Damla Nickli Üyeden Alıntı
[FONT="Georgia"][COLOR="DimGray"][SIZE="3"]

-Sırrın sırrı nedir.?
-Amaç, birlik bilincine ulaşmak, varoluşun birliğini anlamaktır. Sizce birlik nedir.?
-Korkularınızı ne ile yenersiniz.?

Tekrar merhaba Damla,

-Sırrın sırrı nedir.?

Sırrın sırrı bana göre evrenin kendisidir. Henüz içinde bulunduğumuz sistemin sırlarına tam olarak vakıf değiliz.
İçinde bulunduğumuz sistem o kadar devasa ki , henüz bir noktaya kadar gözlemleyebiliyor ve uzaktan uzağa fikir edinebiliyoruz.
Hal böyle olunca sistemin sırlarını henüz idrak edemiyoruz.
Örneğin evrenin başlangıcı olarak kabul edilen Büyük Patlama Teorisinden yola çıkarsak, zaman da bu patlama ile ortaya çıkmıştır.
Fakat adına zaman dediğimiz algının sadece zihinlerimizde bulunan bir şeyden ibaret olmasından dolayı ve harekete bağlı olarak ölçtüğümüzden dolayı ve bizim algımız uzay zamana göre daha yavaş aktığı için yaşadığımız dünyanın belki de çoktan yok olduğu da ihtimaller dahilindedir.
Çünkü biz harekete bağlı olarak zaman algısını hissediyoruz. Fakat , termodinamiğin ikinci yasasına göre evrendeki düzensizlik ve hareket sürekli olarak tek yönlü şekilde artmaktadır.
Yine bu yasaya göre hareket sonsuza dek sürdürülemez ve sürecin sonunda evrenin sonunun gelmesi gerekir.
Bu bağlamda bizim zaman algımız ile uzay zaman farkını düşünürsek, belki de evrenin herhangi bir yerinde dünyamız çoktan yok olmuştur. Tabii bu ihtimalin doğrulanması ise ancak evrenin başlangıç noktasına gidilerek gerçekleşebilir.
Başlangıç , yani büyük patlama bir itici güç olarak hareketi sağladı. Ancak bu hareketin başladığı noktada bir hareketsizlik söz konusu olabilir, yani zaman kavramanın olmadığı veya bizim zaman algımızdan daha farklı olduğu bir nokta.
Dolayısıyla bir gün olur da mevzu bahis her şeyin başlangıcı olan noktaya gidilebilirse belki de Dünya’nın yerinde olmadığı keşfedilecektir veya hareketin ne zaman biteceği ön görülecektir veya çok daha başka keşifler ile çok daha farklı sonuçlara varılacaktır. Elbette bunlar yapılan araştırmalar ve bu araştırmalar neticesinde elde edilen çıkarımlardan ibaret ve teorilere dayalı görüşler.
İnsanoğlu evreni anlamak, anladıklarını yorumlamak noktası şu an itibariye emekleme döneminde. Fakat bir gün daha fazlasını muhakkak bulacaktır.

İşte sırrın sırrı bana göre tam olarak evrendir ve biz bu sırrı henüz aydınlatabilmiş değiliz.



-Amaç, birlik bilincine ulaşmak, varoluşun birliğini anlamaktır. Sizce birlik nedir.?

