Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Doğumhanenin kapısında dokuz doğuran çiçeği burnunda baba adayı gibiydim ilk buluşmamızda. Nasıl olacağını bilmediğim neye benzediği hakkında fikir sahibi olmadığım nasıl güldüğü nasıl koktuğu nasıl dokunduğunu deneyimlemediğim bir yüreği alacaktım avuçlarıma. Aynı anda iki ucu yaşıyordum. Dünyanın en bahtiyar insanı olmak yahut ömür boyu bana acı çektirecek içimi yakacak kalbimi buracak yaşama sevincimi kıracak bir tazecik bedeni kucaklayacaktım birkaç dakika sonra.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Kollarım seni sardığında aklıma ilk gelen soruydu bu yüreği nasıl zaptedeceğim. Sonra yüzünü bana çevirdin ve o taptaze ıhlamur kokan saçlarının arasından ışıldayan zümrüt gözlerinle kenetlendin gözlerime içimi erittin. Sonrasında ben artık ben değildim; senli bir bedendim.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
İlk renkleri öğrendik. Ben maviydim sen yeşil. Ben gökyüzüydüm sen kuytu bir orman. Ben derinlerinde seni saklayan bir denizdim sen paha biçilmez bir zümrüt. Ben huzurdum sen ferahlık. Ben tutkuydum sen şefkat. Ben güvendim sen giden.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Yazmayı yeniden öğrendik birlikte. Harf harf hece hece kelime kelime döküldük birbirimize. Senden doğup yine sana akıyordu en parıltılı cümlelerim. İlmek ilmek ben kokuyordu hecelerin. Yazıyla başlamalıydı evvela. Önce parmakuçlarımı ısıtırdı hecelerin sonra da nefesinle aydınlanırdı gecelerim. “Yazmasaydık delirirdik” ikimiz de. Çünkü biliyorduk ki yazmak vücut bulmasıdır hislerimizin. Kelimeler gümüş grisi düğmeleridir ten denizinin. Yazmasaydık biz olmazdık. Yazdık. Olduk.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Pür dikkat sana odaklıydı günlerim ve gecelerim. En ufak bir huzursuzluğun derdimdi en basit bir derdin kabusum gözlerime bakıp da gülümsemen benim için bana bahşedilmesiydi bilinmeyen zümrüt evrenin. İş çıkışlarında köşeye sinip seni beklemek ansızın karşına çıkmak yüzündeki kocaman şaşkınlığın sebebi olmak ve tek nefeste o gülümsemeni içmek en büyük hobim oluvermişti. Sen benden bi parça ben sende bir bütün oluvermiştik. Ben sen oluvermiştim.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Gidilecek uzun bir yolumuz vardı bu hayat yolculuğunda. Okunacak kitaplar dinlenecek müzikler izlenecek filmler gezilecek bahçeler tadılacak tadlar vardı önümüzde. En güzel kitabı birlikte okumalıydık birlikte başlamalıydık en heyecanlı diziye. En keyif veren müziği dinlememiştik henüz çünkü her birisinin bir sırası vardı. En güzel filmler birlikte izlediklerimiz en doyumsuz kahvaltılar masmavi bir sofrada başbaşa yaptıklarımızdı ve hiçbir kahvaltı sofrası bizden sonra böyle tatmayacaktı.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Camın kenarında annenin yavrusunu beklediği gibi beklerdim seni durağa gelişini. Aklımsıra sana sürpriz yapardım sen de bozmaz şaşırmış gibi yapardın. Oysa ikimiz de bilirdik ki ne ben senin bi başına kalmana izin verirdim ne de sen bunu isterdin. Ama yine de ‘Ne gerek vardı beklememe’ olsun ‘İçim rahat etmezdi’ bi başına gitmene.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Vaktimizi en değerli haliyle geçirmeliydik. Çünkü şu ömürde ne koyarsak heybemize o eşlik edecekti sonrasında bize. O yüzden sığdıramıyorduk zamanı kendimize. Sığamıyorduk birbirimize. Hayran hayran izler aşk içinde dinlerdik birbirimizi. Yol uzun vakit dar hayat ise olabildiğince konsantreydi. Az zamanda çok sevişmeli zor vakitlerde bol öpüşmeliydik.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Her çocuk gibi sen de büyüdün hissettiğin hayranlık zamanla yerini sıradanlığa heyecan yerini rutine aşk yerini alışkanlığa bıraktı. Bir zamanlar gözlerinin içinde kaybolduğun ve kırmaya korktuğun adam artık her tartışmada çekip gittiğin kendini ifade etmesine izin bile vermediğin estiğin gürlediğin keyfince yokluğa mahkum etmekten çekinmediğin biri haline geldi. Artık büyümüştün yeni yerler görmen yeni tenler hissetmen yeni acılar yaşaman gerekti.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Büyüdün gittin.
