Yunan diplomatı A.A. Pellis 1937’de İngilizce yayınladığı, Yunanistan’ın Anadolu Macerası ve Sonrası (Greece’s Anatolian Venture and Aftermath) adlı ve Yunanistan’ın Anadolu Seferinin Diplomatik ve Siyasi Görünüşler (1915-1922) alt başlıklı eserinde, Yunanistan’ın Anadolu’ya saldırmasını ve bilhassa bu kararı veren Venizelos’un, kararını nasıl verdiğini şöyle anlatmaktadır:
“Küçük Asya Seferi 1920 Kasımında Yunanistan’da rejim değişikliği sonucu bazı başarısızlığa mahkûm olmuştu”.
“Bugüne dek hâlâ Paris’teki mümtaz devlet adanılan Wilson, C16menceau, Lloyd George ve Venizelos’un böyle düşüncesiz ve öldürücü bir adım atmak hususunda nasıl baştan çıkarıldıklarını anlamıyorum”
Bu bölümün başına konulan ilk iki iktibas, Asya macerasının haklılığı ve başarısızlığının sebepleri hakkında Yunanistan’da birbirlerine muhalif partiler tarafından savunulan değişik görüşleri tasvir etmektedir.
Bir zamanlar Venizelos’un en güvendiği dostu olan sonra siyasî anlaşmazlıklar yüzünden ondan ayrılan Aristid Steryiades -ki kanaati bahsin başında ilk basılmıştır- 1919 Mayısında Venizelos tarafından İzmir’de Yunan Yüksek Komiseri tayin edilmiştir. Bu makamı, Yunan işgalinin sürdüğü üç yılın tamamı süresince elinde tuttu. Mahallinde kendi pratik tecrübesine dayanan karan, Venizelos’un Asya macerasını açıkça, şartsız olarak temelinden çürük olarak mahkûm etmektedir.
Venizeloscu büyük gazetelerden biri olan Patris’in başyazarlarına ait olan ikinci kanaat ise Venizeloscu çevrelerde hakim olan görüşü yani
“Anadolu macerasının başarısızlığı teşebbüsün kendinde mevcut değildi, fakat tamamen 1920 Kasımındaki genel seçimler sonucu olarak Venizelos’un yenilip Kral Konstantin’in tekrar Yunan tahtına geçmesi ile meydana gelen rejim değişikliği sebebiyle ortaya gelmiştir.”
Üçüncü kanaat Dünya Savaşı hakkındaki parlak kitabında Yunan işlerine iki bölüm hasretmiş olan Dr. Winston Churchill’e aittir.
Bu kanaatlerden hangisi haklıdır?
Ancak mümkün olduğu kadar bütün millî veya partici önyargılar bir yana bırakılarak yapılacak bütün olayların dikkatli objektif tahlili cevabı verebilir.
Yunanistan’ın 1922 Ağustosunda böyle felâketli bir sonuca bağlanan Anadolu macerasının başlangıcı 24 Ocak 1915’e kadar geri gider. Bu tarihte Sir Edward Grey Büyük Britanya adına Yunanistan’ın Antant yanında derhal Avrupa savaşına girmesine karşılık “Küçük Asya sahilinde geniş imtiyazlar” teklif etti.
Bu teklifin prensip olarak Venizelos tarafından kabulü, mantıkî sonucu olarak dört yıl sonra Antant’ın zaferi ve Venizelos’un müdahale siyasetinin başarısı üzerine, müttefiklerden savaşın başında Yunanistan’a yaptıkları vaadi tutmaları istendiğinde bu istek 1919 Mayısında İzmir’in işgali ile neticelendi.
Küçük Asya’da vaadedilen toprağın iktisabı Sir Edward Grey’in 24 Ocak 1915 tarihli teklifinden -İngiliz-Fransız ve Rus hükümetlerinin muvafakati ile yapılmış bir teklif- itibaren Venizeloscu seçim programının başlıca esası ve 1915’ten 1925’e kadar dokuz yıl Yunan politikasına hâkim konu oldu. Bundan sonraki Yunanistan’daki bütün ayaklanmalar-Monarşi’nin yıkılması ve 1924’te Cumhuriyet’in kurulması- Yunanistan’ın Küçük Asya’daki gayretinin ve 1922 Ağustosu hezimetinin doğrudan sonuçları idi.
1915 başlarına kadar dostları ve düşmanlarının müşterek kabulü ile büyük Giritli devlet adamının Yunan işlerini yönetimi bariz şekilde başarılı olmuştur, fakat 1915 ilâ 1923 arasındaki dönem kadar da Yunan işlerinin yönetilmesi memleket içinde ve dışında tenkit edilen hiçbir dönem mevcut değildir.
