Çalgi Çesitleri




Çalgı Türleri - Çalgı Türleri Nelerdir - Çalgı Çeşitleri



VURMALI ÇALGILAR
Batı dillerinde genellikle “percussion” ailesi olarak adlandırılır.Dilimizde “vurma çalgılar” da denmektedir.
Vurmalılar ailesi, tarihin en eski çalgılarının önemli bir bölümünü içerir.Bu çalgıların en ilkelleri bile çağdaş orkestraların vurmalıları arasında yer almaktadır.Bunlar,müziğin yalnızca ritm, renk ve dinamik gücüne katgıda bulunmakla kalmazlar, aynı zamanda müziğin melodik
Ve armonik öğelerine de katgıda bulunurlar.
Vurmalı çalgılar iki ana dala ayrılır: Perdesi belirli olmayan ve tek ses verenler ile belirli sesleri perdeli olarak olarak çıkarabilenler.Birinci grupta trampet, dümbelek, davul, kastanyet, kaynana zırıltısı, kamçı vb. vardır.İkinci gruba girenler vibrafon, ksilofon, marimba vb.’dir.
Timpani ise akord edilebilme üstünlüğüyle davuldan ayrılır.Timpaniciler bu çalgının az ya da çok gerilebilen derileri üzerinde değişik sesler elde edebilirler.
Vurmalılarda birden fazla notanın olağan bir biçimde icra edilişi, Beethoven ile başlar.Aynı yıllarda, crescando ve decrescendo gibi özelliklerden esinlenerek timpani ve benzeri davulların sesini ayarlamak çabaları görülmüştür.Beethoven’den sonra timpaninin kullanılması, kendine özgü ve gelişkin bir sanat biçimine dönüşmüştür.
XIX. yüzyılın ortalarına doğru, orkestrasyon tekniğinde devrim sayılabilecek yenilikler gerçekleşmiştir.Vurmalıların kullanımı, bu devrimin önemli bir parçasıdır.
Berlioz, 1831’ de Fantastik Senfoni’ sinde dört timpaniyi birden kullanarak akor sesleri elde etmiştir.Berlioz, 1843’ de yazdığı orkestralama kitabında timpaninin çok yönlü tonal niteliklere sahip olduğunu vurgulamış ve bazı yapıtlarında bunu kanıtlamıştır.
XX. yüzyılda vurmalıların önemi daha da artmıştır.Glazunov ve Holst, yapıtlarında sololara yer vermişlerdir.Rimski-Korsakov Strauss, Stravinski ve Shönberg vurmalıları üst düzeyde değerlendirmeyi bilmişlerdir.
Timpani için, Pieranzorini (1814-1885) bir konçerto bestelemiştir. Türkiye’ de ise Kemal Sünder’ in “Timpani Konçertosu” 1986’ da Haşim Yedican tarafından CSO eşliğinde seslendirilmiştir.
Evrensel geçerliliği olmasına rağmen, vurmalı çalgılar dünyaya Asya ve Afrika müziklerinin etkisiyle yayılmıştır.Timpaninin ilk türleri Avrupa’ da Haçlı Seferlerinden sonra görülmüştür.XVIII. yüzyılda türk askeri müziği Avrupa’ da derin izler bırakmış ve timpani benzeri davulun yaygınlaşmasında önemli rol oynamıştır.
Mozart 1773’ de yazdığı bir divertimentoda, iki flüt, beş trompet ile sol-do ve la-re’ ye akord edilmiş dört timpani kullanmıştır.Bu yapıtla birlikte timpaninin özellikle bakır üflemeli çalgıları ne denli desteklediği anlaşılmıştır.Simbal daha çok Gounot ve Saint-Saens gfibi fransız besteciler tarafından benimsenmiştir.Trampete orkestrada ilk kez Rossini yer vermiştir.Çelik üçgen, Haydn, Mozart ve Beethoven tarafından tatlı bir efekt olarak değerlendirilmiştir.Türk müziği üslubu dönemi geçtikten sonra bile bu çalgı geçerliliğini kaybetmemiş, Schumann ve Brahms’ ın elinde daha da yaygınlaşmıştır.Lizst’ in mi bemol Piyano Konçertosu’ nda çelik üçgen bir ara solo yapar.
XIX.yüzyıl Fransız bestecileri ve ayrıca Çaykovski, gongu kullanmışlardır.Darbukayı Bizet ve Saint-Seans değerlenmişlerdir.
Çağdaş müzikte vurmalıların önemi artmıştır.XX. yüzyılın başından beri vurmalılar yeni müziğe damgasını vurmuştur.Afrika’ nın ritmlerinden esinlenen Albeniz ve her yeniliğe açık olan Shönberg, 1911’ de bestelediği yapıtında altı timpani ve bas davul, tenor davul, trampet, simbal, üçgen, tam tam, ksilofon, glockenspiel ve demir zincirler kullanmıştır.
Cazla birlikte vurmalıların konumu değişik bir niteliğe kavuşmuştur.Caz ve ardından gelen pop müziğinde ritm ve temponun belirleyici özelliği, vurmalıların önemini arttırmıştır.

