Piraye'nin aşk anlayışı değişikti. Bir başkasına aşık olupta kendisini bıraktığında Nâzım'a çok kırılmış, günlerce, hasta yatmış, donuklaşmış, çevresindeki güzellikleri anlayamaz hale gelmişti. Bir süre sonra ise artık Nâzım'ı sevmediğini söylemiş ama bir başkasıyla evlenmeye de yanaşmamış; hatta açık açık "Ben Nâzım'ın üstüne başka biriyle yaşayamam!" demişti. Gönlünde bir Nâzım'ı vardı. Ölmüştü o Nâzım.. Onun üstüne başkasıyla yaşayamazdı. Bunu herkes anlayamazdı.. Âh herkeste Piraye olamaz !
“Aşağı düşerken yağmur damlalarına rastlamış. ‘Korkma, düştüğün yer, kötü bir yer değil’ demiş biri.
Kayısı ve zeytin ağaçlarını geçmiş. Kuşların yarısını yediği bir kayısının yanından süzülmüş. Karşısına bir nar ağacı çıkmış.
‘Narlarına n’oldu?’ diye sormuş ağaca. Ağaç, ‘özlemek için gittiler, bir mevsim sonra dönecekler’ demiş. Badem ağaçlarının dallarından sektikten sonra hatmi ağacına rastlamış. Dediklerine göre hatmi, hayatta nefessiz kalanlara iyi gelirmiş.
Bir kartopu ağacında dinlenmiş.
Sonra karşısına bir zakkum çıkmış. ‘Artık yaşamak istemiyorsan, seni kolaylıkla öldürebilirim’ demiş. Düğme, ‘henüz düşüyorum, karar vermedim’ demiş. Yuka ağaçlarını, palmiyeleri geçmiş. Ses etmemişler.
Sardunyalarla karşılaşmış ardından. Onu görür görmez açmışlar.
Nane fideleri ve yeni gineleri aşmış, bir badem ağacı ve bir vişne ağacıyla selamlaşmış. Vişne arkasından bağırmış, ‘Seni kim düşürdü buraya?..’
Lavantaları koklamış, melisalardan birini cebine saklamış. Biraz ileride onu küpe çiçekleri karşılamış. ‘Sana bizden bir sır: Sözler bazen senden habersiz yolculuk eder...’ demiş içlerinden biri. ‘Ben sözlerimin peşini bırakmam’ demiş düğme...
Bir leylağa teslim olmuş ardından. Leylak, ‘Benimle kal, seni sonsuza kadar sevicem’ demiş. ‘Sonsuz benim aşkımdır ve aşkım bir başkasının...’ Beyaz, sarı ve mor yaseminler bunu duyunca kıskanmış. Düğmeye yüz vermemişler.
Avakadoların ve bir badem ağacının yanından geçtikten sonra bir süre biberiyelerle dertleşmiş. ‘Daha ne kadar düşmem gerekiyor?’ diye sormuş onlara, ‘Sevdiğin kadar...’ demiş içlerinden en yaşlı olanı.
Toprağa yaklaşırken lavantaların, ful çiçeklerinin, limon, portakal, mandalina fidelerinin, hurmaların, malta eriği ağacının, üzüm asmalarının, frenk yemişlerinin, patlıcanların, domateslerin, semizotlarının, mor salkımların, sessiz ağustos böceklerinin, huzurun, ölmüş çekirgelerin, gezinen karıncaların, siyah beyaz çirkin bir kedinin, dingin bir mutluluğun, özlemin, yalnızlığın, öpücüklerin, Meis’in, bulutların, adaların, dalgaların, balıkların, ayın ve yıldızların yanından geçmiş.