Hermann Hesse, 1877 Almanya doğumlu İsviçreli yazar ve ressamdır. 20. Yüzyıl boyunca yaptığı çoğu çalışmayla adını dünyaya duyurmayı başarmıştır. Hesse on iki yaşındayken okuduğu Friedrich Hölderlin’e ait olan Die Nact şiirinden çok etkilenir, büyülendiğini söyler ve on altı yaşında şair ya da hiçbir şey olmak dışında başka bir şey olamayacağına karar verir. Oysa kendisi ne şair ne hiçbir şey değil, fazla fazla Hermann Hesse olmuştur.
Yazar ilk şiirlerini yirmi beş yaşındayken yazmıştır. Daha sonra ise serbest yazarlığa başlamış ve yazdığı romanlar, öyküler, denemeler ve şiirlerle tüm dünyada 100 milyonu aşkın okura ulaşmıştır.
Yazarın çocukluk hikayesi epey ilginç ve hazindir. Özellikle şiirlerine yansıyan hüznünün ve dünya sancısının sebebinin bu olduğu söylenir. Annesi Maria Hesse günlüklerinde, henüz dört yaşındayken kendi ailesi tarafından iradesinin nasıl kırıldığını anlatmış, oğlu dört yaşına geldiğinde ise kendisi oğlunun inadına karşı savaş açmıştır. Hatta bu inadın kırılması için onu on beş yaşına geldiğinde zeka geriliği ve epileptiklerin bulunduğu bir sanatoryuma göndermiştir. Hermann Hesse, bu klinikten anne ve babasına yazdığı mektupta ‘’Bir insan değil de, pietist (dindar) olsaydı onu anlayacaklarını umabileceğini’’ yazmıştır. Bu mektup üzerine ancak bir düzelme gösterirse sanatoryumdan çıkabileceğini bildirmiş ve Hesse de nasıl yaptıysa bir şekilde ‘kendisini düzelterek’ klinikten çıkabilmiştir. Anne ve babasının beklentilerine cevap verememiş olmasının yarattığı suçluluk duygusuyla, anne babasının hayatını katlanılmaz hale getirdiğini düşünmeye başlamış ve hatta bazı şiirlerinde yaşadığı sorunlu çocukluk ve gençliğe rağmen anne ve babasını yücelten ifadeler kullanmıştır.
Hesse, aslında inanılmaz yetenekli bir çocuk. Yazıyor, çiziyor, resim yapıyor… Hatta anne ve babası bu yeteneklerinden dolayı kendisine katlanamıyor. Annesinin günlüğündeki ifadeler adeta bunu kanıtlar nitelikte:
“Terbiye etmekte çok zorlandığımız ve bizi çok üzen Hermann’cığım neyse ki bir süredir oldukça düzeldi. 21 Ocak’tan 5 Haziran’a kadar erkek çocuk yurdunda kaldı. Sadece pazar günlerini bizimle birlikte geçirdi. Orada uslu durmuş; fakat eve solgun, zayıflamış ve oldukça da ezik bir halde döndü. Şimdi çok daha kolay idare ediliyor” (1884)
Annesi, Hermann’ın eve daha solgun, zayıf ve ezik dönmesine üzülmekten ziyade bu sayede kolay idare edilebileceği için seviniyor. ‘Bu nasıl bir annelik?’ demeden bir de babasının günlüğüne bakalım:
“Çocuk yurdunda bir erdemlilik örneği olan Hermann’dan artık eser kalmadı. Etrafa küçük düşeceğimizi bildiğim halde onu bir ıslahhaneye veya başka bir ailenin yanına vermeyi ciddi olarak düşünüyorum. Biz onun için fazla asabi, fazla zayıfız; evimizin düzeni de yeterince disiplinli ve kurallı değil. Bakıyorum ki her şeye yeteneği var. Ay’ı ve bulutları izliyor, armonikasında doğaçlamalarla melodiler yaratıyor, kurşun kalem ve mürekkeple son derece güzel resimler çiziyor, canı isterse adamakıllı şarkı söylüyor ve küçük şiirler uydurmaktan da geri kalmıyor.” (1883)
Babasının günlüğünde bahsettiği Hermann, o zamanlar altı yaşında ve babası uydurduğunu düşündüğü şiiirlerini küçümsüyor. Yazar, annesi ve babası tarafından sürekli bu şekilde aşağılanıyor. Fakat bunlara rağmen Hermann Hesse’nin, anne ve babasını yücelten yazılar yazdığını göz önünde bulundurursak çocukluğunu ve bilinçaltını hiçbir zaman deşmediğini anlayabiliriz. Fakat bu bilinçaltı, onun hayatı boyunca bunalımlı bir yaşam geçirmesine de sebep olmuştur.

’’Her çağrısında yaşamın hazır olmalı yürek
Yeniden başlamaya eskiyi bırakıp gerilerde,
Kucak açmalı yeni ilişkilere, yeni bağlara
Yaslara bürünmeden, cesaretle ve gözü pek.
