Modanın da tıpkı hayat gibi bin bir türlü hali var. Feminen hali, erkeksi hali, muhafazakâr hali, eğlenceli hali… Ne olursa olsun moda dediğiniz şey, insanları durak olarak kullanan kocaman bir otobüs! Sürekli hareket halinde, sürekli bir aksiyon var. E haliyle kimi zaman bu hengâmenin içinde kaybolup giderken, başı gardırobu dağıtıyoruz!

İyi giyinmek, modaya uygun giyinmek demek değildir, ilk olarak gelin bu konuda bir anlaşalım. Yani koskoca Coco Chanel sanıyor musunuz ki, “En Şık Giyinen Kadın” ünvanını o zamanların modasına uymasıyla kazandı? Hayır! O, kendi modasını kendi yarattı!

Evet, pratikte bir Coco Chanel olamayız belki ama nasıl giyinmemiz gerektiğine karar vermek için bir adım atabiliriz. Çok okunan, çok yazılan moda köşelerindeki karışık “Bu gömleğin altına şu giyilmez, bunun üstüne bu takılmaz!” kalıplı cümleleri, “Düğüne mi gidiyoruz canım bu ne şıkır şıkır!” gibi konuşan kankalarınızı önce bir çöpe atın! Atın atın, ben beklerim…

Ülkece modaya bakış açımızın “Bağcılarda oturanla Nişantaşı’nda oturan insanın moda anlayışı ve giyim tarzı bir olabilir mi?” noktasında olduğunu varsayarsak eğer, size kalkıp ünlü tasarımcıların tasarımlarını anlatacağımı düşünmüyorsunuz herhalde! Tasarımları takip edip alan kesim zaten moda köşelerini dolaşmıyor, hazır geliyor, hazır tüketiyor. Yazıları okuyup bir şeyler öğrenmek isteyen senin benim gibi kesim de, o moda köşelerini açıp aval aval bakıyor, hayallere dalıyor.

Şimdi silkelenin ve kendinize gelin kızlar! Buradan her hafta adım adım kendi stilinizi yaratacağız ve bu dünyaya küçük küçük Coco Chanel’ler salacağız. Hazır mıyız?



Önce vücudunuzu tanıyın!

Bacak boyunuz kısaysa, sizin bundan sonraki hayatınızda düşük bel pantolon veya etek giyme ihtimaliniz, kırmızı kar yağma ihtimaliyle eşit olmalı.

Bacak boyunuz uzunsa, sizin de üst bölgenizi orantılı şekilde giydirmeniz gerekmekte.

Şimdi burada biz bizeyiz, itiraf edelim ki hiç birimiz bir Victoria’s Secret meleği fiziğinde değiliz. Ha içimiz güzel, hem de master degree! Orası ayrı…

Bütün yapmamız gereken, orantısal giyinmek ve doğru parçaları bulmak! Hepsi bu.

2016’nın son günlerinde de, 2017’nin ilk aylarında da vazgeçmemeniz gereken bazı ipuçları var. Bu sezon karanlığın, gizemin, büyünün değil; gerçekliğin, dışa dönüklüğün ve sıcaklığın sezonu. Siyah kabanlarınızı bir kenara kaldırın, ince boyun şallarınıza elveda diyin.

Nehir mavileri, su yeşilleri, sarının tonları, griler ve bordo-kahveler sizi 3-4 ay idare edecek renkler. Alacağınız kıyafetleri bu renklerde seçin.

Büyük ve kaba omuz şallarınızı çekmecelerden çıkarın ve onu babaanneniz gibi omzunuza değil, artık boynunuza dolayıverin. Üstelik sadece size söylüyorum, önümüzdeki yaz da büyük formlu şalları çok sık göreceğiz. Benden demesi!

Ayakkabı konusuna gelirsek de eğer, tayt + ugg kombinlerinin artık ne kadar bayağı geldiğinin hepimiz farkındayız değil mi? Güzel, o zaman bu sıralar tayt giymiyoruz, taytlı kombinler yapmıyoruz. Onun yerine çorap formlu çizmelerden bir adet edinmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.

Yukarıda da dediğim gibi, moda; o an ne giymeniz gerektiğini size gösterip, geçip giden bir otobüs gibidir. Ama sizin bir tarzınızın olması, otobüs önünüzde durduğunda, modanın size gösterdiği şeyleri kendinize uydurma yetisidir. Saçınızı toplamayı sevmiyor musunuz? Sevin. Arada sevmediğiniz şeyleri yapın. Arkadaşınızla büyük bir alışveriş merkezine mi gideceksiniz. Giyin topuklu ayakkabılarınızı. Topuklu ayakkabılar sadece özel gün ayakkabısı değildir. Salaş tarz size göre değil mi? En azından bir deneyin. O tarz size uygun olmasa bile, içinden ilham alıp kendi tarzınızı katacağınız bir şey mutlaka olacaktır.

İlk başlarda ne giyeceğinizi bilemediğiniz anlar olacak. O zamanlarda ZARA, MANGO, BERSHKA, PULL&BEAR gibi hızlı tüketim sektörünün moda devlerinin reyonlarında gezinin ve birkaç parça kıyafet edinin.

İlk altın adımızı attıktan sonra göreceksiniz ki, bu dünya aslında bir “tavır” dünyası. Özgüveniniz sizin en büyük ışıltınız.

Ve bu yıl da her kadına en çok yakışan tek şey “GÜLÜMSEMEK” unutmayın!