Yunanistan’da Antant’ın İzmir’i teklifinin kabulü veya reddi 1915’ten sonra bir parti meselesi oldu ve (Yunan kamuoyunu iki muhalif kampa bölen) çok fazla siyasî zıtlaşmaya yol açtı.
Yunanistan dışında Venizelos’un Asya’ya yayılma politikasının doğruluğu 1915’te ilk başladığı zaman sual sorulmakla beraber sonra hatta bu devlet adamının en hararetli hayranları tarafından dahi hemen hemen oy birliğ ile mahkûm edilmiştir.
Müttefiklerin İzmir teklifini kabul etmenin doğru olup olmadığı ve bu siyasetin yenilgisinden ötürü sorumluluk tarihin henüz son sözünü söylemediği konulardır. Yunanistan’ın Anadolu seferi ile ilgili olayların tarafsız bir incelenmesi 1915’te Yunanistan’ın müdahale meselesi sebebi yüzünden Kral Konstantin’le Venizelos arasındaki kopma ile başlayan ve 1922’de Küçük Asya’da hezimet ve Albay Plastrias’ın ihtilâlci hükümeti tarafından General Hacıanestis’in ve Gunaris kabinesinin beş üyesinin idamının iyi anlaşılması için esastır.
Söz konusu olan dönemde Yunan işlerini inceleyenlerin çoğu Venizelos’un Avrupa Savaşına müdahale politikasını tasvip etmekle beraber aynı zamanda daha sonra 1919’da İzmir’i işgal hususundaki ısrarlı hareketini de şartsız mahkûm etmektedirler.
Böyle yaparken Venizelos politikasının bu iki bölümü arasında çok sıkı bir bağ bulunduğu olayını görmezlikten geliyor gözükmektedirler. Gerçekten Küçük Asya’da toprak vaadi Yunanistan’ın Antant yanında savaşa müdahalesinin sonucu ve esas şartı idi.
Meselâ kitabında Yunan sorununa iki tumturaklı ve muğlak bölüm ayıran Sir Winston Churchill bu tutarsızlıktan suçludur. Mr. Churchill için iş Yunanistan Müttefiklerin yanında yer alması meselesi olduğu sürece her şey yolundadır. Fakat Venizelos Yunan halkının uğruna döğüştüğü ve Yunanistan uğruna bir ihtilâl yapıp ruhunun derinliklerine kadar yandığı ve millî birliğini yok ettiği ödülü almak istedi mi her şey yolunda değildir
(Bugüne dek hâlâ Paris’teki mümtaz devlet adamları Wilson, Clemenceau, Llyod George ve Venizelos’un böyle düşüncesiz ve Öldürücü bir adım atmak hususunda nasıl baştan çıkarıldıklarını anlamamaktadır)
Belki bu tutarsızlık, bu tartışılan gerçek noktayı bilmemezlikten gelmektedir ve tamamiyle gayri kasdî değildir. 1922 Yunan hezimetinin sorumluluklarını çok derinden tahkik etmemek hususunda bir arzuyu gizlemektedir.
Venizelos’a “Orada durmamanız lâzımdı.” demek kolaydır, fakat dikkatli bir inceleyicinin dudaklarına otomatik olarak gelen münasebetsiz şu suale cevap vermek daha güçtür:
“Önce Yunanistan’ı savaşa sokmak için İzmir’i vaadederek sonra vaadinizi yerine getirmek zamanı gelince onu desteklememe hususundaki davranışınızı nasıl savunursunuz?”
Konstantin’in “Savaş yok-İzmir yok” politikası ile Venizelos’un “İzmir varsa savaş var” politikası arasında siz sonuncuyu seçtiniz, daha doğrusu bunu zorladınız. Bu tercih sizin tarafınızdan bazı vecibelerin yerine getirilmesini icap ettirmez mi?”
Bu feci işte tarihçi üç kategori sorumluluk inceleyecektir. Önce Yunanistan’ı kendilerine katılmak hususunda kandıran, kışkırtan, tehdit eden ve karşılığında İzmir’i vaadeden Müttefiklerin sorumluluğu vardır, ikinci olarak müttefiklerin sözüne inanan, buna dayanarak birçoklarının Napolyon’un 1812 seferine benzettikleri bir teşebbüse sokan Venizelos’un sorumluluğu vardır, ve nihayet, daha başında en kuvvetle takbih ettikleri bir siyasete devam hususunda Venizelos’un muhaliflerinin sorumluluğu mevcuttur.
