Uygun görürseniz kanun maddesinin görüşülmesine geçmeden önce uygun bulduğunuz noktalar hakkında kısaca bilgi arz edeyim. Demirci olayı hakkında açıklama yapılması uygun bulunmuştu. Demirci bölgesindeki son olayları anlatabilmek için izin verirseniz, birkaç gün önceki tarihten başlayarak cereyan eden olayları sırasıyla arz edeyim. Bu bildirilerimin bir çoğu hepinizce bilinir. Yalnız ben olayları birbirine bağlamış olacağım. 12 Temmuz tarihinden önce, işitilmiş bulunacağı şekliyle Salihli çevresinde bulunan Yunan bölüklerinde, fazla bir faaliyet hissedilmişti. Bu faaliyeti izleyen Yunanlılar 12 Temmuzda Burlu’yu işgal ettiler. O bölgede olan arkadaşlarımızın tamamının bildiği üzere ki Demirci’nin güneyinde aynı günde Yunanlılar iki kol ile kuzey yönünde yürüyüşe devam ettiler. Birisi Gördes yönünde, diğer birisi de Demirci yönünde idi. Her iki yönde yürüyen kol, 12 Temmuz akşamına kadar o yön üzerinde bulunan Bozköy’ü işgal etti. Bu durumda birkaç gün kaldılar. Etrafında bulunan Müslüman halkın ellerindeki silâhları toplamakla uğraştılar. Düşmanın bu hareketi üzerine Demirci’de, Simav’da bulunduğunu kabul ettiğimiz bazı Kuva-yi Millîye ve gönüllü kuvvetleri yazık ki düşman ile karşı karşıya gelmeden dağılmışlardır. Düşman 12 Temmuzdan 21 Temmuza kadar bu durumda kaldı. Ondan sonra tekrar kuzeye doğru yürüyüşüne devam etti ve Temmuzun 21’inci günü Demirci’nin güneyinde bulunan Hadi Değirmeni’ndeki ufak bir müfrezemizle karşılaşarak bu müfrezeye taarruz etti. Üstün düşman kuvvetleri karşısında kalan müfreze, geri çekilmek mecburiyetinde kaldığından Yunanlılar Demirci mevkiini işgal ettiler. Bir iki gün sonra Yunanlılar Simav yönünde yürüyüşlerine devam etmişlerdi. 23 Temmuzda Hisarköyü çevresine kadar geldiler. Fakat burada durmadılar. Biraz geriye çekilerek Demirci’nin biraz kuzeyinde bulunan Demirci dağlarında bir konuma yerleştiler.
25 Temmuzda idi, yani bundan iki gün sonra Kütahya ve çevresi Komutanlığı’na tâyin edilen Ethem Bey, beraberindeki kuvvetlerle Kütahya’dan Simav tarafına hareket ettirildi. 26 Temmuzda Simavlılar; yahut Simavlıların arasında bulunan bazı zararlı ve karşıt görüşlü kişiler, doğrudan doğruya Yunanlılar ile işbirliği ettiler (kahrolsun sesleri). Hatta düzenlemeye çalıştıkları ufak tefek müfrezeleri doğuya doğru Kütahya genel yönüne tâ Gediz’e kadar göndermişlerdi. Ethem Bey; kuvvetleri ile 30 Temmuzda Simav çevresine geldi. Simavlılar yanlış bilgilendirmelerin etkisiyle muhalif durum aldılar ve kendilerine yapılan öğütleri kabul etmediler. Bunun üzerine doğru yola döndürülerek Simav’a katıldı ve bu kuvvetler burada kesinlikle durmaksızın Hisarköyü yönünde yürüyüşlerine devam ettiler ve aynı günde 30 Temmuz günü Demirci’nin 10 kilometre kadar kuzeyinde bulunan Yunan kuvvetleriyle temasa geldiler ve bu kuvvetlere taarruz ettiler ve bu taarruz sonucunda düşmanın durumu sarsıldı ve beş kilometre kadar güneye geri çekilmek zorunda kaldı. Ertesi günü 30 Temmuz’da düşman, güneyinden birtakım destek kuvvetleri almıştı ve bu