Türkolog Nickli Üyeden Alıntı
[font="]RUSLARIN SİBİRYA’YI VE TÜRKİSTAN’I İŞGALİ[/font]
[font="]
[/font]

[font="] Giriş[/font]

[font="] XIX. ve XX. yüzyıllar Türkistan coğrafyası için çok fazla değişimin olduğu bir dönem olarak tarih sayfasına geçmiştir. Bu topraklarda eski tarihlerden bir toprak mücadelesi devam etmekteydi. Ancak Rusya’nın güçlenerek burada hâkimiyet kurması ve Türkistan coğrafyasında tek güç olarak ortaya çıkması bölgede siyasi, ekonomik, dini gibi birçok alanda yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur. Rusya bu bölgede ilk olarak diplomatik ilişkilerde kendi adından söz ettirmiştir. Bölgedeki halkın kendi iç çekişmesini tetikleyerek müdahale etmiş daha sonra da ortaya çıkan anlaşmazlıklardan faydalanarak buraya askeri müdahale etmiş ve bu toprakları kendine bağlamıştır. Biz de bu çalışmamızda Rusyanın Sibirya’yı ve Türkistan’ı işgal sürecini inceledik. Çalışmamızda Rusların bu bölgeleri işgal ederken uyguladıkları politikalar ve bunların işgale etkilerini açıklamaya çalıştık.[/font]

[font="] XIX. Yüzyıla Kadar Türkistan ve Deşt-i Kıpçak’ın Genel Durumu[/font]

[font="] XIII. yüzyılın sonlarında siyasi birliğini kaybetmiş Türkistan’ın kuzeyinde Ulu, Orta ve Küçük Cüz Kazakları, güneyinde Şeybanî Devleti’nin bakiyesi olan Harezm Hanlığı, Buhara Emirliği ve Hokand Hanlığı ile Buhara ve Hive Hanlıklarına bağlı olarak yaşayan dağınık Türkmen boyları, doğusunda ise Çin’in hâkimiyetine girmiş Uygur Türkleri yaşamaktaydı. Türkistan’ın kuzeyinde Rusya, güneyinde Çin ve İngiltere, batıda ise İran tarafından bulunmaktaydı. Bu devletlerden Rusya’nın Türkistan’a olan ilgisi Çar I. Petro zamanında başlamıştı. Çin ve Hindistan ile ticari ilişkiler kurmak isteyen Rusya için Türkistan’ın ele geçirilmesi oldukça önemliydi. XIX. yüzyılın başlarında Kazak cüzlerini kontrol altına alarak Türkistan içlerine doğru yayılmaya başlayan Rusya’nın Hindistan üzerinde oluşturduğu tehdit en çok İngiltere’yi tedirgin etmiştir. Sonunda bu ilerleyiş, Rusya ile İngiltere arasında Türkistan’a hâkim olmak için girişecekleri mücadeleyi başlatmıştı.[/font][font="][font="][1][/font][/font]

[font="] Rus Çarı IV. İvan (1547-1584), Kazan Hanlığı’nı 1552 yılında, Astrahan Hanlığını da 1556 yılında işgal ederek, Rusya’nın sınırlarını Volga ve Ural nehirlerinin döküldüğü Hazar Denizi’ne kadar ulaştırdı. Kazan’ın alınmasından sonra Mareşal Stoganov’un desteklediği Rus Yermak Kazakları, Uralları geçerek 1558 - 1582 yıllarında Sibirya’yı ele geçirdiler. Küçüm Han idaresindeki Müslüman-Türk devleti Sibir Hanlığı’nın bağımsızlığına son verdiler. Asya’daki bu hızlı yayılma XVII. yüzyılda kısmen durakladıysa da XVIII. yüzyılda yeniden başladı. XVIII. yüzyılda Rusya’nın güneye ve doğuya doğru yayılışı iki eksen üzerinde gelişti. Birincisi, Karadeniz’in her iki tarafından (Balkanlar-Kafkaslar) Osmanlı İmparatorluğu topraklarına, ikincisi de Türkistan yönünde Kazak steplerine doğru oldu. Urallar’dan Tanrı Dağları’na, Sibirya’dan Türkistan çöllerine kadar uzanan coğrafya bu yüzyılda Rus yayılma alanını oluşturdu. Ruslar XVIII. yüzyılda, Kazak steplerinin kenarında göründükleri sırada buralarda yaşayan Müslüman göçebe Kazaklar, üç büyük topluluk halinde teşkilatlanmış bulunuyorlardı: Ulu Orda (Büyük Cüz), Orta Orda (Orta Cüz) ve Küçük Orda (Küçük Cüz) adlarını taşıyan bu topluluklar yaylaları paylaşamadıklarından birbirleriyle devamlı kavga hâlindeydiler. Doğu tarafında bulunan gruplar, komşuları olan Batı Moğolistan Uygur Budistleriyle ölüm kalım savaşı içindeydiler. Nitekim stepteki bu çatışmalar Rusların doğuya ve güneye doğru ilerleyişlerini kolaylaştıracak zemini hazırlıyordu.[font="][2][/font]
[/font]
[font="] Rusya için Türkistan hem köprü görevi görmesi açısından hem de ekonomik anlamda zengin bir coğrafya olmasından dolayı önemli bir coğrafyaydı. Bu bölge Çar I. Petro (1682-1725) döneminde asıl hedef olmuştur. Bunun nedeni ise burada altın tozunun fazlaca bulunmasıydı. Petro yaptığı araştırmalar sonucunda Amuderya Nehri ve Doğu Türkistan bölgesinde altın tozu olduğu bilgisini edinmişti. Daha sonra ise Petro, 1714 yılında valiye verdiği emirde, Doğu Türkistan kısmında Yarkend’in alınmasını istedi. Ancak Kalmukların karşı koyması ve Rus ordusunda yayılan salgın hastalık dolayısıyla hedefe ulaşılamadı. 1719 ve 1720 yıllarında Rus orduları tekrar sefere başladılar. Kalmukların karşı koymasına rağmen İrtiş nehrinin yukarı kısımlarına doğru ilerlerdiler. Türkistan seferleri sırasında 1716’da Omsk, 1718’de Semipalatinsk, 1719’da Ust-Kamenogorsk kaleleri yapıldı. Çar’ın orduları ele geçirdikleri yerlerde kaleler inşa ederek kalıcı olmaya çalışıyorlardı. Böylece Rus birlikleri kuzeyden Türkistan’a doğru ilerlemeye başladılar[/font].[font="][font="][3][/font][/font]