Timpani:
Madeni büyük bir çanağın üstüne geçirilen deriden oluşur.Deri, gerginliğine göre belirli bir notayla uyum içindedir.XIX.yüzyılın başlarından beri timpani mekanik olarak akord edilebilmektedir.
Deriye iki tokmakla vurulur.Tokmakların ucu istenilen tonal özelliğe göre değişik maddelerden yapılır.
Beethoven dönemine kadar orkestralarda genellikle iki timpani bulunurdu.Günümüzdeki yaygın uygulama, tek müzikçinin kullandığı üç timpanidir.
Bu çalgının başlıca işlevi, belirli bir notanın tekrarı ve arkasından gelen gümbürtüyle müziği vurgulamaktır.Değişik tokmaklarla daha yumuşak ya da kuvvetli ses çıkartmak mümkündür.

Glockenspiel:
İki küçük tokmakla bir dizi çelik levhaya vurarak çalınır.Haendel ve Moart, bazı bestelerinde bu çalgıya yer vermişlerdir.
Çağdaş bir akrabası tubofondur.Bunda, levha yerine borular vardır.Klavyelidir.Rezonansın yarattığı seslerden yararlanır.Vibrafon da bu ailedendir.

Çelesta:
Glockenspiel gibi, çelik plakalardan oluşur.Ancak bu plakalar tahta rezonatörlere tutturulmuştur.Klavya aracılığıyla çalınan bir dizi çekiçleri vardır.1880’ de icad edilen bu çalgıyı ilk kez Çaykovski “Fındıkıran” da kullanmıştır.Dolgun ve kalıcı bir ses rengi vardır.

Trompet:
“Side-Drum” ya da “Snare-Drum” silindir biçimindeki küçük davul.Bir yüzeyinde snare denen teller vardır.Bu sayede takırtı sağlanır.İki değnekle çalınır.Dilenen notalar elde edilemez.Gümbürtü ve başka efektlere uygunluğundan ötürü, özellikle askeri müzikte kullanılır.
Tenor Davul, Bas Davul:
Tenor davulun snare telleri yoktur.Trampetten biraz büyüktür.Bas davul ise çok büyüktür.Güçlü bir gümbürtüsü vardır.

Çelik Üçgen (Triangle):
Üçgen biçiminde bükülmüş çelik bir çubuktur.Metal çubukla vurularak çalınır.

Simbal (Cymbal):
Bakır alışımlı iki yuvarlak levhadan oluşur.Ayak mekanizmasıyla, ya da elle levhaların birbirine çarptırılmasıyla çalınır.İstenirse levhalar birbirine değdirilip titretilir.Davul sopasıyla da çalınabilir.Orkestralarda yer alır.

Gong:
Sini gibi büyük ve ağır bir metal levhadır.Genellikle keçeden bir tokmakla çalınır.

Kaynana Zırıltısı (Rattle):
Beethoven ve R.Strauss tarafından da kullanılmıştır.Çağdaş yapıtlarda sıkça yer alır.

Def:
Dar bir kasnağınyalnızca bir yanına deri gererek yapılmıştır.Elle çalınır.Zilli ve zilsiz olarak kullanılır.Bazı yörelerde “tef” adı verilir.

Bendir:
Zilsiz büyük deflere denir.Özellikle dini müzikte kullanılır.