Her yeni başlangıçta bir büyü saklı yatar,
Tutar elimizden, kol kanat gerer yaşamamıza’’
Hesse, aslında her insana doğuştan hitap edebilecek, her insanın doğuştan arkadaşı olabilecek bir yazardır. Size doğruyu öğütlemek gibi bir amacı yoktur. Asıl amacı sizin yaşadığınız acıların, çektiğiniz sıkıntıların ne işe yarayacağını, o kötü etkiyi nasıl başka bir etkiye çevireceğinizi gösterir. Ne olduğunu bile anlayamadığınız acının iskeletini çıkarır size. Hem de bunu kademe kademe, etkileyici bir üslupla yapar.
Şiirleri kadar romanları da derin bir felsefeye dayanır. Hesse romanlarında zaman, dünya ve insan çevresinde gelişen tüm kurumları inceler ve bunlardan çıkardığı anlamları korkusuzca okuyucunun yüzüne vurur.
’’Her zaman böyle oldu, her zaman da böyle olacak. zaman ve dünya, para ve güç, küçük ve sığ insanların elinde bulunacak her zaman, asıl insanların elinde ise hiçbir şey. yalnızca ölüm.”(Bozkır Kurdu)
“Bir kimse arıyorsa, gözü aradığı şeyden başkasını görmez çokluk, bir türlü bulmayı beceremez, dışarıdan hiçbir şeyi alıp kendi içine aktaramaz, çünkü aklı fikri aradığı şeydedir hep, çünkü bir amacı vardır, çünkü bu amacın büyüsüne kapılmıştır. Aramak, bir amacı olmak demektir. Bulmaksa özgür olmak, dışa açık bulunmak, hiçbir amacı olmamak.” (Siddhartha)
’’Üşümeler, aç kalmalar ve yolunu kaybetmelerle geçen gündüz ve geceler gerilerde kalmış, neredeyse unutulmuştu hepsi; ama unutulmuş değildi gerçekte, yalnızca atlatılmış, yalnızca geçmişe karışmıştı, o kadar. Ama bir şey kalmıştı geride, dile getirilemeyecek bir şey, tüyler ürpertici, beri yandan değerli bir şey, derinlere gömülmüş, ama hiç unutulmayacak bir şey, bir yaşantı, dilde bir tat, kalbi saran bir halka.” (Narziss Und Goldmund)
“Ne denli koyu bir geceyle sarılıyız! ne çok acı ve zor yoldan geçiyoruz! Ruhumuz yerin dibindeki dehlizlerde nasıl da yolunu bulmaya çalışıyor! Sonsuz acılar içindeki kahraman, ölümsüz Odysseus! Buna karşın yürüyoruz, hep yürüyoruz; belimiz bükülüyor, bata çıka yürüyor, pislikten boğularak yüzüyor, kötülük dolu kaygan kayalara tırmanıyoruz. Ağlıyoruz, umarsızlığa kapılıyoruz, korkuyla haykırıyor, acıyla uluyoruz. Yine de durmuyor, yürüyor, acı çekiyor, dişimizi tırnağımıza takarak yolumuzda ilerlemeye çabalıyoruz.” (Masallar)
Birinci Dünya Savaşı zamanlarında yurttaşları savaşıp ölürken kendisinin sıcak yuvasında şömine karşısında oturuyor olması, Hesse’yi vicdanen rahatsız etmiş ve savaşa gitmek üzere askeri şubeye yazılmasına sebep olmuştur. Ancak kendisini yıllar önce de askerlikten muaf eden göz rahatsızlığı burada da savaşa gitmesine engel olmuştur. Daha sonraki dönemlerde ise Hesse, savaş karşıtı haline gelmiştir.
1962 yılına kadar yazmaya devam eden Hesse, sağlık sorunlarının farkına varamamıştır. Kan kanserinden dolayı uykudayken beyin kanaması geçirerek hayata veda etmiştir.
İçinde bulunduğumuz ve kaybolmaya meyilli olduğumuz bu nihilist çağda daha iyi bir insan olmak adına Hesse’yi okumak ve söylediklerine epey kulak vermek gerekiyor.
“Her insanın kendi kendisinden çok şey beklemesini anlıyor ve onaylıyorum. Ama aynı şeyi başkalarından da beklemesini ve yaşamını iyi uğrunda sürdüren bir “savaşa” dönüştürmesini anlayışla karşıladığımı ve onayladığımı söyleyemem; çünkü savaş, eylem ve muhalefet en küçük bir değer taşımıyor gözümde. Dünyayı değiştirmeye yönelik her istemin savaşa ve şiddete yol açacağını bildiğimi sanıyorum. Dolayısıyla, şu ya da bu muhalefet cephesine katılmam olanaksızdır; çünkü bunun doğuracağı sonuçları uygun görmüyor, yeryüzündeki haksızlık ve kötülüğü ortadan kaldırabileceğine inanmıyorum.
Değiştirebileceğimiz ve değiştirmemiz gereken şey bizleriz, biz kendimiziz, bizim sabırsızlığımız, manevi alandaki bencilliğimiz, incinip kırılmalarımız sevgi ve hoşgörü noksanlığıdır. Bunun dışında dünyayı değiştirmeye yönelik her görüş, en iyi niyetlerle de yola çıkıyor olsa yararsızdır bence. “
Hermann Hesse -İnanç da Sevgi de Aklın Yolunu İzlemez-