[font="] Çariçe Anna İvanovna (1730-1740) döneminde de Rusya’nın Türkistan yönünde askerî ve politik nüfuz genişletme faaliyeti devam etti. Ancak bu kez Ural Dağları’ndan itibaren uzanan stepler üzerinden ilerlenmeye çalışıldı. Küçük Orda Han’ı Ebu’l Hayr Han kendi otoritesine direnen muhaliflere karşı Ruslardan yardım istedi. Rusya bu durumu değerlendirerek yardım yapılacağına dair bir elçiyi Kazaklara gönderdi. Bu yardım karşılığında halkın tamamı istemese de Küçük Orda ve Orta Orda Kazakları 1732 yılında Rus himayesini kabul ettiler. Küçük Orda ile Rusya arasındaki yakınlaşma sonucunda Rusya, Or Nehri’nin Ural Nehri’ne döküldüğü yerde bir kale yapma hakkı elde etti. Böylece Kazak bölgelerine Ruslar daha kolay müdahale edebileceklerdi.[font="][4][/font]
[/font]
[font="] Ruslar, Ural ve Kazak bölgelerini yönetimi altına aldıktan sonra Orenburg merkezli bir yönetim kurdular. Buraya vali olarak da Nepluev atandı. Nepluev ticareti geliştirmek amacıyla buralara ticaret kervanları gönderdi. Böylece 1740-1750’li yıllarda Rusya’nın Türkistan hanlıkları ile ticarî ve diplomatik ilişkilerinin ağırlık merkezi Astrahan’dan Orenburg’a kaydı.[font="][5][/font]
[/font]
[font="]Kazak bölgelerine giren Çarlık Hükümeti, buralarda daha sağlam tutunabilmek için ayrıca Ural, Orenburg ve Yedisu bölgelerinde Rus kolonilerinden yerleşim birimleri oluşturdu. Ural, Orenburg ve Sibirya’daki ordu kuvvetlerinden belirli sayıda askerler alınarak yeni bölgelere yerleştirildi. Bunlar İrtiş nehri boyunca oluşturulan ve yeni hat olarak adlandırılan yapıyı meydana getirdiler. Yerleştirilenlerin bir kısmı sonradan Sempalatinsk Rus Kazakları adıyla bilineceklerdir. Bu Rus Kazaklarına ilaveten Rusya’da çeşitli yerlerden toplanan köylüler kendilerine ev inşa etmek ve arazi işlemek için gerekli alet edevat verilerek sınırlara gönderildiler. Bunlar da Yedisu Rus Kazak ordusunu mühim bir kısmını teşkil ettiler[/font].[font="][font="][6][/font][/font]

[font="] XIX. yüzyılın başlarında Rusya’nın Kazak ve Kırgız bölgelerinde işgali devam etti.[/font] [font="]Türkistan’ın parçalanma sebeplerinden en önemlisi siyasi birliğin sağlanamaması ve Türk boyları arasındaki çekişmelerdir. Bu çekişmeler sonucunda da değişik zamanlarda Hive, Hokand ve Buhara hanlıkları Rusya’dan yardım istemiştir. Bunun sonucunda Rusya, hanlıkların iç işlerine karışma imkânı elde etmiştir. Bölgede yayılmacılık siyasetini kolaylaştırmak için Türkistan üzerine birçok coğrafi seyahatler düzenlemiştir.[font="][7][/font]
[/font]
[font="] Bu dönemde yerli Kazak gruplarının (Orenburg bölgesi ve Sibirya bölgesi kazakları) kendi aralarındaki mücadeleler, Rusya’nın tabiiyetine girmiş Kazak gruplarının yerel otorite tarafından cezalandırılma teşebbüsü ve Rus kervanlarına saldırılması gibi gerekçeler Rus birliklerinin bölgeye seferlerinin başlıca gerekçeleri arasında yer aldı. Ruslar bu seferleri sırasında (1830-1840) stratejik noktalarda kaleler (Ulutav ve Aktav gibi) yaparak ilerlemeye devam ettiler. Kazak bölgeleri üzerinden ilerleyerek Urallar, Sibirya ve Hazar Denizi’ni geçen Rusların karşısında artık, Türkistan’da bulunan üç Türk devleti vardı: Hokand, Hive hanlıkları ve Buhara Emirliği. XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Türkistan’daki bu devletler de Çarlık Rusya’sının hâkimiyetini tanıyacaklardı[/font].[font="][font="][8][/font][/font]

