Mısır 'ın gizemlerle örülü tarihinde piramitlerin yapılışları kadar içlerinde barındırdıkları sırlar da insanları cezbeden bir unsurdu. Çok çeşitli inançların olduğu farklı tanrılara tapılan bilimin inanılmaz derecede ileri olduğu bu yer bazıları için çözülmesi gereken sırlarla doluydu. Sadece tıpta ya da sanatta ileri olmaları değil pek çok gizemli olaya tanıklık etmeleri de ilgi çekiciydi. Bram Stoker 'dan önce de var olan vampir efsanesinin temelleri Mısır 'a dayanıyordu. Söylentiye göre halka musallat olan vampirler Mısır 'dan kovulunca dünyaya yayılmıştı. Vampirlerin Mısır'dan kovulmasında firavunlar nasıl bir rol oynadı bilinmez ama Krallar Vadisi olarak anılan ve firavunların gömüldüğü bölge ile mumyaların bir ilişkisi olduğu karanlık sanatlarla uğraşanların kurmaya çalıştığı bir bağlantıydı.

1922 yılında arkeolog Howard Carter 'ın Tutankamun 'un mumyasını bulması tarihin en büyük keşiflerinden biri olarak nitelendirildi. Sadece arkeolojik olarak değil gizemlerin ortaya çıkmasında da önemli bir veri kaynağı olacaktı bu. Krallar Vadisi 'nin bulunmasımumyaların ortaya çıkması iyiydi de bu sıralarda arkeologların mezar soyguncularının anlaşılmaz nedenlerden ölmesi birçok kişiye buraların özellikle de mumyaların lanetli olduğunu ve rahatsız edilmemeleri gerektiğini düşündürdü.

Mumyaların bu kadar ilgi çekmesi üzerine yeni canlanan sinema sektörü de bu bakir konuya el attı.

Daha önce Frankenstein filmindeki canavar rolüyle insanların beğenisini kazanan ve onları korkudan şoke eden Boris Karloff 1932 yılında çekilen Mumya filminde eski Mısır rahibi Imhotep 'i canlandırıyordu.

Prenses Ankh-es-en-amon'a âşık olan Imhotep canlı canlı mumyalanmıştı. Onu bulan arkeolog kazayla gizli yazıtı okuyunca tekrar hayat bulan mumya sevgilisinin reenkarnasyon geçirmiş halini arıyordu.

İlk mumya filminin başarısı üzerine devamları da çekildi ama en ilginçlerinden biri 1933'te çekilen animasyon versiyonuydu. Sihirli Mumya / The Magic Mummy filminde Tom ve Jerry müzeden çalınan bir mumyanın peşine düşüyordu. Ancak kahramanlarımız bildiğimiz kedi fare değil biri kısa biri uzun iki insan figürüydü.

Bilinen en eski mumya konulu film ise 1911 yılında çekilen bir komediydi. Yanlışlıkla elektrik çarpan bir kadın mumya hayata dönüyor ve komik olaylar birbirini izliyordu. Bu eski filmlerin yanında Boris Karloff'un başrolünde oynadığı mumya ileride insanların akıllarında kalacak sonsuz aşk ve lanet kavramlarını bir araya getiriyordu.

Sonsuz aşkının peşinden giden mumyanın hikâyesinde bir başka dönüm noktası ise Hammer Stüdyoları'nın Christopher Lee ve Peter Cushing ikilisine oynattıkları Mumya idi. İkili Hammer Stüdyoları için Dracula ve Frankenstein 'ı çekmişti. Bu sefer Karnak rahibesi Prenses Ananka'nın mezarı izinsiz olarak açılıp rahatsız ediliyordu. George Pastell'in canlandırdığı Mehmet Bey mezar koruyucusu mumyayı hayata döndürüyordu. Canlanan Karnak rahibi Kharis arkeologları öldürürken onu durduran yine Ananka'ya benzeyen bir kadın oluyordu.

Mumyalar hakkındaki çeşitli filmlerden sonra bu konu bir süreliğine rafa kaldırıldı. Ancak 1999 yılında Stephen Sommers artık fazla önem verilmeyen bu konuyu ele aldı. Boris Karloff'un Mumya 'sından yola çıktığı film sinema dünyasının hizmetindeki harika efektler ve daha iyi bir senaryoyla makyajlandı.

Bu sefer Imhotep Arnold Vosloo'ydu ve karşısında idamdan son saniyede kurtulmuş antik şehir Hamunaptra'nın yerini bilen Brendan Fraser vardı.

Filmin gerek konusu gerekse bilgisayar efektleriyle zenginleştirilmiş sahneleri hem seyircileri hem de yapımcıları memnun etti. Mumya 'nın sargıları bir kez daha senaryonun üzerinden kaldırılmış ve lânetle ölümsüz aşkın simgesi tekrar hayata dönmüştü