On yıl önce savaş nefreti ve parti düşmanlığı hiddetleri henüz kalkmadan 1915-1922 yılları arasında Yunan politikasının ve Müttefiklerin Yunanistan’a muamelesinin bir samimi münakaşası pratik olarak mümkün değildi. Birçok hataların kabulü, şüphesiz birçok hareketin itirafı gerekecek, birçok şöhretlere olan itimat sarsılacaktı. Yunanistan için bu felâketli dönemin tamamı esnasında hiçbir memleket, hiçbir parti, hiçbir devlet adamı veya general başarının veya yenilginin tekeline sahip değildi. Bunlar arasında en parlakları bile hata işlediler, bunları kabul etmek de onların büyüklüğünü azaltmaz, Napolyon Et. delen’de kendi hatalarının objektif bir eleştiricisi idi. Bu Korsikalının tarihin gözlerindeki büyüklüğünü azaltmadı.
Yunanistan’ın toprağını ve nüfusunu iki misline çıkarttığı parlak bir genişleme dönemi borçlu olduğu Venizelos ismi Yunan tarihinde daima Yunanistan’ı kendine Ege’nin Asya sahiline yerleşmek hususunda yaptığı başarısız teşebbüsle birlikte anılacaktır. Venizelos’un mesleğinin şüphesiz en tartışmalı ve en ciddî fiillerden biri olan bu hususta adil bir yargıda bulunabilmek için “Küçük Asya” fikrinin meydana gelişini ve aynı zamanda bunun kabulünü etkileyen psikolojik ve siyasî unsurları baştan incelemek gerektir.
Yunan millî emellerini Küçük Asya’da bir toprak genişlemesi politikasına yöneltmek fikri -başta çok uzak bir ihtimal- Avrupa savaşı’nın patlamasından önce Venizelos’un hesaplarına girmiş olarak gözükmüyor. Ne 1913 Bükreş Andlaşması’nın sonucu olarak Balkanlar’da yaratılan siyasî şartlar ne de 1912-13 Balkan savaşları’ndan hemen sonra Avrupa’daki genel diplomatik durum, böyle bir planın yeşermesine müsait değillerdi.
Balkanlar’da yeni iktisab edilmiş Makedonya topraklarının bir Bulgar intikamına karşı korunması Yunanistan’ın birçok yıllar bütün enerjilerini yutacağa benziyordu.
Türkiye 1912’de Balkanlı Müttefiklerin ellerinde katlandığı kahir yenilgiye rağmen hâlâ insan ve para olarak büyük imkânlara sahipti. 1913’te eski rejimin eli ayağı tutmaz paşalarını iktidardan uzaklaştıran Genç Türklerin kuvvetli ve militan yönetimi altında Türkiye hâlâ bir kavga özlemini çekiyordu ve deniz silâhlanması dengeyi kendi lehine çevirmesi halinde Anadolu kıyılarındaki Ege adalarını geri almak için Yunanistan’la yeni bir savaşa girmek hususundaki arzusunu zor saklıyordu, adaların 1 Ağustos 1913 tarihli Londra Konferansı kararına göre Yunanistan tarafından ilhakını Türkiye tanımayı reddetmişti.
Balkanlı Müttefiklerin sebep olduğu Orta Doğu’daki status quo’nun bozulmasından son derece tedirgin olan büyük devletler Osmanlı İmparatorluğu’ndan artakalanların bütünlüğünü hedef alan başka tasarıları cesaretlendirecek halde değildiler. Almanya, Fransa ve daha az bir şekilde Büyük Britanya Genç Türklere aktif bir şekilde kur yapıyorlar ve imtiyazlar karşılığı ödünçler vererek Türkiye’ye geleneksel ekonomik sömürme politikasını uyguluyorlardı. Tüm Avrupa başbakanlıklarında Bulgaristan’ın Makedonya’nın bölünmesinde kendi payının hemen tamamından Balkanlı eski müttefikleri tarafından mahrum edildiği hakkında açıkça genel bir his vardı, büyük Britanya, Fransa, Almanya hatta Rusya bakımından çok veya az platonik olan bu his Avusturya-Macaristan bakımından hiç de böyle değildi. Bu devlet, Balkan komşusu Sırbistan’ın tehlikeli şekilde büyümesiyle neticelenmiş olan Bükreş Andlaşması’nın toprak düzenlemelerini bozmak için ilk mümkün fırsattan yararlanmaya kararlı idi.
