aşk belki bilmediğim ya da bilip de bilmediğimi sandığım ya da bilip de bilmezden geldiğim...



satır aralarına bile sığdıramadığım belki, hangi renge boyasam karar veremediğim, içine düşsem bir türlü sevemediğim...

aşk; acıtan, kanatan yaranın yanında gözlerinin özlemi; gözyaşının tuzlu tadı, karanlığın gölgesinin ayak izi belki belki sen, belki ben,

belki aşk’ın korkuya galip gelemediği meydan



gün’e baktıkça sararan saçların kırılıp savrulması; bir bacadan tüten siyahın, bulutları bir şerit gibi boyaması; ağlaması çınar’ın, yağlı boya tablonun ve üzerinden binbir güçlükle geçilmiş toprağın...



aşk belki, her şeyin tanıyıp kokladığı, benim uzanamadığım



dokunmayı denediğimde kaybolan entari; bana hoş kokan bir yemeğin nefisliği; annemin beni sallarken kucağında, alnında biriken ter ve bitmeyen emekler...



belki hep sahip olduğum da hiç farkedemediğim



soracaksın belki tüm yönlendirmelerden kaçıp bulamayışımı sen’i; soracaksın belki bitmeyecekmiş gibi davrandığım bu yolculuğun neden’ini; soracaksın belki uzanıp tuttuğum ellerini her güzelliğin, varlık sebebi’ni... ne diyeceğim?



şu an

tasavvur bile edemediğim her şey’ini, karşımda bulduğum zaman, korkmanın da ne basit kaldığını görüp korkunun yanında, sokulacağım bir kovuk bulup kendime, yiteceğim bir zerrede, biteceğim... biteceğim... biteceğim... neye yarar?



yolculuk çok oldu başlayalı; aşk, korksam da sana kavuşmamdır; belki



ben etiketimi yanlış yere yapıştırmışlığımdan belki; bileğime boncuk dolayamayışımdan, sivri topuklarla salınamayışımdan belki böyleyim



boynumda eski zamandan kalma bir ince halka şeffaf, sana aşık olamayacak kadar insanım



toplu taşıma araçlarına binmeden istediğim yere gidemiyorum, içimdeki güç beni havalandıramayacak kadar sönük belki, kanatlarımsa ya hiç olmadı ben var sandım ya da var, kullanma klavuzum yok belki



ben kendi kendine aşk’ı bulup aşık bile olamayanım



yanıldığım bir gerçek

aşk merdiveninden üçer-beşer yuvarlandım



………. Yusuf’’ un Züleyha’ sının lotus çiçekleri ile…

Ş İ R A Z E