[font="] Rusya güç toplayarak büyümekte olan bir devletti. Avrupa’yı da rakibi olarak görüyordu. Maddi anlamda Avrupa ile yarışacak güçte değildi. Bu yüzden kendine açık pazar olarak iç karışıklığından faydalanacağı Türkistan coğrafyasını seçmişti. Rus malları Avrupa coğrafyasında İngiltere, Fransa gibi devletlerle yarışacak kadar kaliteli değildi. Bu yüzden Türkistan hâkimiyeti ile birlikte Doğu pazarı Rusya’ya açılmış olacaktı. Orta Asya pazarının Rusya’ya açılmasıyla ticaret ve maddi kazanç anlamında önemli bir güç kazanılmış olacaktı. Bu dönemde diğer bir önemli ticaret ürünü olarak pamuk ön plana çıkmıştır. Amerika’nın iç savaşı sırasında Avrupa pamuk konusunda sıkıntı yaşadı ve Türkistan ile pamuk ticareti yapmaya başladı. Bu yüzden de Rusya Türkistan’a karşı ilgisini daha fazla arttırdı[/font][font="].[font="][9][/font]
[/font]
[font="] Ekonomik düşüncelerin yanı sıra güvenlik ve asayiş de Rusya için bir bahane olarak ortaya çıkarılmıştır. Rusya Türkistan’ın içlerine müdahale edebilmek amacıyla sınırdaki kabile ve aşiretlerin kendine saldırdığını öne sürmüştür. Rusya işgal ettiği bölgelere giren göçebe Türklerin kendileri için tehlike arz ettiğini söylemiş ve sınır güvenliğini koruma adı altında sınırlarını sürekli genişletmiştir. Ruslar kalıcı olabilmek amacıyla işgal ettiği bölgelere hemen kale inşa etmiştir. Böylece devletin sınırları hızlı ve kalıcı olarak genişlemiştir.[font="][10][/font]
[/font]
[font="] Köle ticareti de iktisadi emeller çerçevesinde ele alınmalıdır. İçtimai boyutu her ne kadar Rus hükümetinin kaygısı gibi gözüküyor olsa da bir ticaret malı olarak alınıp satılıyor olması buna olan talebi arttırıyor, neticede güvenliği olmayan ve sınırlarda yaşayan Rus tebaası için büyük bir tehlike hâsıl oluyordu. İgnatiev’in diplomatik girişimlerinde bu mesele de amaçlanıyor olmasının yanı sıra 1839’da Hive seferinde General Perovski de Rus kölelerinin serbest bırakılmasını talep ediyordu.[font="][11][/font] Her ne kadar askerî anlamda başarılı olamamış olsa da Hive hanının kırk kadar Rus’u serbest bırakması bir nebze hedefine ulaştığını ve mesajını ilettiğini göstermektedir. Buna ek olarak 1861’e kadar Rus köylüsünün yarısı serf durumda iken Rusya’nın insanî kaygılarla bu mücadeleye giriştiğini söylemek yanlış olur. Ancak işgücü kaybının da Rus ekonomisine verdiği zarar Rusya açısından göz ardı edilemeyecek boyutlardadır.[font="][12][/font]
[/font]
[font="] Güney Türkistan’a, Hokand Hanlığı’na doğru ilk Rus istilası 1852’de Akmescid kalesine yapılan hücumla başladı. Ruslar, bu ilk hücumlarında büyük bir başarısızlığa uğradılarsa da, ertesi yıl toplarla mücehhez daha kuvvetli bir ordu ile gelip, yirmi iki günlük bir muhasaradan sonra kaleyi zapt etmeye muvaffak oldular. Rus ordusunun teknik üstünlüğüne mukabil, çakmaklı ve basit silahlarla, bir ordu nizamından çok uzaklarda olan halk memleketini kahramanca savunmuş, fakat kale düştükten sonra Akmescid halkı hunharca katliama tabi tutularak cezalandırılmıştır.[font="][13][/font]
[/font]
[font="] Rusya, Akmescid’in işgalini izleyen günlerde Türkistan hanlıklarına elçilik heyetleri göndererek bu hanlıkları yakından izleme kararı almıştır. Bu heyetlerden en önemlisi ise 1858 yılında Orenburg’dan yola çıkan, Buhara ve Hive bölgesine gönderilen başında N.P. İgnatiev bulunan heyetti. Bu heyetin amacı Türkistan hanlıklarında Rusya’nın politik ve ticarî nüfuzunu artırmak, İngiltere’nin Rusya aleyhine güçlenecek nüfuzunu engellemekti.[/font] [font="]İgnatiev, daha önce Londra’da Rusya’nın askeri ataşesi (temsilcisi) olarak görev yapmış, Türkistan’daki İngiliz ajanlarını yakından izleyen bir isimdi. Türkistan konusunda uzman bir diplomattı.[/font] [font="]İgnatiev, Hive ve Buhara’ya Rusya’nın politik nüfuzu ile beraber ekonomik gücünü de artıracak zemini oluşturma göreviyle gelmişti. Bu bağlamda daimî Rus ticari temsilciliklerinin açılması, Hristiyan tüccarlardan alınan çifte vergi uygulamasının kaldırılması gibi konularda antlaşma yapması gerekiyordu. Hive’de istenilen antlaşma sağlanamasa da Buhara ile antlaşma yapılmıştır. Buhara ile antlaşma için İgnatiev, bölgedeki iç çatışmaları iyi değerlendirmiştir. Bilindiği üzere Hokand ve Buhara uzun yıllardan beri mücadele halindeydiler. İgantiev, Buhara devlet erkânına, Hive ve Hokand’ın Buhara’ya karşı birleştiğini, İngilizlerin Hokand’a silah verdiklerini söylemiştir. Rus temsilcilerden bu gelişmeleri öğrenen Buhara yönetimi, bölgedeki[/font] [font="]rakiplerine karşı desteğini alabilecekleri Rusya ile antlaşma imzalamıştır. İgnatiev başkanlığında heyetin Rusya adına yaptığı diğer önemli faaliyet ise Hive hanının elinde bulunan Buhara’dan alınmış olan Rus esirler ve Amu Derya ve kıyıları hakkında bilgi toplamasıdır.[font="][14][/font][/font]