Doğumhanenin kapısında dokuz doğuran çiçeği burnunda baba adayı gibiydim ilk buluşmamızda. Nasıl olacağını bilmediğim neye benzediği hakkında fikir sahibi olmadığım nasıl güldüğü nasıl koktuğu nasıl dokunduğunu deneyimlemediğim bir yüreği alacaktım avuçlarıma. Aynı anda iki ucu yaşıyordum. Dünyanın en bahtiyar insanı olmak yahut ömür boyu bana acı çektirecek içimi yakacak kalbimi buracak yaşama sevincimi kıracak bir tazecik bedeni kucaklayacaktım birkaç dakika sonra.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Kollarım seni sardığında aklıma ilk gelen soruydu bu yüreği nasıl zaptedeceğim. Sonra yüzünü bana çevirdin ve o taptaze ıhlamur kokan saçlarının arasından ışıldayan zümrüt gözlerinle kenetlendin gözlerime içimi erittin. Sonrasında ben artık ben değildim; senli bir bedendim.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
İlk renkleri öğrendik. Ben maviydim sen yeşil. Ben gökyüzüydüm sen kuytu bir orman. Ben derinlerinde seni saklayan bir denizdim sen paha biçilmez bir zümrüt. Ben huzurdum sen ferahlık. Ben tutkuydum sen şefkat. Ben güvendim sen giden.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Yazmayı yeniden öğrendik birlikte. Harf harf hece hece kelime kelime döküldük birbirimize. Senden doğup yine sana akıyordu en parıltılı cümlelerim. İlmek ilmek ben kokuyordu hecelerin. Yazıyla başlamalıydı evvela. Önce parmakuçlarımı ısıtırdı hecelerin sonra da nefesinle aydınlanırdı gecelerim. “Yazmasaydık delirirdik” ikimiz de. Çünkü biliyorduk ki yazmak vücut bulmasıdır hislerimizin. Kelimeler gümüş grisi düğmeleridir ten denizinin. Yazmasaydık biz olmazdık. Yazdık. Olduk.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Pür dikkat sana odaklıydı günlerim ve gecelerim. En ufak bir huzursuzluğun derdimdi en basit bir derdin kabusum gözlerime bakıp da gülümsemen benim için bana bahşedilmesiydi bilinmeyen zümrüt evrenin. İş çıkışlarında köşeye sinip seni beklemek ansızın karşına çıkmak yüzündeki kocaman şaşkınlığın sebebi olmak ve tek nefeste o gülümsemeni içmek en büyük hobim oluvermişti. Sen benden bi parça ben sende bir bütün oluvermiştik. Ben sen oluvermiştim.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Gidilecek uzun bir yolumuz vardı bu hayat yolculuğunda. Okunacak kitaplar dinlenecek müzikler izlenecek filmler gezilecek bahçeler tadılacak tadlar vardı önümüzde. En güzel kitabı birlikte okumalıydık birlikte başlamalıydık en heyecanlı diziye. En keyif veren müziği dinlememiştik henüz çünkü her birisinin bir sırası vardı. En güzel filmler birlikte izlediklerimiz en doyumsuz kahvaltılar masmavi bir sofrada başbaşa yaptıklarımızdı ve hiçbir kahvaltı sofrası bizden sonra böyle tatmayacaktı.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Camın kenarında annenin yavrusunu beklediği gibi beklerdim seni durağa gelişini. Aklımsıra sana sürpriz yapardım sen de bozmaz şaşırmış gibi yapardın. Oysa ikimiz de bilirdik ki ne ben senin bi başına kalmana izin verirdim ne de sen bunu isterdin. Ama yine de ‘Ne gerek vardı beklememe’ olsun ‘İçim rahat etmezdi’ bi başına gitmene.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Vaktimizi en değerli haliyle geçirmeliydik. Çünkü şu ömürde ne koyarsak heybemize o eşlik edecekti sonrasında bize. O yüzden sığdıramıyorduk zamanı kendimize. Sığamıyorduk birbirimize. Hayran hayran izler aşk içinde dinlerdik birbirimizi. Yol uzun vakit dar hayat ise olabildiğince konsantreydi. Az zamanda çok sevişmeli zor vakitlerde bol öpüşmeliydik.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Her çocuk gibi sen de büyüdün hissettiğin hayranlık zamanla yerini sıradanlığa heyecan yerini rutine aşk yerini alışkanlığa bıraktı. Bir zamanlar gözlerinin içinde kaybolduğun ve kırmaya korktuğun adam artık her tartışmada çekip gittiğin kendini ifade etmesine izin bile vermediğin estiğin gürlediğin keyfince yokluğa mahkum etmekten çekinmediğin biri haline geldi. Artık büyümüştün yeni yerler görmen yeni tenler hissetmen yeni acılar yaşaman gerekti.
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek…
Büyüdün gittin.