Günün Sözü DamlaPenia.
Her şey neye layıksa ona dönüşür. -Mevlana
Etiket Listesi

Like Tree3Beğeniler
  • 2 Post By Farkedmez
  • 1 Post By Penia
Seçenekler
Seçenekler
Stil
Avatar Seçilmemiş
Üyelik tarihi
03 Şubat 2015
Bulunduğu yer
Antalya
Mesajlar
20.169
Seslenildi
1439 Mesaj
Etiketlendi
51 Konu

Standart Ölüm Korkusu

27 Şubat 2015
1


Ölüm korkusu deyince, nedense zihin hemen anormal algılamasına kayıyor. Oysa ölüm ve ölüm korkusunu “yapıcı bir kuvvet” olarak tanımlayanlar da var. Örneğin, Irvin Yalom bunlardan biri. Başka bir düşünür, “Eğer ölüm olmasaydı, insanlar onu icad ederdi” diyor. Siz, ölüm ya da ölüm korkusunun yapıcı bir kuvvet olmasından ne anlıyorsunuz?
İnandığım şey şu: evrende hiç bir şey, hiç bir varlık, hiç bir olay, hiç bir durum ve insanın yaşadığı hiç bir duygu gereksiz değildir. Varolan herşey anlamlı, önemli, değerli ve hikmetlidir. Bu genel çerçeveden bakınca ölüm korkusu denilen şey de hikmetlidir. Ölüm hayatı kuran zenberektir. Ölüm bize hayatı önemseten bir işaret, varolmanın değerini gösteren bir simge, yaşamın gerçekliğini işaretleyen bir gerçektir.

Acaba sıhhatli ölüm kavrayışı ile marazi ölüm kavrayışı arasında bir eşik noktası var mı? Hangi noktadan (eşikten) sonra ölüm kavramı, insanı ruhen hasta ediyor?

Bu soruyu önce ölüm dışında bir korku üzerinden açıklamaya çalışmak isterim. Bir insan düşünün. Kadıköyden Eminönüne vapurla geçecek. Hava koşulları uygun bir gün. Ya vapur batarsa şeklinde bir vehimle, korku ile vapura binmemek marazi bir durumdur. Vapurun batma ihtimali yok mudur? Vardır ama olasılık çok çok düşüktür. Fırtınalı bir günde bir insanın vapura binmekten korkması ve binmemesi ise vehmi bir durum değil, gerçeklik olasılığı yüksek bir tehlikeden kaçınma durumudur ve sağlıklıdır.

Bunu ölüm korkusunua uyarlamak nispeten zorsa da: ölümü kesin bir belirsizlik, yokluk, hiçlik olarak algılamaktan doğan bir korku marazi ruh halini doğuruyor. Ölüm sonrasına daha iyi hazırlanmayı teşvik edecek bir ölüm korkusu ise sağlıklı bir hal gibi geliyor bana.

Biraz daha açmak adına, Mevlana''nın deyişiyle “düğün günü” olarak görülemese bile, kimlerin ölüm kavramının altında ezilmeyeceğini söyleyebilir misiniz? Daha doğrusu, hangi düşünceye sahip olan insanlar ölümle halleşebilir?

Şimdi burada asıl söz konusu olanın ölüm olduğu kanaatini taşımıyorum. Asıl olan ebedi, sonsuz bir hayatın namzedi olduğuna kişinin derin bir inancı ve yaşamını da buna göre düzenleme eylemi bana daha elzem görünüyor. Ölüm lafını ortadan kaldıralım bir an için ve iki bakış açısı düşünelim. Birin de insan süreli bir yaşamı yaşıyor ve sonra kısa süreli bir olay yaşayıp birden yoklara karışıyor.

İkincisinde ise süreli bir yaşamdan sonra bir an, bir hal yaşıyor ve fakat sonsuz bir hayata devam ediyor. İşte ölüm bu süreli yaşamdan hemen sonra yaşanan kısa süreli bir hal ise; birinci insan için yoklara kavuştuğu ânın, diğerinde ise sonsuzluğun başlangıcını temsil ediyor. Herhalde ölümle halleşmede ikinci düşüncenin daha fazla işe yarayacağını söyleyebiliriz.