Bu şartlar altında Yunanistan için 1914’te Ege dışında yeni fetihler aramak deliliğin büyüğü olurdu. 1910’da Yunanistan’ın dış politikasının kontrolünü ele aldığından beri Venizelos keskin bir gerçekler hissi olan ve önceki Yunan politikacıları arasında pek yaygın bulunan görüş megalomaniliğinden hür bulunan pek pratik bir devlet adamı olduğunu ispat etmişti, ve o tarihte gerçekten tehlikeli bir plân gibi gözüken bir projeyi çekici bulamazdı. 1913’te Bükreş’teki Balkan barış müzakereleri sırasında Giritli devlet adamının ılımlılık hissine örnek olarak, Yunan Genelkurmayı tarafından desteklenen Kral
Konstantin’in Meriç’e kadar Trakya’nın tamamının ilhakını isteyen devamlı talimatlarına uymayı red gösterilebilir. O tarihte söz konusu toprak Yunan kuvvetleri tarafından fiilen işgal altında bulunmasına rağmen Venizelos mübalağalı bir talep olarak gördüğü için bunu ileri sürmedi. Böyle bir talebin, eski Balkanlı müttefikler arasında arabulucu olarak hareket eden ve memnunluk verici bir barış akdi için desteği esas olan Romanya’yı darıltabileceğim idrak etti. Hatta Kral talimatlarım çekmezse istifa edeceği tehdidinde bulunacak kadar ileri gitti. Daha sonra mecliste muhalefet Trakya’yı Bulgaristan’a feda ettiğini söyleyerek tenkitte bulunduğu zaman Venizelos da daha da sarih bir şekilde
“Kendine Trakya teklif edilseydi bile bunu kabul edemeyeceğini zira Yunanistan’ın belkemiği böyle bir ağırlığı çekemeyecek kadar zayıf olduğunu” beyan etmişti.
Hatta Avrupa Savaşı patladıktan sonra Yunanistan’ın geleneksel düşmanları Türkiye ve Bulgaristan’ın Merkez devletlerle birlikte savaşa girme ihtimali üzerinde Orta Doğu’da geniş mikyasta toprak değişiklikleri ümitleri doğunca Yunanistan’ın Antant yanında savaşa müdahalesi olarak Küçük Asya’dan bir hisse istemek başlangıçta Venizelos’un aklına gelmemiş gözükmektedir. Bu 1914 Kasımında Romanya Hükümeti’nin Balkan blokunun kurulmasını kolaylaştırmak için Romanya, Yunanistan ve Sırbistan’ın her birinin Bulgaristan’a bazı toprak terkleri yapılması hususunda yaptığı telkine verdiği cevapta çok açık olarak bellidir.
Aşağıdaki parça Makedonya’da Bulgaristan’a terkedilecek toprak karşılığı Yunanistan için Asya Türkiyesi’nde toprak tazminatı kabulünün uygunluğu hakkında Venizelos’un görüşlerinin ne olduğunu yeteri derecede göstermektedir;
“Ayrıca Yunan hükümetinin Romen hükümeti hakkında beslediği samimi dostluk, 1913’te bu kadar fedakârlıklar ve tarih, etnografı ve topraklarının coğrafî şeklinin ona verdiği haklarla tam ahenkli olarak iktisab ettiği topraklardan hiçbir halde hiçbir kısım terketmeyeceğini beyan etmeyi bir görev saymaktadır.
Eğer Yunanistan bazı şeyler verirse, tamamiyle Yunanlı halkları terketmeden başka, güvenliğini tehlikeye atardı ve bu aynı zamanda zahmetli ve tehlikeli fedakârlıklar diğer bir taraftan elde edilecek yeterli bir büyüme mazeretiyle geçiştirilemez, zira Türkiye’deki Rumların dağılışı Yunanistan’a gerçekten tatmin edilebilecek hiçbir büyüme ümidi vermemektedir.”
Eğer Venizelos o tarihte Anadolu’da bir gelecek toprak imtiyazı talebi düşünseydi Türkiye istikametinde herhangi bir arzunun tamamen inkârı olan son paragrafı bu kadar kesin sözlerle yazılmazdı. Bunun için 1914 Kasımı gibi oldukça geç bir tarihte dahi Venizelos’un Yunanistan’ın Makedonya’daki “eldeki bir kuşunu” Anadolu çalılığındaki “iki kuş” karşılığında feda etmek istemediği hususunda hiç şüphe yoktur. Türkiye’de Rum ahalinin bu kadar dağınık bulunması vakıasının ta kendisi kıyı mıntıkalarında dahi büyük bir Rum çoğunluğun yokluğu da göz önüne alınırsa Asya Türkiye’sinde tek bir bölge hakkında talebin ortaya atılması bir çeşit şüpheli bir çare gözükmektedir.