[font="] Rus orduları, İgnatiev’in daha önce hazırladığı plan doğrultusunda batıda Orenburg’tan doğuda ise Sibirya’dan iki kol halinde ilerlemişlerdir. 1865’de Taşkent’i, 1868’de Semerkant’ı, 1873’de de Hive’yi işgal etmişlerdir. Rusların bu hızlı ilerleyişi esnasında en ağır yenilgiyi baskıcı yönetimi ile meşhur, halkın yapıcı ve yaratıcılığına inanmayan Buhara Emiri Muzaffereddin 3.000 kişilik bir Rus kuvveti karşısında 40.000 kişiyle tutunamayıp bütün ağırlığını bırakıp kaçmak suretiyle almıştır[/font].[font="][font="][15][/font][/font] [font="]Diğer bölgelerde[/font] [font="]Ruslara karşı kora kor mücadele verilmiş ve Rus güçleri olabildiğince geri püskürtülmüştür.[/font]

[font="] Bu dönemde Rus yayılmasını engelleyebilecek bir devletin bulunmayışı Rusların en büyük avantajı olmuştur. Çünkü Türkistan, birbiri ile çekişmeleri olan hanlıklara bölünmüş durumda idi. Bu birlikten yoksun olan hanlıklar bazen bir diğerine karşı Rus tarafını tutmuşlar bazen de birbirleri ile giriştikleri savaşlar neticesinde Rus yayılmasının önünü açmışlardır[/font].[font="][font="][16][/font][/font]

[font="] Sibir Hanlığı[/font][font="]
[/font]

[font="] Sibir Hanlığı, Altın Orda Devleti yıkıldıktan sonra ortaya çıkmıştır. Tümen Hanlığı olarak da bilinir. Altın Orda Hanı Toktamış öldükten sonra ülkenin doğu kısmına Cengiz Han’ın torunu Şeyban’ın soyundan gelenler hâkim oldu. Sibir/Tümen Hanlığı 1420’li yılların sonlarından itibaren Şeybanî Devleti içerisinde yarı bağımsız bir konum kazandı. Hanlığın kurucusu olarak Şeybanî Hacı Muhammed ve onun oğlu Mahmutek kabul edilmektedir. Şeybani Hanlığı’nın yıkılmasıyla Tümen Hanlığı bağımsız bir devlet haline geldiyse de 1500 yılında Şeybanîler, Buhara merkezli yeni bir devlet (Özbek Hanlığı, Buhara Hanlığı) kurduktan sonra buraya yeniden müdahale etmeye başlamışlardılar. Mahmutek’ten sonra önemli diğer bir han ise İbak’tır. İbak Han, Kazan Hanlığı’ndaki taht mücadelelerine katılarak burada Rusların yayılmasını engellemiştir. 1493’te Tayboğa tarafından öldürülünce Tümen Hanlığı tahtı Tayboğa soyuna geçti. Tayboğa başşehrini Sibir’e taşıyınca devlet Sibir Hanlığı adını aldı. Ancak Ruslar III. Ivan döneminde imzaladıkları anlaşmaya rağmen Kazan ve Astrahan hanlıklarını ele geçirdikten sonra yönlerini Sibirya topraklarına çevirdiler. Daha sonra devletin başına Yadigâr Han geldi. Yadigâr Han 1552 yılında hem Rus tehlikesini azaltmak için hem de Şeybaniler’in baskısına karşı koyabilmek için Moskova’ya elçi gönderip Rus çarının hâkimiyetine girmek istediğini bildirdi. IV.Ivan döneminde Sibir Hanlığı vergiye bağlandı. 1563’te Tayboğa soyundan gelen hanlara karşı başarı kazanan Şeybanî Küçüm Han tahtı ele geçirdi.[font="][17][/font]
[/font]
[font="] Küçüm Han, Rus mualifi tavırlar sergilemekle birlikte dengeli bir politika izlemeye gayret etmiştir. 1572 yılında Sibir yurduna zorla giren Ruslara karşı koydu ancak Moskova’ya elçi göndererek denge siyaseti kurmaya çalıştı. Küçüm Han kendi bölgesinde iskân eden Rusların üzerine asker göndermiş ve Rusları perişan etmiştir. Bunun sonucunda da 1581 yılında Türk-Tatarlar ve Ruslar arasındaki mücadele doruk noktasına ulaşmıştır. Sibir Hanlığının işgali ile Stroganov ailesi görevlendirilmişti. Yermak Timofeeviç ve ona bağlı başıbozuklar Moskova Çarlığı’na gelerek Stroganov ailesinin hizmetine girmişlerdir. Yermak Timofeeviç ve adamları Sibir Hanlığı’na bir sefer düzenleyerek işgale başladı. İşgalin sonucunda Küçüm Han Tatarlardan oluşan maiyetiyle beraber bozkıra çekilmek zorunda kaldı ve Sibir Hanlığı, Yermak Timofeeviç tarafından işgal edildi. Ancak Küçüm Han ve adamları Ruslara karşı mücadelelerini devam ettirmişlerdir. Buna karşılık Ruslar Yermak Timofeeviç’i desteklemeye devam etmişlerdir. Yermak Timofeeviç ve adamları 1584 yılında Buhara’dan gelen bir kervana saldırmak için hazırlanırken Küçüm Han tarafından baskına uğrayarak kılıçtan geçirilmişlerdir. Böylece geçici Rus işgali son buldu ve Sibir Hanlığı toprakları asıl sahipleri olan Türk-Tatarların tekrar eline geçti. 20 Ağustos 1598 yılında karşı karşıya geldi ve Küçüm Han mücadeleyi kaybetti. Yanına oğlu Ali’yi alarak kaçmayı başardı. Bu hadise Sibir Hanlığı için sonun başlangıcı olmuştur.[font="][18][/font]
[/font]
[font="] Sibir Hanlığı’nın ortadan kaldırılmasından sonra Ruslar Sibirya’da hâkimiyet alanlarını sağlamlaştırmaya devam etti. Kale ve şehirlerin kurulması, askeri kuvvetlerin yerleştirilmesi ve teçhizatın sağlanması bu hâkimiyetin kalıcı olmasında ve sürekliliğinde en güçlü dayanak noktalarıydı. Ruslar yetmiş bir yılda Ural dağlarından Amur’a kadar tüm Sibirya topraklarını zapt etmişler, kaleler, karakollar, kilise-manastırlar kurarak bu topraklara Rus inancını (Hıristiyan Ortodoksluğu), Rus dilini, Rus kanunlarını, Rus gelenek ve göreneklerini taşımışlardı. Sibirya’nın güneyinde ise Rusların faaliyetleri Orta Asya’nın zaptına yönelik hazırlıklar uzun bir müddet devam etmiş ve Orta Asya işgalini planladıkları şekilde uygulamışlardır.[font="][19][/font]
[/font]
[font="] Hokand Hanlığı[/font]