Sadece ölüm korkusundan ileri gelen ruhi hastalıklar var mı? Örneğin, panik atak için böyle bir şey söyleyebilir miyiz? Bu rahatsızlığı olan tanıdığım biri, sırf parmak uçları uyuştuğu için öleceğini düşünüyordu.

Aslında derinlemesine bir incelemede bir çok psikiyatrik durumun içine şöyle veya böyle ölüm korkusu sızar. Şu sıralarda ölüm üzerine yazdığım bir romanın yanında böyle bir çalışmanın içindeyim. Yani psikiyatrik rahatsızlıklara sinmiş olan ölüm korkusunu kitaplaştırmak istiyorum. Bariz şekilde ölüm korkusu olan rahatsızlık ise panik atak dediğimiz rahatsızlıktır. Burada kişi, atağı yaşadığı an ölmek üzere olduğunu düşünür. Bunu düşünmekte çok haksız değildir. Çünkü bunu düşünmeye sevkedecek bir çok bedensel belirti de yaşar o kişi.

Okuyucuya faydası olacağını düşündüğüm bir soru daha sormak istiyorum. Tanıdığım bazı eğitimciler, ilkokulda ölüm korkusu taşıyan ve bu yüzden ders performansı düşük olan çocuklardan söz ediyorlar. Özellikle tek çocuklu ailelerde, çocuk küçük yaşlarda yakın çevresinde bir ölüm yaşamışsa ölüm korkusu ciddi sorunlara yol açabiliyor. Bu tür ailelere ne tavsiye edersiniz? Çocuklarına nasıl yaklaşmalılar?

Özellikle çocuklarda ölüm korkusu zannedildiğinden de daha sık, hatta rahatlıkla çok çok sık olduğunu söyleyebilirim; ve dahi, çocukların ruhu için çok acıtıcı bir tecrübe olduğunu da ilave etmeliyim. Ebeveynler çocuklarının ölüm ile ilgili sorularını nasıl yanıtlayacaklarını gerçekten bilmiyorlar ve konunun üzerini örtüyorlar. Çocukların ölüm konusunda rahat hissetmesinin temelde iki yolla mümkün olacağını zannediyorum.

Birincisi sağlam bir Yaratıcı inancı, diğeri de sonsuz bir hayat inancı. Kuşu ölen bir çocuğa sadece “kuşun cennete gitti, orada buluşacaksınız” denmesi çocuğu bir ölçüde rahatlatacaktır. Bazen de şu itirazı yapabilecektir: Allah benim kuşumu neden aldı? Öncelikle hepimizin kalbinin şuna teslim olması gerekir: Kuş—ve dahi evrendeki herşey Onundur, Yaratıcınındır, bize herşey emanet olarak verilmiştir, Yaratıcı sahip olduğu varlıklar üzerinde mutlak tasarruf hakkına sahiptir.

Böylesi bir teslimiyete sahip olan bir kalp ancak ölüme teslim olabilir. Herşeyin Mutlak Sahibi O ise ölümü bizim için bir sorun olmaktan çıkaracak da Odur. Evradı Kudsiye duasının içindeki bir cümle çok hoşuma gider: Kabirde, haşirde, sırat köprüsünde Allah bize yeter. Gerçekten çok hoş bir duadır bu. Bununla birlikte imanın diğer rükünleri de ölüm konusunda hem çocuklara hem bize teslimiyet sağlamada yardımcı olur. Özellikle meleklere ve kadere iman.

Tabi, kısa bir röportajda, sizi de bulmuşken, olabildiğince farklı sorular sormaya çalışıyorum. O sebeple, biraz da günümüzde iyice kendini hissettiren küresel ısınma gibi afetlere gelmek istiyorum. Galiba, bunlar da üzerinde yaşadığımız dünyamızın ölümüne yaklaştığını haber veriyor. Okuduğum bir haberde, küresel ısınma haberleri yüzünden çocukların psikolojileri bozulduğu yazıyordu. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Bozulan çevre, ölüm fikrini şüphesiz daha çok akla getiriyor.