kuvvetleri aldıktan sonra Ethem Bey kuvvetlerine karşı taarruza başladı. Yedi buçuk saat kadar şiddetli ve ciddî savaşın akışından sonra Yunan kuvvetleri yenildi ve Demirci’nin 5 kilometre kadar güneyine çekilmeye mecbur edildi. Bunun ardından Yunanlılar, tekrar güneyde önemli takviye kuvvetleri aldılar ve 4 Ağustos’ta Demirci’nin güneyine geçmiş bulunan Ethem Bey kuvvetlerine karşı şiddetli ve kuvvetli taarruza geçtiler. Savaş 3 Ağustos’ta başladı, akşama kadar devam etti. 5 Ağustosta tekrar devam etti. Bu savaş sonucunda düşmanın üstün kuvvetleri karşısında kalındığı anlaşıldı. Durum uygun görülmediğinden burada kesin sonuca kadar savaşın devamına bakmaksızın, Demirci’de bulunan kuvvetlerimiz, Demirci’nin doğusuna daha uygun bir mevziye çekildi. Düşman, bu mevzie çekilmiş olan kuvvetlerimizi takip etti ve yeniden taarruza başladı. Cepheden ve yanlardan olmak üzere, özellikle cephenin sol yanına şiddetli taarruzlarını yöneltiyordu. Bu taarruzlar 6 Ağustos’ta bertaraf edildi ve uzaklaştırıldı. Fakat düşman gerçekten önemli kuvvetler almıştı. Gerek savaşta esir edilen Yunanlılardan ve gerek çevre halkından alınan bilgilerden sonra anlaşıldı ki, burada kayıtsız faaliyette bulunan düşman kuvvetleri, numaralarıyla belli olmak üzere, bir tümene varmış oluyordu. 31’inci, 32’inci, 33’üncü Yunan piyade alayları ve ona göre topçu ve süvari kuvvetleri burada savaşıyorlardı. Bu kuvvetler tekrar 14 Ağustos’ta daha şiddetli bir şekilde Ethem Bey kuvvetlerine taarruz etti. Muharebe Ağustos’un 14-15’inci günleri devam etti. 15 Ağustos günü bu taarruzu yapan düşman kuvvetleri fazla sarsılarak ve mağlûp edilerek atılmıştı. Bu düşman kuvvetleri taarruzdan vazgeçirtilmiştir. Bundan sonra 17-18 Ağustos gecesi Ethem Bey kuvvetleri gayet değerli kararlar verdi. Düşmana kendisini toplamaya vakit bırakmaksızın sabaha karşı baskın tarzında bir taarruz yaptı. Bu taarruz sonucunda bütün düşman kuvvetleri tamamen yenilerek ve bozguna uğrayarak Demirci’nin güneyine atılmıştır (şiddetli alkışlar).
Son aldığımız raporlara göre Demirci’ye dair haberler bundan ibarettir. Yani düşman kuvvetleri birçok çatışmalarda kısa mağlûbiyetlere uğramakla beraber sonuç olarak uzunca bir darbe ile Demirci’nin güneyine atılmış bulunuyordu. Ve doğal olarak şu an bile karşı karşıyalar ve belki de savaşıyorlardır.
Hâcim Muhittin Bey (Karesi)- Demirci’nin ne kadar güneyine atıldı Sayın Paşam.
Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Beş kilometre güneyine atılmıştır. Bu arzettiğim cephe, bilirsiniz, Batı cephesinin merkez bölgesidir. Bunun kuzeyinde, Ertuğrul bölgesi ve güneyinde Uşak bölgesi vardır. Bu iki bölgede söylemeye değer bir olay yoktur. Kuzey cephesinin kuzeyine rastlayan İzmit bölgesinde bazı ufak tefek faaliyetler vardır. Bu faaliyetler bugün bizim lehimizde devam etmektedir.
Cemil Bey (Kütahya)- Paşam Sındırgı hakkında bilgi verir misiniz?
Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Sındırgı hakkında mı?
Cemil Bey (Kütahya)- Evet Simav çevresinde bir yer.
Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Efendim, bizim kuvvetlerimiz, arzettiğim gibi, Demirci’de, Demirci’nin güneyindedir. O halde Sındırgı’da bir şey yoktur.
Müfit Efendi (Kırşehir)- Kandıra’nın geri alınması hakkındaki mesele nasıldır?
Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Oraya, şimdi arzettiğim İzmit cephesine, Yunanlılarla, İngilizler ortaklaşa girmişlerdi. Sonra karşı taarruzlar yapıldı. Şile yönüne çekilmeye mecbur edildiklerini vaktiyle arz etmiştim.
Oradaki kuvvetlerimiz Yunanlıları takibetmek üzere faaliyete geçti. Böyle ufak tefek birtakım çarpışma ve temaslar olmaktadır. Diğer taraftan da (Düzce, Hendek) âsilerinin ufak tefek faaliyetleri vardır. Özellikle Adapazarı ve Geyve çevresinde faaliyetleri tamamen düşmanla ortaklaşa cereyan ediyor. Bundan dolayı bir taraftan onlar da kontrol altına alınmakta ve uzaklaştırılmaktadır ve olaylar genel şekilde lehimize olmaktadır.
Hamdi Namık Bey (İzmit)- Geyve, buyurduğunuz, esas Geyve midir?
Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Geyve’nin kuzeydoğusunda ufak tefek, beş kişilik, on kişilik kuvvetlerle çatışmalar ortaya çıkmaktadır. Bu böyle efendim.
Şimdi Antep hakkında da bilgi vereyim. Gerçekten Antep’ten bazı milletvekili arkadaşlarımıza ayrıntılı telgrafnameler geldiği ve bu telgrafnamelerin mahiyetine göre oradaki durumu biraz acıklı gösterdiklerini biliyorum. Bu nedenle Yasin Beyefendi’nin açıklama istemiş olmalarından dolayı özellikle teşekkür ederim. Buradaki durumu anlatabilmek için izin verirseniz daha önceki aşamalardan başlayacağım. 3 Ağustostan bugüne kadar olan olayları arz edeceğim. 3 Ağustostan önce Fransızlar, Fırat’ın doğusunda bulunan bütün kuvvetlerini Fırat’ın batısına geçirmek suretiyle o bölgeyi tamamen boşaltmış bulunuyorlardı. 3 Ağustos durumu tamamen şöyle idi: Fransız kuvvetleri, Cerablus’un güneybatısında ve demiryolu üzerinde bulunan Akçakoyunlu’da toplanmış bulunuyor ve düşmanlarla çarpışmayı korumak suretiyle, Cerablus Köprüsü’nü geçip ilerleyen, bize bağlı bazı ufak müfrezeler de Akçakoyunlu karşısında düşmanla karşı karşıya temas hâlinde bulunuyorlardı. Bu tarihte Antep’te (400) kişiden ibaret olmak üzere bir Fransız kuvveti vardı ki bu Fransız kuvveti oradaki kolejle, kolej yakınında bulunan mahallelerde kapanmış bir halde bulunuyorlardı. Gerek şehir yakınında ve gerekse şehir kenarında bizim bazı kuvvetlerimiz var idi. Fransızlar 3 Ağustosta Halep’ten ve Kilis’ten, her biri yaklaşık birer tabur olmak üzere, yeniden birtakım kuvvetler çektiler ve bu kuvvetlerle 3-4 Ağustos’ta gece yarısından itibaren doğu yönünde, karşılarında bulunan zayıf müfrezemize taarruz ettiler. Müfrezemiz Fransızların bu taarruzu karşısında ciddî bir savaşı kabul etmeksizin, düşmanı durdurmaya ve düşmanın harekâtını geciktirmeye çalışarak çekildi ve 4 Ağustos günü akşamına kadar düşman Cerablus’u işgal etti ve bizim müfrezemiz de Cerablus’dan Fırat’ın karşısına, doğu tarafına geçti. Biz düşmanın öyle doğuya doğru giden bu hareketini şöyle yorumlamıştık: Fransızlar kabul ettikleri uzlaşma hükümlerine göre Urfa’yı ve Mardin’i işgal etmek üzere doğuya yürüyorlar. Bunun için, Cerablus’da Birecik’de, Telahmer’de var olabilen bütün geçiş noktalarını ve köyleri yok etmek ve tahribetmek ve Fırat’ı savunmak ve Cerablus’dan Mardin’e kadar olan demiryolu hattını tamamen tahribetmek için Elcezire Cephesi Ordu Komutanlığı’na, Genel Kurmayca gerekli emir verildi. Hemen o gün Cerablus Köprüsü tarafımızdan tahrip edildi ve var olan geçiş noktası yok edildi.