[font="] Ruslar, Türkistan Genel Valisi Kaufmann önderliğinde harekete geçerek 1864’te Evliyaata, Çimkent ve ertesi yıl Taşkent şehirlerini işgal ettiler. 1866’da Hucend ve Cizak’ı aldılar. Hudâyâr’ın ikinci hanlık zamanı Hokand için kötü oldu ve Hudâyâr 1868’de yapılan antlaşma ile Rus hâkimiyetine boyun eğmek zorunda kaldı. Böylece ülkenin kapıları Ruslar’a açılmış oluyordu. Halk 1875’te Hudâyâr’a karşı bir isyan başlattı. Bunun sonucunca Hudâyâr Ruslar’a sığındı ve yerine oğlu Nâsırüddin Han getirildi. Bu gelişmeler üzerine Ruslar Hokand Hanlığı’nın topraklarını işgale başladılar. Nâsırüddin ile yaptıkları antlaşmaya dayanarak ülkenin bir kısmını ilhak ettiler. Bunun üzerine halk, Polat Bey’i han ilân etti. Polat Bey 1875 Ekimi’nde Hokand’ı geri almayı başardı. 8 Ocak 1876 tarihinde Endican Ruslar tarafından işgal edildi. Aynı yıl içinde Polat Bey Margilan’da öldürüldü ve Hokand, Fergana eyaleti adıyla Rusya’ya ilhak edilerek Türkistan Genel Valiliği’ne bağlandı (Şubat 1876). Hokand Türkleri, Nakşibendî ve Kadirî şeyhlerinin liderliğinde 1878, 1882, 1892, 1893, 1898 ve 1916 yıllarında Ruslara karşı ayaklanmışlarsa da sonuç alamamışlar, Hokand’ın ikinci bir Kafkasya olmasından korkan Ruslar isyanları kanlı bir şekilde bastırmışlardır.[font="][20][/font][/font]

[font="] Hive Hanlığı ve Türkmenler[/font]

[font="]1873 yılı Hive Hanlığı ve Çarlık Rusya açısından bir dönüm noktası olmuştur. Rus orduları Hive üzerine harekete geçmiştir. 1873 yılı yazında başlayan Hive seferi dört kol üstünden dört ayrı ordu ile yönetiliyordu. Bu orduların genel komutanı Taşkent üstünden Hive’ye yürüyen General K. Von Kaufman idi. Diğer kollardan Hive’ye yürüyenler ise Orenburg’dan General N. A. Verekin, Kızılsu üstünden N. P. Lomakin, Hazar üstünden ise Albay Markasov, Hive üstüne yürüyerek Hive’yi dört koldan sarmaya başlamışlardır. Rusya’nın ordularını bu şekilde bölmesinin sebebi ise herhangi bir ordu bir engelle karşılaşır ve Hive’ye ulaşamazsa diğerlerinin oraya varması ve amaca ulaşmasıdır. Nitekim düşünülen plan Markosov, Hive’ye kötü iklim şartları sebebiyle ulaşamamış olsa da Türklerin direnişlerini kıran Rus ordusunun 10 Haziran 1873’te Hive’nin başkentine girerek Han’ı kendi egemenliği altına almaya zorlamasıyla gerçekleşmiştir.[/font] [font="]1873 yılında yapılan antlaşmaya göre Hive Hanlığı Rusya’ya tabi olacak, diğer hanlıklarla ilişkilerini sınırlayacak ve bunu Rusya gözetiminde yapacaktır. Diğer hanlıklar ile ittifak içerisine giremeyecek ve Rusya’nın Taşkent’teki valisine danışmadan onlarla savaşamayacaktır. Rus tüccarlar Hive içerisinde özgürce vergiden muaf dolaşabilecek, Hive’de bulunan Rus esirlerin hepsinin özgür bırakılacaktır. Bunların yanı sıra Hive halkı Rus ordusunun savaş gideri olan 2.200.000 rubleyi Rusya’ya savaş tazminatı olarak ödeyecektir. Zaten vergi gelirlerinden yoksun bırakılan Hive halkına bir de savaş tazminatı yüklenince iyice ekonomik olarak ezilmeye başlamıştır. Bağımsız bir hanlık iken az da olsa Rus tazyiki karşısında durmayı başarabilen Hive Hanlığı, Rusya’nın bir vassalı haline gelmesinin ardından ve ekonomisi çökertildikten sonra Rusların uygulayacağı ve uygulamakta olduğu bütün politikalara açık hâle gelmişti.[font="][21][/font] Bununla birlikte Ruslar, Hive Hanlığı’na bağlı bulunan Türkmenler üzerine yeni bir sefer düzenleyerek aman dilemelerine rağmen binlerce Türkmen’i öldürdüler. Böylece bir Rus vasalı haline gelen Hîve Hanlığı varlığını bir müddet daha sürdürdü. 1918 baharında hanlık Yomut Türkmenlerinin reisi olan Cüneyt Han’ın eline geçti. Ancak 1920 Ocak’ında ona karşı olan Özbek ve Türkmenler’in yardımıyla Ruslar tarafından Cüneyt Han tahttan uzaklaştırıldı. 2 Şubat 1920’de son Kongrat Hanı Seyyid Abdullah’ın tahttan çekilmesi üzerine 26 Nisan 1920’de Hârizm Halk Cumhuriyeti ilân edildi. Ardından da 1924’te bu cumhuriyete son verilip topraklar Hârizm, Özbekistan, Türkmenistan, Kara Kalpakistan arasında paylaşıldı.[font="][22][/font]
[/font]
[font="] Buhara Hanlığı[/font][font="]
[/font]