Modern yaşam paradigmaları bir yandan bizlere bu dünyada yalancı ve hilekarlıkla dolu sonsuzluk vaadi sunarken, bir yandan da düyanın kendisinin ve içindeki varlıkların süreli bir yaşamın sahibi olduklarını daha çok kalbimize ve ruhumuza hissettiriyor. Şifa veriyorum derken, hastalığı üretiyor adeta. Küresel ısınma haberleri yapılırken korku ve vehim üretiliyor.

Küresel ısınma haberlerinden “Hayat ve herşey fanidir” ya da “her nefis ölümü tadacaktır” gerçekliğine dair bir şey duymuyoruz. Sanki dünya ebedi ve sonsuz bir yer ve dünyanın bu kalıcılığına dair bir tehlike varmış gibi bilgi üretiliyor.

Benim kızlarım da ilkokuldaki derslerde küresel ısınma konusundan muzdarip olmuşlardı ve uzun süre onlara: Bizim Rabbimiz herşeye kudreti yeter, biz kendimizi Ona teslim edelim, bizim için hayırlı ne ise Onu yaratır, bize sunar, biz bize düşeni yapalım, daha iktisatlı yaşamaya çalışalım, diye konuşmak durumunda kalmıştım.

Son olarak, eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Ölmek bir sorun değildir bana göre. Sorun, sonsuz bir hayatı kazanıp kaybetme sorunudur. Yüzde yüz ebedi olarak cenneti kazanma garatisine sahip olsak hangi birimiz ölümden korkarız ki? Bir an önce ölmeyi dahi arzu ederiz.

Şunu unutmamalıyız ki:

Herşeyin Yaratıcısı O olduğu gibi ölümün de yaratıcısı O''dur. Ölüm bize kendiliğinden, raslantısal olarak gelen bir hal değildir. Ölüm dahi hayat nasıl yaratılıyorsa o da yaratılır. Belki de hayatla ölümün en temel ortak noktası budur. Hayatı güzel, latif, düzenli, hayırlı olarak yaratan Yaratıcı ölümü de öyle yaratacaktır.

Son bir cümle olarak:

Ölüm kötü bir yaşantı olsaydı meleklerin eliyle gerçekleşmezdi diye düşünürüm bazen. Ölüm meleklerle daha yakından karşılaşacağımız bir andır. Yeter ki kalbimiz ebedi hayatın varlığına ve O hayatı bize verecek Yaratıcıya teslim olsun. Bu olabilirse ölüm dediğiniz nedir ki?

Alıntı



Hayatın ağıtını bilenler anlar ancak.
Değeri değere değen kavrar.




Bilgi kokmayan karşı çıkışlarda cehalet kokusu ve kompleks vardır.







Farkedmez - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üyelik tarihi
13 Nisan 2016
Bulunduğu yer
Tel'aran'rhiod
Mesajlar
20.014
Seslenildi
1781 Mesaj
Etiketlendi
96 Konu
Standart Cevap: Ölüm Korkusu
25 Ağustos 2017
2

Ölüm insan, hayvan, bitki fark etmeden tüm canlılar için yaşamın kesin bir biçimde son bulması durumudur. Tanımı karşısında ürperti duyan insanlar için ölüm zamanının, yerinin belirsiz olması, bununla birlikte bilinmezliklere rağmen kesin olarak her canlıya uğrayacak olması itibari ile ölüm daha da ürperti vericidir. Ölüm insan, hayvan, bitki fark etmeden tüm canlılar için yaşamın kesin bir biçimde son bulması durumudur. Tanımı karşısında ürperti duyan insanlar için ölüm zamanının, yerinin belirsiz olması, bununla birlikte bilinmezliklere rağmen kesin olarak her canlıya uğrayacak olması itibari ile ölüm daha da ürperti vericidir.