1914’ün sonunda Venizelos’un fikri bu imiş gibi görünmektedir. Nasıl oldu da altı hafta sonra fikrini tamamen değiştirdi ve Makedonya’nın Drama ve Kavala bölgelerinin Bulgaristan’a verilmesine karşılık 125.000 km2’lik Batı Küçük Asya toprağı ilhakını öngören bir politikanın savunucusu oldu?
“Asya fikri”nin ilk kez 1915 Ocağından itibaren Venizelos’un beyninde kaynamaya başladığı anlaşılıyor. Dış görüşlere göre Türkiye’nin 1914 Ekiminde Merkezî Devletler yanında savaşa girmesi, Antant’ın galip gelmesi halinde Osmanlı İmparatorluğu’na kati olarak son verilmesi demekti. 1914’ün sonunda Türkiye’nin Avrupa ve Asya eyaletlerinin muhtemel taksimi konuşulmaya başlanmıştı. Bu planların yankısı ilk kez Venizelos’un kulağına 1914 Aralığının ortasına doğru Roma’dan geldi. 14/27 Aralık tarihli bir yazıda Roma’daki Yunan elçisi İtalyan Dışişleri Bakanlığı’nda Küçük Asya’m geleceği hakkında beslenen görüşleri bildirdi.
“İtalya Hükümeti (diye yazmıştı Yunan büyük elçisi) Almanya’nın yenilgisi halinde, Anadolu’nun taksimi zamanının geleceğini ümit etmektedir ve bu anda İtalya orada bir yere ayak basma hususunda şansını arayacaktır. İtalyan hükümetinin tahminine göre Rusya’ya Ermeni eyaletleri verilecek ve bu suretle Rusya Kıbrıs karşısında Akdeniz’e bir mahreç bulacaktı. Fransa Suriye’yi, Büyük Britanya Arabistan’ı alacak, Rus bölgesinin batısında İtalya için çok toprak mevcuttur. İtalyanlar büyük üzüntü ile Yunanistan’ın taleplerinin tamamen reddedilemeyeceğini anlamaktadırlar, fakat herkes İzmir’i ve Menderes vadisini istediğinden İtalyanlar söz konusu bölgenin bize verilmeyeceğinden emindirler. Herhalde Yunanistan’ın Anadolu mirası hissesini asgariye indirmek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır.
Bu veya diğer yerlerden gelen buna benzer haberler mi Venizelos’u acaba İzmir’i düşünmeye ve gözlerini oraya çevirmeye sebep olmuştu? Veya sadece Antant galip geldiği zaman Osmanlı İmparatorluğunun başlıca müttefik devletler arasında bölüneceğine kabul edilmiş bir sonuç olarak bakılması gerektiği hakkındaki genel kanaat bu idi ve Batı Küçük Asya’yı tarihî, coğrafî ve etnografık sebeplerle -Yunanistan’ın meşru nüfus alanı hazmı için kıyasen kolay bir lokma idi.
9 Ocak 1915’te fikri, zihninde iyice olgunlaşmışa benziyor. O gün Venizelos İngiliz elçisi Sir Francis Eliot ile Sırbistan’a yardım için Yunan kıtaları yollama konusunda bir mülakat yaptı. Bu hususta Antant hükümetleri önceki Kasım ve Aralık boyunca devamlı tazyik ediyorlardı. Venizelos İngiliz elçisine Kralın, Genel kurmayın ve kamuoyunun derhal müdahale ve -Bulgaristan’ın hâlâ müphem tutumu karşısında bir bakıma tehlikeli bir davranış alan Sırbistan’a kıtalar yollama hususunda- ortak muhalefetlerini parlak toprak kazançları9 olanağına sahip olmak şartıyla altedeceği hususunda teminat verdi.
Bu toprak kazançlarının tam olarak neler olacağını o zaman Venizelos belirtmedi. Fakat Anadolu’ya atıf yapıldığından şüphe yoktur. Yunanistan bakımından Trakya veya İstanbul’u ele geçirmek söz konusu olamazdı, buralar Bulgaristan’ın ve Rusya’nın daha önceki talepleri sebepleriyle hariç bırakılmıştı.