Kudüm:
Büyük bakır taslara deve derisi gerilerek yapılan bir çalgıdır.İki kaptan biri ince, diğeri kalın ses çıkartır.Daha çok dini müzikte kullanılır.İki ayrı kaptan ses çıkarmak üzere yapılmış iki ayrı küçük tokmağı vardır.

Zil:
Dövme bakırdan yapılır.Kenarları daire şeklindedir.Ortasından geçirilen lastiklerle parmaklara takılarak çalınır.Bazı yörelerde “parmak zih” de denilmektedir.

YAYLI ÇALGILAR
Renkli heyecan ifadesi, bu yaylı çalgılar ailesinin başlıca özelliklerindendir.Bu özelliği bakımından orkestranın çekirdeğini oluştururlar.
Keman :
“1.Keman”, “2.Keman” gibi adlandırmalar, bu çalgının orkestra içindeki görevlerinden ötürü kullanılır.Keman, Orta Do’ nun altındaki Sol’ dan dört oktav yukarıdaki Sol’a kadar ses çıkarır ve bu sınır içinde çok süratlı ve duygulu geçitler yapmak yeteneğindedir.Özellikle soloya uygundur.Orkestradaki kemanların yapılışlarında hiçbir fark yoktur.Ancak yazılan eser bakımından ayrı görevler yaptıkları için birinci ve ikinci keman diye ayrılırlar.
Çene altıyla omuz arasına sıkıştırılarak çalınır.35 ile 36 cm. arasında değişen bir gövdesi vardır.Gövde asıl titreşimi sağlayan bir üst kapak, bir dip kapak ve her iki kapağı çemberleyen kasnaklardan oluşur.Yayın daha kolay işleyebilmesi için kapakların orta kısımları daraltılmıştır.Köprünün yanlarında (ff) biçiminde delinmiş kulaklar bulunur.Alt ve üst kapaklara köprünün tel basıncına direnebilmesi için tonoz biçimi verilmiş ve çevresi tahta kaplama ile işlenmiştir.Sap, kendisini kuşatan besleme takozlarının içinden çıkar.Bu takozlar kasnağın üst ucundaki kasnakları da pekiştirir.Sap zarif bir kıvrımla son bulur.
Keman dört tel üzerine düzenlidir.Tellerin ses düzeni sırasıyla Sol, Re, La, Mi’ dir.Tellerin bir ucu, gövdenin aşağı kısmında bulunan telliğe, öteki ucu ise sapın baş tarafındaki burgulara iliştirilir.Sapları konik olan ve burgu yuvalarına sokulu bulunan bu kulaklar istenen gerilimin elde edilmesini sağlar.Gerçek bir kemanın yapımı için birbirine eklenen parça sayısı seksende fazladır.Genellikle 2 cm. kalınlığında bir çam veya akağaçtan, oyma kalemi ve rende kullanarak biçime sokulur.Keman yapımındaki en küçük bir eksiklik veya değişiklik, çalgının ses rengini etkiler.Dış etkilerden korunabilmesi için yapımı tamamlandıktan sonra, alkol, terebentin içinde eritilmiş veya keten yağında ezilmiş bir zamkla verniklenir.Bu cilâ önemlidir.En iyi ses rengi olan kaliteli kemanların cilâsı orijinal bir formüle göre yapılmaktadır.
Kemana orkestrada 1565’ te St.Riggo ve Corteccia’ nın eserlerinde yer verilmiştir.Monteverdi 1608’ de “Orfeo” operasına iki keman dahil etmiştir.1624’ te yazdığı “Tacrede Clorinde” adlı eserinde pizzicato ve tremolo yaptırmak suretiyle yani etkiler sağlamııştır.Bach, keman sesinin güzelliğini değerlendirerek önemli besteler yapmıştır:Chaconne’ u ve Sol teli üzerindeki “Area” sıyla yalnız keman için yazdığı üç sonat ve üç partitası bu kapsamdadır.Haendel’ in keman için üç sonatı vardır.Mozart keman için konçertolar yazmıştır.Bunlar arasında en tanınmışları Re, La Majör ve Mi Minör tonundakilerdir.Keman edebiyatının olağanüstü bir örneği, Beethoven’ in Re Majör Konçertosu’ dur.Weber, ilk kez 1. kemana iki ayrı parti yazmıştır.Wagner bu yolu izleyerek kemanlara onbeş ayrı parti yazacak kadar ileri gitmiştir.
Keman her ne kadar yapısı açısından yüzyıllardır değişmeyen çalgılar arasında sayılırsa da, bu doğru değildir.Gövde kısmı uzatılmış, genişletilmiş ve geriye doğru şekillendirilmiştir.Sap kısmı daha yüksek sesler elde etmek amacıyla uzatılmış, köprü kısmı yükseltilmiş ve kavisi artırılmış, böylece yayın başka bir tele dokunma korkusu olmadan bir tele daha fazla güçle bastırılması sağlanmıştır.
Kemanın en önemli öğelerinden biri yaydır.İlk dönemlerde kullanılan yaylar bu adı taşıyan silahla aynı biçimdeydi.Daha sonrakiler, örneğin viyola ailesinde yaylar ise dışbükey eğimli bir çubuk halini almıştır.Günümüzde kullanılan içbükey eğilimli ve daha uzun yaylar ise, François Tourte (1747-1835) tarafından yaratılmıştır.Bu yaylarla daha nitelikli ses elde etmek mümkün olmuştur.
Keman tekniğinin gelişimi aşamalarla gerçekleşmiştir.Corelli’ nin XVII.yüzyıl sonları ve XVIII.yüzyıl başlarındaki çok zor sayılan besteleri, teknik açıdan bugün küçük keman öğrencilerinin çalabileceği kadar kolaydır.İtalya’ nın yapımcılıktaki ustalığı, doğal olarak keman çalma sanatında uygulama ve kuramsal bilgilerin geliştirilmesi açısından bu ülkenin öncülüğünü getirmiştir.
Keman tekniği çok gelişmiş olmasına rağmen, bazı eski bestelerin çalınması güçtür.Örneğin J.S.Bach’ ın sonatları ve partitaları bu ustalık isteyen eserler arasındadır.

