Turgut Reis Kitap Özeti Halikarnas Balıkçısı

Halikarnas Balıkçısı Turgut Reis Romanının Özeti

Turgut Reis Kitabının Geniş Özeti

Turgut Reis (Halikarnas Balıkçısı) Kitabının Konusu

Turgut Reis Kitabının İçeriği Cevat Şakir Kabaağaçlı

Cirbe Adasının zaptından sonra, Malta Gran Metri Jan Parizo do Lavalet, sıranın Malta Adasına geldiğini anladı. Zaten İstanbul tersanelerindeki hazırlıklardan haberi vardı. Eline geçen her şeyle Malta kalesini tahkim ediyordu. Aynı zamanda güvenini kazanmış olan Komandör Matürin Dolesko do Romegas'ı, Malta filosuyla korsanlığa çıkarıyordu.

Rodos zaptedildiği zaman şövalyeler, Türk gemilerine dokunmayacaklarına söz vermişlerdi. Oysa Malta gemileri ta Ege Denizine gelerek, İstanbul, Suriye, Mısır arasında gidip gelen silahsız ticaret gemilerine sataşıyorlardı. Bu hal Kanuniyi pek öfkelendirmişti.

Artık Malta Adası kızdırılmış bir arı yuvası gibi uğulduyordu. Başka başka ırklar, ulus ve dillerden olan şövalyeler, Malta'da toplanarak Malta'yı bir Babil Kulesine çevirmişlerdi.

Malta ve İstanbul hazırlıklarla uğraşırken, Cirbe Adasında tutsak edilen Don Juan de Kadorna'nın yerine Sicilya filosu komutanlığına atanan Komandör Kimaraens, Katanya başpapazını Napoli'ye götürmek üzere Messina'dan kalktı. Kimaraens bastardasına Sen Jan tarikatının bandırasını çekmiş bulunuyordu. Strumbuli (yanardağı) Adasının yanına gelince iki Türk kalitası gördü ve hücuma geçti.

Turgut Reis Cirbe işini bitirdikten sonra Malta'ya gidecek imdat kuvvetlerini yolda kesmek üzere bir bastarda, yedi kadırga ve iki kalita ile denize açıldı. Gemilerini Strumbuli Adasının arkasına gizleyerek iki kalitasını keşfe çıkardı. Bir iki gün sonra Sicilya filosu göründü. Sabahtan aksama kadar devam eden bir savaştan sonra filonun bir kısmı zaptedildi, bir kısmı da batırıldı. Geceleyin Strumbuli Yanardağı, denizin üzerinde kara kara sürüklenen gemi leşlerini aydınlatıyordu.

Malta için hazırlanan sefer kuvveti artık hazırdı. Kara kuvvetleri komutanı Mustafa Paşa, donanma komutanıysa Piyale Paşa idi. Donanmaya birçok top (bunların arasında külverinler ve şahidarpzenler asrın en modern silahlarıydı) ve otuz bin asker yükletildi. İlkbahar mevsiminde gemiler İstanbul'da Beşiktaş'ın önünde leva demir ettiler. Donanmaya, Beşiktaş'tan Yedikule'ye kadar Vezir Ali Paşa eşlik etti. Sefer komutanlarıyla görüştü. Yedikule'de donanmadan ayrıldıktan sonra Sadrazam Vezir Ali Paşa güvendiği bazı dostlarına Mustafa Paşayı kastederek "Bizim afyon tiryakisi bazı paşalar Malta kalesini helvadan yapılmış sanıp onu küppedek yutacaklarını sanıyorlar. Bunların hareketlerini, fikirlerini ve gidişlerini beğenmedim, doğrusu. Onlara söylenmedik söz bırakmadım, fakat anladım ki bunlara öğüt kâr etmez. Allah bu işin sonunu hayreylesin," dedi. Kanuni'nin uyarısı her işte Turgut Reise danışılması idi. Bu uyarı ise Mustafa Paşa'nın Turgut Reis'i kıskanması sonucunu veriyordu. Mustafa Paşanın düşüncesi, "Dur hele, ben Malta'yı kendim zaptedeyim de, Turgut murgut Reis'e ihtiyacım olmadığını görsünler," yolundaydı.