Her halükârda İngiliz hükümeti Venizelos’un mütalaasını İzmir’e atıf yapar kabul etmiştir; zira on beş gün sonra 10/23 Ocak 1915’te Sir Edward Grey Yunanistan’a Küçük Asya kıyısında önemli toprak tâvizleri teklif etti. İngiliz hükümetinin teklifi Fransa ve Rusya’nın tasvibini haizdi. Aynı zamanda Bulgaristan’ın işbirliğini veya en aşağı tarafsızlığını elde etmek için Sir Edward Grey Bulgaristan’a, Yunanistan ve Sırbistan başka yerlerde tâviz alırken (meselâ Sırbistan Avusturya-Macaristan’dan ve Yunanistan Türkiye’den) Bulgaristan’a da Makedonya’daki Sırbistan ve Yunanistan topraklarından tâvizler verilmesini telkin etti.
Bu andan itibaren Venizelos’un fikri tamamen katileşmişe benzer. Sir Edward Grey’in Notası 11/24 Ocak sabahı alınmıştı. Aynı gün öğleden sonra Venizelos Kral’a mahrem bir muhtıra yolladı. İlk kez Venizelos’un Asya’ya yayılma, denizaşırı bir büyük Yunanistan kurma yeni politikası formüle edilmişti. Venizelos şöyle yazıyor:
“Eğer sadece Osmanlı Rumlarını kurtarmak ve Elenizmin etkisi çağlar boyunca üstün olan bütün bölgeleri içine alacak, gerçekten büyük bir Yunanistan kurulmasını sağlamak için hareket ne kadar acı .olursa olsun Kavalanın feda edilmesine tereddüt etmem
Venizelos şüphesiz Elen medeniyetinin eski toprakları İyonya ve Aeolisi ihtiva eden Batı Anadolu’nun sahil bölgelerini kasdediyordu.
Bu tarihsel bir belge idi, zira siyaseti Kral tarafından kabul edildiği takdirde kendini ve memleketi Anadolu’nun fethine hazırlayacaktı.
Sir Edward Grey’in 23 ocak 1915 tarihli yazısı İle Venizelos’un Kral Konstantin’e yolladığı 24 Ocak tarihli muhtıranın birlikte, Venizelos’un Anadolu politikasının başlangıç noktasını teşkil ettikleri söylenebilir, bu bir görüşe göre memleketin meşru gelişmesi için parlak bir şekilde tasavvur olunan bir olaydı; diğer bir görüşe göre ise kesin yenilgiye mahkum çürük ve hayali bir girişimdi.
Bu iki görüşten hangisi doğruysa Büyük Giritli’nin hayatının bu çok tartışılan bölümü hakkında tarihin hükmü ne olacaktı? Sir Edward Grey’in teşvik edici teklifine “Hayır”mı demeliydi? Bu Yunanistan’ın kati olarak tarafsız kalması demekti, başka mümkün tâviz olmadığına göre Trakya ve İstanbul’un o zaman Yunanistan için söz konusu olmadığını görmüştük. Yunan halkının savaşa girmesi için ne vesile vardı?
Diğer taraftan teklif bir kez kabul edildikten sonra Venizelos, daha sonra 1919’da bunu tamir olunamaz surette hiç bir müsait olmayan şartlar altında bir Anadolu fethi savaşına girişmek üzere ileri sürmeye mecbur mu idi? Veya böyle yaparak Napolyon’un 1812’de Rusya’yı istilâ ettiği zamanki gibi öldürücü bir acemilik mi etmişti? Nihayet 1919’daki şartlar göz önüne alınınca girişim kendi başına tatbik olacağına haiz mi idi? Ve bunun başarısızlığı hassaten (genellikle yapıldığı üzere), 1920’de Kral Konstantin’i yeniden tahta çıkararak İngiliz ve Fransız kamuoylarını soğutmuş olan Venizelos’un kaderlerinin siyasî ve idarî yeteneksizliklerine mi bağlanmalıdır?
Tarafsız tarihçinin inceleyip cevap vermesi gereken başlıca sorular bunlardır.
23 Ocak 1915 tarihli Grey’in notasını aldıktan sonra Venizelos, mutad şevki ile Yunanistan’ın yeni toprak arzularının genişliğini tespit için Anadolu’nun coğrafya ve etnografyasının derin bir incelemesine başladı.
