Ben, yılları 90'a yaklaşan ömrümde, böyle aydınlık, böyle güvenli, böyle bütünleşmiş ve böylesine büyük bir kalabalık hiç görmedim... Ne Türkiye'de, ne de görebildiğim ülkelerin bayramlarında, en önemli günlerinde.
Biz, taa Edirne'den gelmiştik. ("Taa" diyorum; o günkü trenlerle Edirne, "taa" denilebilecek kadar uzaktı Ankara'ya. Ama Kars'tan, Van'dan, kısacası Türkiye'nin her yerinden gelmişti öğrenciler.) Edirne Kız Öğretmen Okulu izcileri arasından seçilmiş otuz tane genç kız, Gazi Eğitim Enstitüsü'nde konuk edilmiştik.
O zamanlar Ankara'da böyle stadyumlar, hipodromlar yoktu elbet. Ama şimdi özlemini duyduğumuz geniş alanlar vardı. O gün ve de bir gün önce toplandığımız alan, sanırım, istasyonla Gazi Eğitim binası arasındaydı. Şeref tribünündeki davetli sayısı iyice çoktu. Hemen her ülkeden gelmiş devlet başkanları, başbakanlar, en üst düzeyde askerler, siviller ve daha bir yığın yerli, yabancı konuk... Ve tabii, Mustafa Kemal... Tribünleri dolduran onca fraklı insan arasından ve iyice uzaktan bakarken, inanması zor ama gerçek o fark ediliyordu. Sadece o, başka hiç kimse değil...
Gerçekten garip, olağanüstü, sözcüklere sığmaz bir çekiciliği vardı Mustafa Kemal Atatürk'ün... En hasta günlerinde bile yitirmediği.
Tören, on binlerce gencin söylediği ulusal marşımızla başladı. Biz, o zamanın gençleri için, ulusal marşımızı doğru ve coşkulu söylemek doğal bir şeydi. Ama, o günün havası içinde, onca gencin birlikte söylediği bu marşın yarattığı heyecanı, mutluluğu anlatmak olası değil. Ardından da 10. Yıl Marşı söylendi, aynı coşkuyla.
Ve O'nu dinledik...
Alkışın, bu kadar içten, böylesine hayranlık dolu ve uzun olanına o gün, orada ilk kez tanık oldum... Hem de son kez.
Sonra o dolaştı; bayramı kutladı. Açık bir arabada, ayaktaydı... Tanrım, ne kadar zarif, ne kadar yakışıklı bir adamdı!.. Ve ne kadar güzel bir insan...
O, geçerken, öğrencilerden, öğretmenlerden ve halktan bayılanlar oldu. Ve kızlı erkekli ağlamayan kimse yoktu benim görüş alanım içinde.
Ben üçüncü kez görüyordum Mustafa Kemal'i. Önceki görüşlerimde de müthiş heyecanlanmıştım elbet. Heyecandan çok öte bir şeydi yaşadığım. Benim hala adını bulamadığım bir duygu seli... İkinci görüşümde, yakınıma geldiğinde gözlerine bakmaya iyice kararlıydım. Ama ne mümkün... Hele de elimi sıktığında... O anın mutluluğunu bile yaşayamadım, öylesine sersemlemiştim. Gene de o gün, o geçerken duyduklarım, öbürkülerinden çok daha güçlüydü... Ya da daha farklı... Evet, daha farklı. Çünkü artık ona duyduğum bilinçli bir hayranlık ve saygıydı.
Çağımızın en zeki ama kendini ve milletini en beğenmiş adamlarından biri olan Lloyd George'un dediği ve tarih bilen aklı başında herkesin katıldığı sözleri anımsamamak mümkün mü? İngiltere Başbakanı, şöyle diyordu bir konuşmasında:
"Yüzyıllar çok seyrek dahi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o büyük deha, çağımızda Türk milleti içinden çıktı. Mustafa Kemal'in dehasına karşı elden ne gelir?"
Kaynak:
Anılarla Mustafa Kemal Atatürk, İsmet Kür, Alfa Yayınları, ISBN: 978-975-297-924-6. Sayfa: 18-21
fotoğraf: Ankara, 29 Ekim 1933
Damla
Üyelik tarihi
15 Aralık 2014
Bulunduğu yer
İzmir.
Mesajlar
45.996
Seslenildi
8368 Mesaj
Etiketlendi
235 Konu
İsmet Kür anlatıyor: Olağan Üstü Bir Gündü | Atatürk Günlüğü
27 Ekim 2017
İsmet Kür anlatıyor: Olağan Üstü Bir Gündü | Atatürk Günlüğü
''Herkesin bir yığın anısı vardır kuşkusuz... Değer verdiği, sevdiği, unutmak istemediği ya da istediği. Ama kimi ender anılar vardır ki, heyecanı, mutluluğu, anlamı gitgide büyür, büyür, büyür, devleşir. Anlatmak istediğim böyle bir dev anı...
Yıl 1933... Ekimin 29'u.
Çiçekleri az, ağaçları henüz büyüyüp serpilmemiş, binaları çoğalmamış bir başkent... Ama, taşından toprağından, serpilmemiş ağaçlarından, asfaltlanmamış yollarından içtenlik, mutluluk, gurur, onur fışkıran sıcacık bir Ankara... Sıcaklığını, içtenliğini, her yanını dolduran kıpır kıpır insanlardan alan... Yurdun dört bucağından koşup gelmiş, müthiş bir kalabalık... Onu görmek, onunla tanıdıkları mutluluğun 10. yılını onunla geçirmek, onunla paylaşmak için... Yüzleri, sevginin, güvenin ışıklarıyla aydınlık... Çoğunun üstü başı perişan... Ama ne gam? Yürekleri perişan değil; sevgileri, yarınlara olan umutları, güvenleri sapasağlam.
- Paylaş
- Share this post on
- Digg
- Del.icio.us
- Technorati
Penia bunu beğendi.
To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.
Years and years.