Hacı Hayali Efendi (Urfa)- Tamamen mi Paşa, yoksa kısmen mi?
Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Mümkün olabildiği kadar. Bilirsiniz, Cerablus köprüsü son derece sağlamdır. Kısmen olsa gerek, derecesi bence bilinmemektedir. Fransızlar bu şekilde bu durum ve faaliyet karşısında doğuya yürümekten vazgeçerek, Antep çevresinde kendi aleyhlerine yapılmakta olan ufak tefek girişimlerden de etkilendiler. Çünkü Antep’teki millî kuvvetlerimiz, gerçekten bir taraftan Akçakoyunlu yönündeki Fransız kuvvetlerine, diğer taraftan da Akçakoyunlu’daki Fransız kuvvetlerine karşı Halep ve Kilis arasında ulaşımlarını kesecek şekilde müfrezeler göndermişlerdi. Bundan dolayı, bu hareket karşısında Fransızlar Cerablus’ta bile durmaksızın hemen 5 Ağustos günü batıya yürüdüler ve Cerablus’tan 25 kilometre kadar batıda bir yerde 5/6 Ağustos gecesini geçirdiler ve 6 Ağustos’ta bile yine yürüyüşlerine devam ettiler ve o gün akşam Akçakoyunlu’ya geldiler. Bizim Cerablus doğusuna geçmiş bulunan müfrezelerimiz, tekrar batıya geçerek Cerablus istasyonunu ele geçirdi. Diğer taraftan Antep yakınında bulunan millî kuvvetlerimiz de orada bulunan Fransız kuvvetlerini sıkıştırmaya başladı. Fransızlar 7 Ağustos günü, yaklaşık 2 piyade alayı, bir süvari alayı ve iki top bataryasından ibaret bir kuvvetle Antep genel yönünde olmak üzere Karacaviran’a doğru bir yürüyüş yaptılar ve akşama kadar Karacaviran’ı işgal ettiler. Hatta Karacaviran’ın kuzeybatısında bulunan Kızıldağ’a kadar ilerlediler ve burada kaldılar. 9 Ağustos günü önemli bir kuvvet olduğu tahmin edilen bir Fransız kuvveti, Antep yönüne yürüdü ve orada Tüzülsuyu vardı, o suyu geçti ve Antep’in güneyine kadar ulaştı. Bu Fransız hareketine karşı Antep’teki millî kuvvetlerimizin de bir kısmı Antep’in güneyine geçerek orada uygun bir yer aldılar. Fransızlar 10 Ağustos günü bu yere taarruz ettiler. Özellikle, yerin sağ yanına yaptıkları baskı sonucunda, oradaki kuvvetlerimiz ,Sacursuyu doğusuna geçmeye mecbur oldular. Bunun sonucunda Fransızlar, Antep’in güney sırtlarına hâkim oldular ve şehre girerek oradaki kuvvetleriyle birleşmiş oldular. İleri kuvvetlerini de Sacur nehrinin kuzey doğusuna geçirdiler. 10 Ağustos’ta çekilen kuvvetlerimizin bir kısmı şehri savunmak üzere şehrin içine girdi. Diğer bir kısmı da şehrin kenarındaki tepelere çekildi. Fransızlar 11 Ağustosta taarruzlarına devam ile Antep’in kuzeyinde Beylerbeyi yönünde yürüdüler. Orada Dülükbaba tepesi vardır. Orada bulunan kuvvetlerimizle savaşarak orasını da işgal ettiler ki, bu tepe haritaya göre ve işittiğimize göre Antep üzerinde hâkim olacak değerli bir mevkidir.