Bilgi için müracaat ettiği, o anda Genelkurmay Başkan Vekili Albay Metaksas’tı. Metaksas 1912-1913’teki iki Balkan savaşı’nın başarılı yönetiminden sorumlu son derece kabiliyetli bir kurmay subaydı. Almanya’da eğitim görmüş, Alman ordusunun yüksek etkinliğine inanan ve savaşın ne Antant’a ne de Merkez Devletlerine zaferle son bulmayıp iki tarafın hareket edemez duruma düşmesiyle biteceğine inanan biriydi; Yunanistan’ın tarafsız kalmasını istiyordu. Birleşik Yunan ve Sırp ordularının yan ve geriden (o tarihte hâlâ müphem bir tarafsızlık gütmekte olan) Bulgaristan ile Türkiye’nin birleşik kuvvetlerinin saldırısına uğramaları muazzam tehlikesi sebebiyle Tuna’da Avusturya-Alman ordularının taarruzuna dayanabilmek yeteneğine inanmıyordu. Venizelos Metaksas’ın geçmişte bir süre, özel olarak askerî ve siyasî bakımlardan Anadolu üzerinde bir çalışma yaptığını bilmekte idi. Metaksas daha sonra bu olaylarla ilgili yayınladığı açıklamada Harbiye Bakanı olan Venizelos’un ilk kez 1913 Ekiminde kendinin Anadolu çalışmalarını duyduğunu ve kendi Genelkurmay Başkanı’nı “Bizans megalomanisi” (Anadolu bir zamanlar Bizans Roma împaratorluğu’nun parçası idi) dediği husus için azarladığını bildirmektedir. Bu alay, Venizelos’un o tarihte Anadolu’nun müstakbel fethi fikirlerini beslemekten ne kadar uzak olduğunu belirtmek bakımından ilgi çekicidir.
Albay Mataksas’ın etüdleri beklenmedik şekilde faydalı oldu. 13 ve 19 ocak arasında Venizelos ve Metaksas birçok mahrem görüşme yaptılar. Bunlarda, Antant’ın Sırbistan’ın bir Avusturya saldırısını geri almada yardım etmek üzere Yunanistan’ın Tuna’ya kıtalar yollaması hususundaki talebi ile Küçük Asya’da önerilen toprak tâvizleri enine boyuna tartışıldı. Görüşlerini sözle ifade etmekten başka Albay Metaksas, başbakan için 27 ve 31 Ocak14 tarihli iki muhtıra verdi. Bunlarda sadece askerî sebeplerle Kuzey Sırbistan’a bir Yunan ordusunun yollanmasına karşı çıkmakla kalmadı fakat, hem askerî hem de siyasi sebeplerle Yunanistan için Anadolu’da herhangi bir toprak teklifi kabulünün son derece tedbirsiz bir şey olacağını en kuvvetli şekilde irade olunmuş bir kanaat olarak belirtti, zira bu teklifin kabulü eninde sonunda Yunanistan’ı bu güç memleketin içinde uzun ve pahalı bir muharebeye sokacaktı.
Aşağıdakiler Albay Metaksas’ın başlıca iddialarıdır, daha sonra 1919-1922’de Anadolu seferinde gerçekte olan bitenler karşısında Metaksas adeta bir peygamber gibi konuşmuştur:
“1- İlk olarak Anadolu nüfusunun etnolojik dağılımı olarak metaksas aşağı yukarı 10.000.000 olan tüm nüfusun ancak 2.000.000’unun (en geniş tahminle) Rum olarak kabul edilebileceğine işaret etti. Ayrıca Rum halk tek bir bölgede temerküz edeceğine daha çok deniz kıyısında, şurada burada küçük gruplar halinde dağılmıştı. Müslümanlar her yerde çoğunlukta idiler. En kalabalık Rum grubunun yaşadığı İzmir sancağının içinde bulunduğu Aydın vilâyetinde bile Rumların Türklere nisbeti 5/7 idi. Venizelos’un talep etmeyi önerdiği bölgede (Antalya Körfezindeki Fenike burnundan Marmara’daki Artali yarımadasına kadar) Rumların Müslümanlara oranı daha da küçüktü.
2- Adetleri 7.000.000 kadar olan müslümanlar sadece merkez Anadolu yaylasını yoğun bir kitle olarak işgal etmekle kalmamaktadırlar fakat sayılan kıyı kasabalarının çoğunda Rumlarınkinden fazladır.
3- Müslüman nüfusun çoğunluğu -Türkler, Çerkesler, Kürtler, Yörükler ve diğer savaş seven ırklar- silâh kullanma alışkanlığına sahip köylülerden mürekkeptir. Buna karşılık büyük çoğunluğu ile şehir halkı olan Rumlar ve Ermeniler tamamen herhangi bir seferî eğitimden yoksundurlar.
