HALK “ENTEL” DEN FARKLI DEĞİL...

Konuşan: Ayça Atikoğlu
Milliyet, 11 Mart 1992



"Mış gibi"ler "yapmak değil, olmak" peşindeler. "Sen beni öv, ben seni öveyim, biz birbirimizi övelim" grupları, hemen her alanda "tezgahlar ve tezgahtarlar." Bunlar hep konuşuluyordu, şimdi siz yazdınız. Gerçekten insanların siz dediniz diye kendilerine çeki düzen vereceğini mi düşünüyorsunuz, yoksa sadece içinizi mi döküyorsunuz?

Sadece uyarıyorum. Akranlarımı uyarıyorum. OR'da olan akranlarıma içine düştüğümüz ahlaki kaosun nedenlerine, bu kaostan nasıl çıkabileceğimize ilişkin düşüncelerimi iletmek istiyorum. Türkiye entelijansiyasını yavşaklıktan uzak, ataletten kurtulmuş yeni bir kamuoyu kurmamızı hayati gerekliliği konusunda ikna etmek istiyorum.



Bazılarını tavırlarıyla, bazılarını yapıtlarıyla hedef aldığınız aydınlar Andy Warhol'un ünlü deyişindeki '15 dakikalık şöhretler' mi salt? Sizce onlardan kalıcı ve doğru bir şey kalmayacak mı?

Andy Warhol'un yapıtlarını bu sorunuza cevap verecek düzeyde tanımıyorum. Ama şunu söyleyebilirim: Türkiye korkunç bir yalan yaşıyor. Bu o kadar büyük bir yalan ve bu yalanı aydınından en basit köylüsüne kadar, o kadar çok insan paylaşıyor ki gerçek, bir sapığın mide bulandıran tehdidi ya da mahalle delisinın sayıklamaları gibi algılanır oldu. Hiç birimizin işine gelmiyor. Bu bağlamda hayır. Türkiye'nin Büyük Yalan'ı prim topladıkça, kalıcı ve doğru olan marjinalleşmeye mahkumdur. Bu şartlarda ancak sıradan ve popülist olan yüceltilecektir.

Tavrınızı halk arasında yaygın olan 'entel' nefretinden ayıran ne?

"Halk" dediğiniz "entel"den farklı değil. Ya da dilerseniz, "entel" halkın ta kendisi. Bir mahalle muhtarı, ya da belediye başkanı, ya da sıradan bir devlet memuru en az Türk enteli kadar yabancılaşmıştır. Enteller "miş" gibi yapıyorlar da örneğin köylüler yapmıyorlar mı? Türkiye'nin ölümcül patolojisi, içimize sinmiş iki yüzlülüğümüz değil mi? Ben entellerle değil, entelektüellerle dayanışmak istiyorum. Çünkü biliyorum ki bir medeniyet i kuran ve yeşerten, o medeniyetin entelijansiyasıdır: Politikacıları değil, bürokrasisi değil, köylüleri değil.

1970'1erden, 2000'lere doğru yıllar arasındakileri hedef alıyorsunuz. Öncesini nasıl buluyorsunuz? Sonrasına dair öngörüleriniz neler? Genel sona doğru Türk medya ve "intelicensia"nın hızlandırıcı bir rol oynadığını düşünüyorsunuz: Cehennem yaklaşıyor mu?

Bakın, bu ülkede "Büyük Yalan" 19. yüzyıl Jön Türk'ü, kendisiyle "halk" dediği birileri arasına bir çizgi çizdiği, "halk"ı, "ıslah edilecek yerliler" şeklinde takdim edecek kadar ecnebileştiğinden beri katlanarak gürbüzleşti. Anadolu'nun altını üstüne tercih ettiğimizden beri gürbüzleşti. Atatürk, Türkiye radyolarında Türk musikisini yasakladığından; İnönü, üstleri yırtık-pırtık diye köylüleri Ankara Bulvarı'na sokmadığından; Menderes asıldığından; Gezmiş asıldığından; Said Nursi'nin mezarı söküldüğünden; Yeniköy yalılarını topa tutmaya niyetli devrimcilerimizin Ataköy'e yerleşmelerinden ve holding patronları olmalarından beri gürbüzleşti. Hangi 30 yıl Ayça hanım? Biz, ilericilik adına Nizam-ı Cedid'in başına Yunan fesini giydirip sonra da yine ilericilik adına fesi yasaklamış bir ülkenin torunlarıyız. Ve artık yolun sonuna yaklaşıyoruz.

Evet: Sorumsuz medya ve "indettijensiya-MIŞ" gibi yapan ve aslında düzenin öz-uzman aydınları (Gramsci) olan enteller cehenneme bir an önce kavuşmamızı hızlandıran eylemlerini büyük bir umursamazlık içinde sürdürüyorlar. Şunu da söyleyeyim: "Hayır" diyen bir entelijansiyanın karşısında ne politikacı, ne de bürokrat durabilir.