[font="] Muzaffereddin Han (1860-1885) tahta çıktığı sırada Ruslar Mâverâünnehir’de hâkimiyet kurmuşlardı. Muzaffereddin Han, Ruslara karşı pek çok kez mağlubiyet aldıktan sonra Rusların ele geçirdiği Seyhun (Sir Derya) vadisinde hak aramaktan vazgeçti. Ruslar Buhara’ya bağlı bazı yerleri 1868 yılında işgal ettiler. Ancak Buhara Hanlığı 1873 yılında batıya doğru Hîve hanları aleyhine genişledi. Abdülahad devrinde (1885-1910) Ruslarla İngilizler arasında yapılan bir antlaşmada Penç Irmağının Buhara Hanlığı ile Afganistan’ı ayıran sınır olması kabul edildi. Yine Abdülahad döneminde Buhara ile Ruslar arasındaki ilişkiler düzenlendi. 1887’de emirliğin topraklarında bir demiryolu inşa edildi. Fakat Buhara’nın istasyonu şehirden 16 km. uzaklıkta ve bugünkü Kagan denilen yere yapıldı. Ruslar demiryoluna ve Ceyhun nehri kıyılarına çok hızlı bir şekilde yerleştiler. 1914’te Buhara Hanlığı topraklarına en az 50.000 Rus yerleştirilmiştir. 1910 yılında Abdülahad’ın oğlu Mîr Âlim Buhara emiri oldu. Eğitimini Leningrad’da almış olan Mîr Âlim, 1917 Bolşevik İhtilali’nden sonra Afganistan’a kaçtı ve orada öldü. F. I. Kolesov tarafından sevk edilen Sovyet askerleri Mart 1918’de Buhara’yı işgal etmek istediler fakat şehri bir buçuk gün yağmaladıktan sonra geri çekilmek zorunda kaldılar. 1920 yılı Ağustos sonunda son emîr Âlim Han Kızılordu’nun şehri işgali sonunda tahtından uzaklaştırıldı ve 6 Ekim 1920’de Buhara Hanlığı ilga edildi. Komünist İhtilâli’nden sonra Buhara, başşehri Taşkent olan Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir şehri oldu. Pamuk üretimi ve dokuma sanayii merkezi haline geldi. Fergana ile bu konuda yarıştı. Komünist rejim devrinde Sovyetler Birliği’nde Müslüman din adamı yetiştiren iki medreseden biri Buhara’da yaşamaya devam etti. Sovyet idaresine karşı başlatılan silahlı mücadele 1926 yılına kadar sürdü. 1923 sonunda Buhara hükümeti tamamen Rus kontrolü altına alındı. Ekim 1924’te hükümet lağvedilip Buhara topraklarının büyük bir kısmı yeni teşkil edilen Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne dâhil edildi.[font="][23][/font][/font]

[font="] Kırgızlar[/font]

[font="]XVII. yüzyıla kadar Kazak Türkleriyle yaşayan Kırgızlar sonrasında doğudan Moğol kuzeyden Rus istilasıyla karşı karşıya kalmışlardır. Bölgeyi işgal deden Ruslar daha sonra Kazakistan üzerine ilerlemişlerdir. Ancak aynı dönemde Moğolların istilasına karşı koyabilmek adına Küçük Orda Hanı Ebu’l Hayr Han, Ruslardan yardım istemiştir. Ruslar yardım bahanesiyle buraya geldikten sonra Kazakistan’ın en verimli topraklarını işgal etmişlerdir. Ardından [/font]buralara[font="] Rus göçmenlerini yerleştirdiler. Bu sırada bazı Kırgız boyları da Kazaklarla birlikte Ruslara esir düştüler. 1848 ve 1856 yıllarında Ruslar Kazakistan’ın tamamını, Kırgızistan’ın ise kuzeybatı bölgelerini işgal ettiler. Ruslar işgallerin ardından merkezi Fergana olan Türkistan Genel Valiliği’ni kurdu. Kırgızlar için asıl tehlike de bu noktada başladı. İlk başlarda Kurbancan Datha önderliğinde Ruslara karşı gelmişler anacak o ölünce Ruslara bağlanmak zorunda kalmışlardır. Rus baskısından bıkan halk 1885’te tekrar isyan etti. İşgalcileri zor durumda bırakan bu ayaklanmalar Ruslar tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. Kırgızlar arasında Cedîdçilik hareketi ise Tatarların da gayretiyle 1905 ihtilâlinin ardından başladı. Türkçülük ve İslâmcılık fikirleri yayıldı. Ancak Ruslar Kırgızistan’a yerleştirdikleri binlerce göçmeni silahlandırdılar. 1916’da Kırgızların başlattığı Semireçie isyanı böyle bir olaya karşı hazırlıklı Rus kuvvetleri tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı.[font="][24][/font][/font]