İnsan bilinmezlikten, canının yanmasından, yaptıklarının azlığı ve yapmadıklarının çokluğundan sürekli endişe duyar. Ölüm korkusu da bu şekilde içinde birçok sebep bulundurabilen bir korkudur. Düzeyi itibari ile sağlıklı bir sınırda kaldığı sürece ise, doğaldır.

Ölüm Korkusunun Doğal Sınırında Yaşayamayan Bireylerin Davranışları Nelerdir?

Ölüm korkusunu normal düzeyde yaşayabilen insanlar, yaşamlarına verimli bir şekilde devam edebilirler. Her yeni güne ölüm korkusunun getirdiği endişeyi taşımazlar. Anneliği, babalığı, evlatlığı, arkadaşlığı, mesleği, her türlü rollerini yerine getirdikleri bu hayatta ölüm korkusu onlar için bir engel değildir.

Ölüm korkusunu patolojik boyutta yaşan insanlar ise her daim bir endişe hali içindedirler. Araba kazası yapmamak için araba kullanmaz, toplu taşıma araçlarına binmez. Tehlike arz edebilecek, kalabalık, karışık olan tüm ortamlardan kendilerini yalıtarak bir fanusun içinde, her an endişe halinde yaşarlar. Bu tür insanların hayatları her geçen gün daha da zorlaşır. Sadece ölüm korkusu değil birçok ruhsal rahatsızlık da yaşamları boyunca kendilerine eşlik eder. Sosyal anlamda sıfırlanmak üzere olan belki de sıfırlanan hayatları her geçen gün daha da zorlaşır.




Normal Bir Ölüm Korkusu Patolojik Boyutlara Nasıl Ulaşır?

Ölüm korkusunu patolojik boyutta,

• Kaygı bozukluğu yaşayan insanlar

• Yakın bir aile bireyini kaybeden insanlar

• Ölüme yakından tanık olmuş insanlar daha fazla yaşamaktadırlar.

Ölüm korkusu aşamalı olarak ortaya çıkar. Sırasıyla bu evreler:


İnkar: Ölümün, bireye uğramasının ihtimal dahilinde dahi kabul edilmediği safhadır.

Öfke: Uzun bir inkar evresinden sonra ölüme, tehlikelere, hastalıklara, varlığının acizliğine karşı yaşanan öfke patlamalarıdır.

Pazarlık:
Birey bu safhada tüm hayatını yeniden şekillendirmektedir. Her şeye hastalıklı boyutta dikkat etmeye, kendini hayatı yaşamaktan alıkoymaya başlamıştır.

Kabul: Kabul evresi tüm sosyal hayatı bozulmuş, psikolojik dengesini kaybetmiş bireyin, çoğu zaman bir yakını sayesinde, hayatını bu şekilde devam ettiremeyeceği gerçeğini göstermesi ile ortaya çıkan safhadır. Bu evreyi yaşayamayan, tedavi için bir uzmana başvurmadan tüm hayatını bu ölüm korkusu ile geçiren insanlar fazlasıyla mevcuttur.
Penia ve Sade bunu beğendiler.
Penia - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üyelik tarihi
25 Nisan 2015
Bulunduğu yer
Adana
Mesajlar
35.875
Seslenildi
2758 Mesaj
Etiketlendi
343 Konu
Ruh Hali
Sekercik
Standart Cevap: Ölüm Korkusu
03 Eylül 2017
3
Arada yaşarım bu korkuyu daha sonra geçer
Sade bunu beğendi.

To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.
07 Ucu Olan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üyelik tarihi
05 Şubat 2020
Bulunduğu yer
istanbul
Yaş
35
Mesajlar
1.346
Seslenildi
47 Mesaj
Etiketlendi
3 Konu
Standart Cevap: Ölüm Korkusu
29 Mart 2020
4
inançlara göre bu duygu farklılık gösteriyor... hatta insanlara göre bu açıklamaların aynı çuvala basırılması bana göre saçmalık..
Düşüncelerim bende saklı..
Konuyu 1 kişi okuyor. (0 üye ve 1 ziyaretçi)
 
Benzer Konular
Konu
Konuyu Başlatan
Forum
Cevaplar
Son Mesaj