Allah öyle bir Allah ki, hayatım boyunca bir nimetine bile şükrümü ifa edemem. Nimetlerinin birinin dahi suâline cevap veremem. Meğer ki hesapsız kerem edip bağışlasın.

Allah-u Teâlâ’yı anamadığımı, ibadet edemediğimi, bilmeye de imkân olmadığını ifade etmek istiyorum.

İtimat edin Allah-u Teâlâ’ya lâyık-ı veçhile sığınamadığımı, Azamet-i ilâhî’si karşısında korkmadığımı biliyorum. Bunu kalben söylüyorum. Çünkü korksam erimem lâzım. Sığınsam başka hâle bürünmem lâzım. Hiç güvencem yok. Eğer zerre kadar bir güvencem varsa, gözyaşları ile onun erimesini niyaz ederim.

Şu hususu da hemen ilâve edelim ki, kendimden daha biçare bir âciz de bilemiyor ve göremiyorum. Bunu sakın bir tevazu kabul etmeyin, bir hakikattır. Çünkü nefsime bakıyorum, bir tehlikeye düşmezden evvel kurtuluşunu arıyor. Bir ibtilâ karşısında, gelmesinden evvel kalkmasını istiyor.

Bu büyük gerçekleri ne duyuyoruz, ne de duymak istiyoruz. Var olan Allah-u Teâlâ’dır. Sen âcizsin, Allah-u Teâlâ’yı bilemezsin, anlayamazsın. Bir zerre toz seni ölçebilir mi? Sen zerre kadar toz bile değilsin. Çünkü seni de O yarattı.

Allah-u Teâlâ bilinmedikçe ibadet edilmez. Bilmek için de intisab edip sülûk etmek gerekiyor. Daha sonra Azamet-i ilâhî ortaya çıkar.

Gözün; “Bakar göz”, “Şaşı göz”, “Kör göz” diye üçe ayrılması bu noktadadır. Birisi Allah-u Teâlâ’yı görerek ibadet eder, birisi kendi varlığı ile ibadet eder, diğeri ise hiç görmez.

İnsan “Nutfe”ye indikten sonra bile, şeytan ve nefis hücum ederek ona varlık katmaya çalışırlar. Bu iki düşman zorlamaktan hiç geri kalmazlar. Hazret-i Allah’a sığınılmadıkça kurtuluş mümkün değildir. “Allah’ım bu düşmanlardan sana sığınırım.” diye niyaz ve ilticâ edilirse, Allah-u Teâlâ da lütfedip onu şeytanın ve nefsin hücumlarından korursa ancak kurtulmuş olur. Kurtuldum diye bir şey yok.

Bunun temsilini şöyle arzedelim:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Sizden hiç kimse amel ve ibadeti ile kurtulamaz.” buyurdu.

Sahâbe-i kiram -radiyallahu anhüm-:

“Sen de mi yâ Resulellah?” diye sordukları zaman ise şöyle buyurdu:

“Evet ben de. Meğer Allah-u Teâlâ rahmeti ve fazlı ile beni koruya.” (Müslim: 2816)

ÖMER ÖNGÜT