[font="] 1917 Bolşevik İhtilali’nden sonra Türkistan halkı işçi, asker, köylü şurası olarak yönetildi. Kurulan Geçici Hükümete de sadece birkaç Türk kabul edildi. Türkler 1917 yılında millî kongre ve toplantılar düzenlediler. Bolşeviklerle mücadeleye giriştiler ancak mağlup oldular. Bolşevikler Ekim 1917’de Kerenski hükümetini devirerek Türkistan Komünist Partisi’ni, bir ay sonra da Türkistan Sovyet Komiserliği’ni kurarak Türklerin bağımsızlık çabalarını önlemek istediler. 1 Mayıs 1918’de düzenlenen kongrede Sovyetlere bağlı Türkistan Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni oluşturdular. Bütün Türk grupları 1921’de Türkistan Millî Birliği’ni kurdular ve bunun başına Zeki Velidi Togan’ı getirdiler. Ancak Ruslar’ın şiddetli baskısı yüzünden Zeki Velidi ve birliğin öteki ileri gelenleri Türkistan’dan uzaklaşmak zorunda kaldılar. Bu arada Ruslar Türk birliğini önlemek için Kırgız, Kazak, Özbek ve Türkmen grupları arasında yoğun bir propaganda faaliyetine girişip eski geçimsizlik konularını tekrar ortaya çıkardılar ve başarılı oldular. Türkler arasında farklı isimle devletleşmeler kurulmaya çalışıldı. Bu Rusya için bir avantajdı. Böylece buradaki gruplar birlik olarak hareket etmeyeceklerdi. Başşehri Bişkek olan Sovyet tipi Kırgızistan hükümetinin başına milliyetçi aydınlardan Kasım Tınıstanoğlu getirildi. Bu sayede Kırgızlara komünist rejimi alıştırılıp sempatik gösterilecekti. Ancak halk komünizmi kabul görmek istemiyor, komünistler de Kırgızlarla uğraşmak istemiyordu.[/font] [font="]Moskova güdümündeki komünistlerin isteğiyle Moskova’da yapılan toplantıda Kırgızistan Komünist Partisi lideri Abdülkerim Sıddıkoğlu, Sovyet usulü eğitim görmemiş Kırgızlar’ı komünist yönetime ortak etmekle suçlandı ve bazı arkadaşlarıyla birlikte 1925’te sürgüne gönderildi. Kırgızistan, 1936 yılı sonlarında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nden biri haline getirildi.[font="][25][/font]
[/font]
[font="]Sonuç[/font]

[font="]Avrupa’da ortaya çıkan sömürge yarışının ardından Rus Çarlığı da Hindistan’ı bir sömürge hâline getirmek istiyordu. Bunun için ulaşacağı rotada Sibirya ve Türkistan bulunuyordu. Özellikle XIX. asırda yoğun bir şekilde Türkistan’ı ve Sibirya’yı hâkimiyeti altına alan Ruslar burada önemli etkiler bıraktı. Ruslar bölgedeki Türklere ve diğer halklara kendi dilini ve dinini empoze ederek kültürel bir yozlaşmanın müsebbibi oldu. Aynı zamanda bölgeye Rusların ve bilhassa Rus tüccarların yerleştirilmesi ekonomik olarak çökmüş olan Türkistan havalisini daha da dibe vurdurdu. Bu geri kalmışlık bölgedeki Türklerin ve diğer halkların uzun süre toparlanmasını engellediği gibi Rusların asimilasyon ve sömürge politikalarını uygulamasında uygun bir ortam oluşturdu. Neticede bölgede Bolşevik İhtilali’nden sonra otonom cumhuriyetlerin kurulmasıyla Türkistan’da bozkır kültürünün yerini dayatılmış komünist toplum yapısı aldı.
[/font]
[font="]Bibliyografya[/font][font="]
[/font]

[font="]Acar, Serkan, “Sibir Hanlığı”, Avrasya’nın Sekiz Asrı Çengizoğulları, ed. Hayrunnisa Alan - İlyas Kemaloğlu, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2017, s. 396-401.[/font]

[font="]Bayar, Salih, 19. Yüzyılda Çarlık Rusya’sının Türkistan Coğrafyasında Eğitim ve Kültür Politikaları, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kastamonu Üniversitesi SBE, Kastamonu 2019. [/font][font="]
[/font]
[font="]Çapraz, Hayri, “Çarlık Rusya’sının Türkistan’da Hâkimiyet Kurması”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 24, Isparta 2011, s. 51-78.[/font]

[font="]Çetin, Halil, Çarlık Rusyası’nın Türkistan’ı İşgali ve Buhara Hanlığı,Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kırklareli Üniversitesi SBE, Kırklareli 1997.[/font]

[font="]Kamalov, İlyas, Rusya’nın Orta Asya Politikaları -Rapor-, Ahmet Yesevi Üniversitesi, Ankara 2011.
[/font]
[font="]Kemaloğlu, İlyas “Sibir Hanlığı”, DİA, C. EK-II, s[/font][font="]. 511-512.[/font]

[font="]Konukçu, Enver, “Hokand Hanlığı”, DİA, C. XVIII, s. 215-216.[/font]

[font="]Kurat, Akdes Nimet, Rusya Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1987.[/font]

[font="]Özdemir, Emin, “Rus İşgalinden Önceki Dönemde Türkistan’a Gelen Batılı Seyyahlar ve Türkistan Tarihine Kaynak Olarak Seyahatnameleri”, History Studies, C. I, Sayı 2, Samsun 2010, s. 113-126.[/font]