1565 yılı mayısının 18'inci gecesi Türk donanması Malta Adasının kuzeyinde Merse Sirokko (Keşişleme) limanına girdi. İki günde karaya yirmi bin kişi çıkarıldı. Turgut Reis yetişememişti. Mustafa ve Piyale Paşalar kuşatmanın hangi taraftan başlanması gerekeceğini görüştüler.

Piyale Paşa'nın, "Turgut Reis'in gelmesini bekleyelim. Burasını hepimizden iyi bilir. Zaten bize verilen emir de ona danışmaktır. Turgut Reis nerede ise yetişir," diye söylediği sözlere, kendi kafasını pek beğenmiş olan Mustafa Paşa dudak bükerek "Karada kale zaptetmek, öyle denizde hırsızlık etmeye benzemez," diye cevap veriyordu. İşte bundan dolayı Malta'nın can alacak yeri olan ve Burg denilen büyük kaleye hücum edeceğine Sent Elm kalesinin sarılma işine başlanıldı.

Haziranın ikinci günü sabahı Piyale Paşa'nın önceden vermiş olduğu emirler uyarınca bütün Türk filosu, büyük bir selam salvosuyla denizleri titretti.

Turgut Reis gelmişti! Onun dehâsı her işin can alacak yerini bir bakışta çakması idi. Turgut Reis Sent Elm'e hücumu uygun bulmadı. İlk önce Vitesvil, oradan da kasabaya girmek gerekti. Kasaba zaptedilince Sent Elm ve Sen Misel kalelerinin ikisi de teslim olmak zorunda kalırdı. "Fakat şimdi işe başlanılmış bulunuyor. Yanlışlığı düzeltmek için Sent Elm'in zaptından başka çare kalmıyor," dedi.

İlk hücuma başlandı. Yeniçeriler bir kaleye ve ölüme doğru gidiyorlarmış gibi değil, fakat analarının koynuna koşan çocuklar gibi saldırdılar. Kalenin önündeki yarım ay şeklindeki tabya zaptedildi. Turgut Reis oraya top tabya ettirdi. Kalenin duvarında küçük gedikler açıldı. Turgut Reis kadırgaların serenlerini getirterek ve serenlerin uçlarını hendeğin üzerinden sürdürerek duvardaki deliklere tıktırdı. Böylece bir köprü yapılmış oldu. Hücumlara devam edildi. Bu hücumlar çeşitli aralarla altı kez yenilendi. Artık Sent Elm kale değil, kaynayan bir savaş kazanı olmuştu. Çevresi gece gündüz karanlık dumanlarla sarılı idi.

Haziranın on sekizinci pazartesi günü sabahı idi. Turgut Reisle Mustafa Paşa, yeni açılmakta olan siperleri teftiş ediyorlardı. Sent Angelo kalesinden atılan bir gülle, kayalara çarptı ve parçalandı. Büyük bir taş parçası Turgut Reis'in başına rastladı. Dostlarının da, düşmanlarının da saygısını kazanmış olan seksen iki yaşındaki bu deniz oğlunun ak sakalları, başından akan kanlara belendi. Turgut Reis o anda kendisini kaybetti. Üç dört gün çadırında sayıkladı. Bazen kendisini bir deniz savaşını yönetiyor sanıyor, bazen de Sıralovaz'daki çocukluğunu hatırlıyordu. Yaralandığının dördüncü günü Sıralovazlı Turgutca, ruhunu teslim etti. Cenazesi, kendi malı olan beş kadırganın koruyuculuğunda Trablusgarp'a götürülüp gömüldü.

Görüşüne, özgürlüğüne, gururuna ağır gelen işleri kabul edemediğinden dolayı Kanuni Sultan Süleyman'a arkasını çeviren, pruvasını açık denizlere, dümenini yazgıya bırakarak engine fırlamış olan, İspanya, Malta, Cenova, Venedik gibi zamanın en güçlü kuvvetli savaş filolarına sahip olanları titretmiş olan Turgut Reis, şimdi Trablusgarp'ta yatmaktadır. Duyduğumuza göre İngilizler Trablusgarp'ı zaptettikleri zaman harap mezarını onartmışlar...

Turgut Reis

Cevat Şakir Kabaağaçlı