Bana göre bir çeşit farkındalıktır.
Bu farkındalığı sağlamak için evrenle bir bütün halinde olduğumuzu idrak etmemiz gerek. Evrenle bir bütün olduğumuz fikri benim de benimsediğim fikirdir bu arada.
Konuya tasavvufi açıdan bakarsak daha da detaylandırmak adına, evrendeki her şeyi yaratan Tanrıdır. Ve yarattığı her şeyde tanrının tecellisi vardır.
Dolayısıyla evrene dair ve insana dair her şeyi bir bütün olarak ele almak gerek ve kaynağının yaratıcı olduğunun farkına varmak gerek.
Bu bağlamda Söz konusu izana istinaden her şey tanrının yansımasından mütevellit olduğu için doğal olarak insani özellikler de bu tecellinin izlerini taşımaktadırlar .
İyilik ve kötülük gibi insani kavramlardan kötülük Tanrıya yakıştırılamadığı için veya Tanrıdan gelemeyeceği düşünüldüğü için birlik inancına sahip bir insan, dünyevi hırslar nedeniyle kötüleşen insanlara da inayetle yaklaşır.
Benim bu konudaki görüşüm ise iyi insan – kötü insan ayrımı söz konusu değildir ; kötülük de , iyilik de insanın içinde saklıdır ve şartlara göre herhangi birisi peyda olur.
Bu bakımdan bir insan hayatı boyunca iyi bir insan olamaz. Veya tam tersi kötü bir insan olamaz.
İki davranış şekli içinde muhakkak vardır. Tabii birlik inancına sahip insan, yaratılanı yaratandan ötürü sevdiği için herhangi bir konuda kötü bir deneyim yaşasa bile o insanı hoşgörü ile karşılamaya çalışır ve bu özelliğinin o kişide dünyevi nedenlerden dolayı ortaya çıktığını kabul eder.
Tüm bunların yanında evrenle bir bütün olan insan, etrafına verdiği zararı esasında kendisine vermiş olur.
Yani söz konusu zarar döner dolaşır yine insanın kendisini bulur. Belki de Dünyaya verdiğimiz zarar neticesinde negatif anlamda değişen birçok koşul yine insanın esasında dünyaya zarar vermediğini ,kendisine zarar verdiğini gösterebilir.
Tabii tüm bunların yanında insanoğlu olarak evrenin ve evrendeki her şeyin parçası olduğumuz düşüncesini benimsemekten ziyade evrenin sahibi olarak görüyor kendini ve bu sahiplik anlayışına istinaden ötesini berisini düşünmeden yaşam kaynağına zarar veriyor.
Umarım bir gün kendimize zarar verdiğimizi idrak ederiz.


-Korkularınızı ne ile yenersiniz.?

Bu biraz da korkularımın ilintili olduğu sebeplere bağlı bir çabadır.
Bana göre korkuyu yenmek çok güçtür, ancak korkuyu bastırmak veya korkuya neden olan sebeplerden sakınmak mümkündür.
Zaten korku insanoğlunun evrimleşmesini, hayatta kalmasın, türünü devam ettirmesini sağlayan en temel dürtülerden biridir.
Mesela atalarımız besin zincirinin tepesinde olmadığı zamanlarda diğer yırtıcı hayvanlardan korunmak için, kendilerini güvende hissetmek adına mağaralarda yaşarlardı.
Özellikle gece karanlığında gözleri daha iyi gören yırtıcılara av olmamak adına saklanmaları gerekirdi.
Fakat mağaralarda saklanmalarına rağmen yine de kendilerini güvende hissetmezler, en ufak sesi dahi işitebilecek şekilde tetikte dinlenirlerdi.
Her ne kadar aradan bin yıllar geçmiş olsa da hala karanlık korkusu yaşarız ve gündüz duyduğumuz ama pek umursamadığımız sesleri karanlıkta duyduğumuzda endişe ederiz.
Çünkü atalarımız zamanında karanlıkta yırtıcı hayvanlarla mücadele etmiştir ve özellikle korku sayesinde hayatta kalmışlardır. O kadar kentleşmeden sonra hala bazı hayvanlardan korkuyor olmamızın bir nedeni de atalarından kalan gen mirasıdır.
Tabii söz konusu korku fiziki tekinsizlik hissiyatından ziyade psikolojik nedenlere dayalıysa, genelde mantıklı ve basiretli davranmaya çalışarak üstesinden gelmeye çaba gösteririm.

Bugünlük bu kadar