[font="]Saray, Mehmet, “Hive Hanlığı”, DİA, C. XVIII, s. 167-170.[/font]

[font="]____________, “Kırgızistan”, DİA, C. XXV, s. 442-445.[/font]

[font="]____________, Türk-Rus Münasebetlerinin Bir Analizi, M.E.B, İstanbul 1998.[/font]

[font="]Schuyler, Eugene, Türkistan, çev. Firdevs Çetin - Halil Çetin, Paradigma Yayınları, İstanbul 2007.[/font]

[font="]Şeşen, Ramazan, “Buhara”, DİA, C. VI, s. 363-367.
[/font]
[font="]Ünal, Fatih, “Çarlık Döneminde Rusların Sibirya Araştırmaları”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. VIII, Sayı 41, Samsun 2015, s. 613-647.[/font]

[font="][font="][1][/font][/font][font="] Emin Özdemir, “Rus İşgalinden Önceki Dönemde Türkistan’a Gelen Batılı Seyyahlar ve Türkistan Tarihine Kaynak Olarak Seyahatnameleri”, History Studies, C. I, Sayı 2, Samsun 2010, s. 118.[/font]

[font="][font="][2][/font][/font][font="] Hayri Çapraz, “Çarlık Rusya’sının Türkistan’da Hâkimiyet Kurması”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 24, Isparta 2011, s. 52.[/font]

[font="][font="][3][/font][/font][font="] Hayri Çapraz, a.g.e, s. 54.[/font]

[font="][font="][4][/font][/font][font="] Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1987, s. 276.[/font]

[font="][font="][5][/font][/font][font="] Hayri Çapraz, a.g.e, s. 55.[/font]

[font="][font="][6][/font][/font][font="] Eugene Schuyler, Türkistan, çev. Firdevs Çetin - Halil Çetin, Paradigma Yayınları, İstanbul 2007, s. 487.[/font]

[font="][font="][7][/font][/font][font="] İlyas Kamalov, Rusya’nın Orta Asya Politikaları -Rapor-, Ahmet Yesevi Üniversitesi, Ankara 2011, s. 16.[/font]

[font="][font="][8][/font][/font][font="] Hayri Çapraz, a.g.e, s. 56.[/font]

[font="][font="][9][/font][/font][font="] Hayri Çapraz, a.g.e, s. 58.[/font]

[font="][font="][10][/font][/font][font="] Mehmet Saray, Türk-Rus Münasebetlerinin Bir Analizi, M.E.B, İstanbul 1998, s. 226.[/font]

[font="][font="][11][/font][/font][font="] Nikolay Pavloviç İgnatiev: Panslavizm yanlısı Rus diplomat ve devlet adamıdır. 1864-1877 yılları arasında Rusya'nın İstanbul Büyükelçisi, Çar II. Aleksandr döneminde (1855-1881) Rusya'nın Asya'ya yönelik dış politikasının belirlenmesinde önemli rol oynamıştır.[/font]

[font="][font="][12][/font][/font][font="] Halil Çetin, Çarlık Rusyası’nın Türkistan’ı İşgali ve Buhara Hanlığı,Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kırklareli Üniversitesi SBE, Kırklareli 1997, s. 33-34.[/font]

[font="][font="][13][/font][/font][font="] Mehmet Saray, a.g.e., s. 227.[/font]

[font="][font="][14][/font][/font][font="] Hayri Çapraz, a.g.e., s. 59-60.[/font]

[font="][font="][15][/font][/font][font="] Mehmet Saray, a.g.e., s. 228.[/font]

[font="][font="][16][/font][/font][font="] Salih Bayar, 19. Yüzyılda Çarlık Rusya’sının Türkistan Coğrafyasında Eğitim ve Kültür Politikaları, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kastamonu Üniversitesi SBE, Kastamonu 2019, s. 24.[/font]

[font="][font="][17][/font][/font][font="] İlyas Kemaloğlu, “Sibir Hanlığı”, DİA, C. EK-II, s. 511-512.[/font]

[font="][font="][18][/font][/font][font="] Serkan Acar, “Sibir Hanlığı”, Avrasya’nın Sekiz Asrı Çengizoğulları, ed. Hayrunnisa Alan - İlyas Kemaloğlu, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2017, s. 396-401.[/font]

[font="][font="][19][/font][/font][font="] Fatih Ünal, “Çarlık Döneminde Rusların Sibirya Araştırmaları”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. VIII, Sayı 41, Samsun 2015, s. 617.[/font]

[font="][font="][20][/font][/font][font="] Enver Konukçu, “Hokand Hanlığı”, DİA, C. XVIII, s. 215-216.[/font]

[font="][font="][21][/font][/font][font="] Salih Bayar, a.g.e., s. 19-20.[/font]

[font="][font="][22][/font][/font][font="] Mehmet Saray, “Hive Hanlığı”, DİA, C. XVIII, s. 169-170.[/font]

[font="][font="][23][/font][/font][font="] Ramazan Şeşen, “Buhara”, DİA, C. VI, s. 367.[/font]

[font="][font="][24][/font][/font][font="] Mehmet Saray, “Kırgızistan”, DİA, C. XXV, s. 443.[/font]

[font="][font="][25][/font][/font][font="] Mehmet Saray, “Kırgızistan”, DİA, C. XXV, s. 443-444.[/font]

Yazar: Umut Kırca, MSGSÜ Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi, İstanbul, 15 Mayıs 2020.
Ne mutlu türküm diyene...
Dünya üzerindeki bazı ırklar işgalci ve gaddardır. Çinliler, ruslar, amerikalılar, ingilizler ve israilliler gerçekten barbar ve işğalcidir.