayıf enerji ortaya çıkarır.

İkinci ilke, Eşitlik İlkesidir. Zıtlıktan doğan enerji her iki tarafa da eşit bir şekilde dağıtılır. Buna örnek olarak 10-11 yaşlarında başımdan geçen bir olayı anlatayım. O yıllarda zaman zaman yaralanmış, kötü durumdaki orman hayvanlarını iyileştirmeye çalışıyordum. Fakat korkarım bunu yaparken sık sık onlara daha çok zarar vermiştim. Bir keresinde yavru bir kuşu iyileştirmeye çalışıyordum. Fakat onu kaldırırken bir an onu elimle ne kadar kolayca ezebileceğim düşüncesi aklımdan geçti ve sarsıldım. Bu düşünceden hiç hoşlanmamıştım, ama düşünce yadsınamaz biçimde oradaydı. Yani o yavru kuşu elime aldığımda, ona yardım etmeye yönelik bir enerjim vardı, ama aynı zamanda içimde onu ezmek için de eşit miktarda bir enerji vardı. Ben kuşa yardım etmeye çalıştım ve enerji birtakım davranışlara dönüşerek yardım eylemini oluşturdu. Peki ya diğer enerji? Ona ne oldu?

Bu, gerçekleştirmediğiniz isteğe karşı tutumunuza bağlıdır. Eğer bu isteği kabullenir, onunla yüzleşir ve bunun bilincinde davranırsanız, bu enerji zihninizin genel anlamda gelişmesini sağlar; diğer bir deyişle büyürsünüz.

Ama bunun yerine, bu kötü isteği hiç bir zaman duymamış gibi davranırsanız, onu inkar eder ve bastırırsanız, enerji bir “kompleks” in oluşumunda kullanılacaktır. Kompleks, bir konu etrafında kümelenen bastırılmış düşünceler ve duygular paternidir. Eğer bir an için de olsa kuşu ezme fikrinin aklınızdan geçtiğini inkar ederseniz, bu düşünceyi gölgenin (karanlık yanınızın) önerdiği bir biçime sokabilirsiniz. Eğer biri duygusal yanını inkar ediyorsa, duygusallığı anima –dişi yan- arketipi içinde kendine bir yer bulabilir.

Sorun işte buradadır: Eğer tüm yaşamınız boyunca yalnızca iyiymişsiniz gibi davranırsanız –sanki yalan söylemeye, aldatmaya, çalmaya ve öldürmeye kapasiteniz yetmiyormuş gibi -, her iyilik yapışınızda diğer yanınız gölgenin etrafında bir kompleks içine girer. Bu kompleks kendine göre bir yaşam yaratmaya başlayacak ve sizi ele geçirecektir. Bir anda kendinizi küçük yavru kuşların üzerinde zıpladığınız karabasanlar görürken bulabilirsiniz. Eğer uzun sürerse, kompleks sizi yenebilmekte ve size sahip olabilmektedir; bu çift kişilik gelişimine kadar varabilir.

Son ilke, Entropi İlkesidir. Bu, karşıtlıkların bir araya gelme eğilimidir, böylece enerji azalabilir. Jung bu fikri fizikten almıştır; entropi tüm fiziksel sistemlerin bir sona doğru işlemeye olan eğilimine verilen addır, Böylece tüm enerji düzgün biçimde dağılabilecektir. Örneğin odanın bir köşesinde bir ısıtıcınız varsa, sonunda tüm oda ısınacaktır.

İnsanlar gençken karşıtlıklar uç noktadadır, bu yüzden oldukça çok enerjiye sahibizdir. Yaşlandıkça, pek çoğumuz farklı yönlerimizle daha iyi başa çıkarız. Daha az saf idealistizdir, ve hepimizin iyi ve kötünün bir karışımı olduğumuzu fark ederiz. Karşı cins bize daha az tehlikeli görünür ve giderek androjenleşiriz. Yaşlılıkta kadın ve erkek fiziksel olarak bile daha çok birbirine benzer. Karşıtlıklarımızın üzerinde düşünebilme ve benliğimizin her iki yanını da görme sürecine, “geçiş” transcendence- adı verilir.

Alıntı