Zalimin Ölümü

İsrâiloğulları’ndan zorbalığı ve zulmü ile bilinen bir adam vardı. Bir gün evinde aile efradından biriyle baş başa oturmakta iken aniden içeri birinin girdiğini gördü. Adam bir yandan korku bir yandan da öfkeyle kapıdan girenin üzerine atıldı, yakasına yapıştı ve;

– ‘Sen de kimsin? Seni evime kim soktu?’ diye sordu. Yabancı,

– ‘Beni buraya sokanı soruyorsan; evin gerçek sahibi… Kim olduğuma gelince; ben hiçbir kapıcının engelleyemeyeceği, hiçbir hükümdardan izin almam gerekmeyen, onların saldırılarından korkmayan, hiçbir inatçı zorbanın ve azgın şeytanın engelleyemediği biriyim’ dedi.

Bunları işiten zalim adam hayatı boyunca ne kadar büyük bir hatanın içinde olduğunu anladı, titremeye başladı, ardında da yüzükoyun yere düştü. Bir müddet sonra kendine geldi, medet umarcasına hor ve hakir bir şekilde başını ona doğru kaldırarak:

– ’O halde sen ölüm meleğisin öyle değil mi?’ diye sordu. O,

– ‘Evet, ben ölüm meleğiyim’ dedi.

– ’O zaman bana biraz süre tanı da Rabbim’e tövbe edeyim’ dedi. Azrâil (a.s),

– Heyhat! Süren doldu, nefeslerin tükendi, saatlerin sona erdi. Artık bundan sonra sana zaman tanımanın imkânı yok’ dedi. Adam,

– ‘Peki, beni nereye götüreceksin?’ diye sordu. Azrâil (a.s),

– “Ahirete gönderdiğin amellerine ve hazırladığın evine’ diye cevap Verdi, Adam.

-‘Ben âhiretim için ne bir sâlih amel işledim ne de ev dayayıp döşedim’ dedi. Azrâil (a.s),

– ‘O zaman haydi, derileri kavurup soyan alevli ateşe…’ dedi ve ruhunu aldı. Adam ailesinin arasında yığılıp kaldı. Kimisi feryat ediyor kimisi de ağlıyordu.”

“Eğer ölen kimsenin yakınları onun götürüleceği o kötü yeri ve Allah’ın (c.c) kendisi için hazırlamış olduğu şiddetli azabı bilselerdi, onun için elbette bundan daha fazla ağlarlardı.”