4- Anadolu’nun herhangi bir bölümünü ilhak etmek, içerde uzun ve çetin bir sefere yol açacaktır. Yollar ile diğer ulaşım vasıtalarının yokluğu ve kuzeyden güneye bir seri yüksek dağ silsileleri ile katedilmiş memleketin engebeli tabiatı da gözönüne alınırsa böyle bir seferin güçlükleri mutlaka muazzam olacaktır. İstilâcı ordu kendini, Türkleri içeriye düşman bir halkla meskûn ve maddî manialarla dolu bir memleketin ortasında kovalmaya mecbur olarak bulacaktır. Sayı itibariyle üstün ve seferin başlangıç dönemlerinde başarılı bile olsa Yunan ordusu daha içerlere ilerledikçe, yanlarını ve ulaştırma hatlarını muhafaza gereği sebebiyle, tedricen kuvvetinin eridiğini görecektir. Böylelikle eninde sonunda iki tarafın kuvvetleri arasında dengenin kurulacağı bir noktaya varılacaktır. Bu andan itibaren Yunan ordusu savunma yapmaya mecbur olacaktır, teşebbüs düşmana geçecektir. Memleketlerinin içinde savaşan Türkler, Yunan ordusunun geniş bir cephe üzerine yayılmasını ve sonunda yıkıcı darbeyi vurmak için zamanlarını bekleyeceklerdir. Diğer deyimle Napolyon’un 1812’de Rusya’yı işgalindeki tecrübe yeniden tekrarlanacaktır17. Napolyon Rus sınırını ilk geçtiği kez, 500.000 kişilik bir ordusu vardı. Moskova’ya vardığında bu ordu 80.000’e inmişti, geri kalanlar yanları ve ulaşım hatlarını korumak için geride bırakılmıştı. Bu şartlarda ricat ve felâket kaçınılmaz sonuçtu.
5- Yunanistan’ın geçici bir askerî üstünlük kazanması ve İzmir’i ve civarının bir kısmını işgal etmesi halinde bile devamlı tehdit eden bir Türk ile karşısında bir denizaşırı ülkeyi muhafaza etmek, Yunanistan’ın askerî ve malî kaynakları üzerinde muazzam bir yük olacaktır.
6- Anadolu’nun bir parçasını asıl gövdeden ayırmak ve Türkiye’den başka bir memleketin egemenliği altına koymak, Anadolu’nun tek bir bölünmez coğrafî birlik teşkil ettiği gözönüne alınırsa kaçınılmaz bir şekilde ekonomik ve etnolojik mahiyette karışıklıklar yaratacaktır.
Sonuç iki parçanın eninde sonunda ancak tekrar birleşmesiyle bitecek, devamlı sürtüşme olacaktır.”
Yukarıdakiler Albay Metaksas’ın Anadolu’da teklif edilen toprağı kabul etmeye karşı başlıca delillerinin bir özetidir.
Mamafih, bir başka şık olarak, eğer Yunanistan Antant tarafından yapılan baskıya dayanamadığı ve teklifi kabul ettiği takdirde, Metaksas rızanın aşağıdaki sina gua non şartların kabulüne bağlı tutulmasında ısrar etmiştir.
“İlk olarak, iş Küçük Asya’nın fiili işgaline gelince, müttefikler seferin başarılı bir sonuçla bitirilmesi için yeterli kuvvetle sefere katılma hususunda kendilerini bağlanmalıdırlar.
İkinci olarak, Anadolu’nun tümü Müttefik Devletler arasında bölünmeli veya eğer bu yapılamazsa Türk egemenliği altına bırakılan kısım, İzmir ve çevresindeki Yunan memalikine ciddî bir tehdit etmeyecek kadar küçük olmalıdır.
Sonuç olarak Metaksas, bu şartlar kabul edilmediği halde Anadolu macerasının sadece felâket getireceğini ve sonunda Yunanistan’ın ve Anadolulu Rumların mahvına sebep olacağı şeklinde mütalâasını vermiştir.
Kaynak:
ATATÜRK KÜLTÜR DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
Prof. Dr. Yılmaz ALTUĞ
Damla
Üyelik tarihi
15 Aralık 2014
Bulunduğu yer
İzmir.
Mesajlar
45.996
Seslenildi
8368 Mesaj
Etiketlendi
235 Konu
Muazzam Bir Siyası ve Coğrafi Hata | 25 Aralık Atatürk Günlüğü
17 Kasım 2016
Muazzam Bir Siyası ve Coğrafi Hata | 25 Aralık Atatürk Günlüğü
- Paylaş
- Share this post on
- Digg
- Del.icio.us
- Technorati
To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.
Years and years.