Şahin Efendi (Antep)- Evet çok önemli bir tepedir.
Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Bu olaylar meydana gelirken doğal olarak diğer taraftan Fransız kuvvetlerine karşılık olacak kuvvetlerimizin Antep’te toplanması için gerekli önlemlere yönelinmiştir. Biliyorsunuz ki; bizim Islahiye’de, Kilis’de, Pazarcık’da, Maraş’da, Birecik’de ve Nizip’de kuvvetlerimiz vardı ve Fırat’ın doğusunda bile kuvvetlerimiz vardı. Bundan dolayı Fransızlar için bu saydığım yerlerden gereği kadar kuvvetin mümkün olan hızla toplanması, ilgililere emredilmişti. Gerçekten 12 Ağustos günü bu yerlerden hareket eden kuvvetlerimiz, Antep’in kuzeyinde Suboğazı yakınında toplandı ve toplanmasının ardından Antep’in kuzey cephesine yöneltmek üzere, Beylerbeyi’nin kuzey doğusundan karşı taarruza geçildi. Fransızlara karşı 12 Ağustosta başlayan bu taarruz Ağustosun on ikinci ve on dördüncü günleri devam etti. Ağustosun onbeşinci günü Antep’in kuzey cephesinden bazı önemli noktalar ele geçirildi. Örneğin, Hacıbaba denilen yer, sonra Rumevlek’in sırtları gibi, ki bunların ele geçirilmesi üzerine uzakta Dülükbaba tepesinde kalmış olan Fransızlar kendiliklerinden orayı terke ve geri çekilmeye mecbur oldu ve bir taraftan da şehir içinde bulunan savaşanlarla temas ortaya çıktı ve onlara cephane ve diğer şekillerde yardım imkânına da ulaşmak mümkün oldu. 16/17 Ağustos günü kuvvetlerimiz aralıksız taarruzlarına devam ettiler. Nihayet 18 Ağustos günü ki, bundan iki gün önce en son ve kesin taarruzlarını yaptılar. Yalnız 12 Ağustostan 18 Ağustosa kadar geçen yaklaşık bir haftalık süre zarfında Antep halkı büyük acılara ve takiplere uğradı. Fransız kuvvetleri komutanı halka hitaben gönderdiği bir beyannamede, “Barış antlaşması gereğince buraları Suriye’ye ait sayarak Fransız mandasına teslim edilmiştir. Burası da Suriye bölgesine girer. İki saat zarfında teslim olmadığınız takdirde bütün şehri toplarımızla yakacağız ve hepinizi öldüreceğiz” dediler. Oradaki halk bu öneri üzerine toplandılar. Sonuç olarak, “Antep yanar ve bütün Antep halkı bu yangının içinde ölür, fakat düşmana teslim olmaz” dediler (şiddetli ve sürekli alkışlar). İşte İslâmiyete ve ırkımıza yakışan bu kahramanlığı gösterdiler. Bu kahramanlığı bozmak isteyen birkaç kişiyi de hemen yok ettiler (gülmeler). Düşmana karşı kutsal saydıklarını savunmalarına devam ettiler. Bunun sonucu olarak; 18 Ağustos günü öğleden sonra saat ikide, düşmanın kuşatma hattında doğu cephesinde bulunan kuvvetleri tamamen mağlûp edildi ve bozguna uğrayarak parçalandı ve kuvvetlerimiz Antep’in içerisine girdi. Düşman kuvvetlerinin bir kısmı da bozgun bir şekilde çekiliyorlardı. Bizim de kuvvetlerimiz, özellikle süvari kuvvetlerimiz bu geri çekilen düşmanı takibediyordu. Bundan dolayı Antep’in en son bildiğimiz durumu bundan ibarettir.
Yasin Bey (Antep)- Sayın Paşam, bu kadar savaşların devamı sırasında Antep halkının, göç, kelimesini kesinlikle ağızlarına bile almadıklarının söylenmesini çok rica ederim.
Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Gerçekten Efendiler, Antep bölgesinde bulunan dindaşlarımız, istiklâl mücadelesine başladığımızdan beri, Yasin Bey kardeşimizin de ifade ettikleri gibi, hiçbir zaman, hiçbir neden ve şekilde göçten söz etmemişlerdir. Antep’teki kahraman dindaşlarımızın daima söz ettikleri bir şey var ise o da; memleketlerini düşman ayakları altında bırakmamak ve memleketlerine tecavüz cüretini gösteren düşmanı, kendi kuvvetlerine dayanarak, daima yok etmek ve yenmek ve sürmektir (şiddetli alkışlar). Antep ve yöre halkının vatan savunmasında, şeref, namus ve istiklâl savunmasında gösterdikleri hareket tavrı gerçekten övgüye değerdir ve gerekeni yapmaya değerdir.
Hacı Hayali Efendi (Urfa)- Efendim, cepheyi yaran özellikle Birecik ve Nizip Millî Kuvvetleridir ki bunlardan da bahsedilmesini rica ederim. Millî Kuvvetler Komutanı’nın bu konuda bir telgrafı vardır.
Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Efendim, oraya, arzettiğim gibi Birecik Millî Kuvvetleri geldi, Nizip Millî Kuvvetleri geldi ve Cerablus’taki düzenli kuvvetler de geldi. Elcezire cephesi Komutanlığı’ndan düzenli kuvvetler de gelmişti ki, piyade ve süvariden ve topçudan ibaret idi ve bu hareketi uygulayan, Millî Kuvvetler ile düzenli kuvvetler de beraberdir. Urfa bölgesi Millî Kuvvetler Komutanı Pehlivanzade’den bana da bir telgraf vardır. 18 Ağustos yazıyor. Orada “Allah’ın yardımı ile Birecik ve Nizip Millî Kuvvetlerinin şiddetli taarruzları sonucu olarak kahraman Millî Kuvvetlerimiz kasabaya girmiştir” diyor. Bu kişi orada bulunan Millî Kuvvetlerin komutanlarından birisidir. Bunun gibi daha birçok kahraman komutanlarımız vardır. Orada bu Millî Kuvvetleri sevk ve idare eden Kolordu Komutanı Salâhattin Beydir.
Efendim, hazır bu ayrıntılara girişmiş iken doğudan da bir kelime ile söz edeyim. Doğuda Yüce Heyetiniz’e söylemeye değer yeni bir haber yoktur. İnşallah yakında memnun olabileceğiniz haberleri iletmeyi başarırız. Yalnız Doğu Cephesi Ordu Komutanlığı tarafından Genelkurmay Başkanlığı’na çekilmiş bir telgrafname vardır ki; bunu Yüce Heyetiniz’e arz edilmek üzere Başkanlık Makamı’na göndermişlerdir. Bunda Ermenilerden söz eden bazı bilgi olduğu için Kâtip Beye vereceğim, okusun efendim. Başka bir isteğiniz var mı efendim? (Hayır, hayır sesleri).
Sırrı Bey (İzmit)- Ethem Bey, bizim sıkıntılı bir zamanımızda yetişerek bize pek rahat günler yaşattı. Onun böyle hasta olduğunu işittiğimiz zaman üzüntülü olduğumuzun Meclis adına Ethem Bey kardeşimize bir üzüntü mektubu ile bildirilmesini öneriyorum. (uygun, uygun sesleri).
Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Efendim, Ethem Bey kardeşimizin rahatsızlığından dolayı gerçekten ben de o üzüntüyü şahsen kendimde duydum ve Başkanlık Makamından kendilerine zaten bildirmiştim. Bununla beraber; Genel Kurul adına da uygun bulur iseniz tekrar kardeşi aracılığıyla yazarız (hay hay sesleri).
JesT

Üyelik tarihi
05 Aralık 2016
Mesajlar
2.602
Seslenildi
157 Mesaj
Etiketlendi
30 Konu
Ruh Hali

Batı Cephesinde Demirci ve Çevresindeki Harp Hareketleriyle Düzce ve Gaziantep Cepheleri Hakkında
03 Mayıs 2017
- Paylaş
- Share this post on
Digg
Del.icio.us
Technorati
Twitter