Viyola:
Kemana benzeyen ama ondan biraz daha büyük, yaylı bir çalgıdır.Alto ses tonuyla orkestraya değerli ve gölgemsi bir renk verir.Kemandan 1/7 oranında büyük olduğu halde, beş ses aşağı akort edilir.Alt perdedeki seslerin bu küçük çalgıdan çıkabilmesi için, telleri kemana göre daha kalın yapılmıştır.Bu yüzden viyolanın karakteristik içli sesi oluşur.En kalın teli “kaba Do” dur.Akordu Do, Sol, Re, La’ dır.
Viyola, kemana oranla ihmal edilen bir çalgı görünümündedir.Ancak onun için bağımsız bir bölüm yazarak eski önemini kazandıran besteciler arasında Stamitz başta gelir.

Viyolonsel:
Kontrbas tarafından desteklenen viyolonsel, melankolik sesiyle yaylı çalgılar grubunun temel üyesidir.Bazen tenor ve hatta soprano partilerini etkin bir biçimde çalmakla beraber, daha çok solo pasajlar için kullanılan bir çalgıdır.Viyolonsel genellikle kemanın etkisini gerçekleştirebilir, ancak keman kadar çabukluğa uygun değildir.Yaklaşık dört oktavlık ses genişliği vardır.Viyolonsel de keman gibi “viol” lerden çıkmıştır.En yakın atası, dizler arasına sıkıştırılarak çalınan “viola da gamba” dır.
Viyolonsel, kemanın kullanımına paralel bir gelişme gösterir.Üçlü viyolonselcilere örnek olarak, Duport, Romberg, Serbais ve Piatti gösterilebilir.XX. yüzyılda Pablo Casals, Navarra, Cassado önemli bir yere sahiptir.
Viyolonselin büyük rol oynadığı çok sayıda oda müziği esri bulunmaktadır.
Bir senfoni orkestrasında 8-10 viyolonsel bulunur.Sayı bakımından fazla olan kemanlara nüfus ederek onları kapatmadan kişiliklerini rahatlıkla belirtirler.

Kontrbas:
Keman ailesinin en kalın sesli çalgısıdır.Günümüz kontrbaslarının dört teli vardır ve bu teller dördüncü telin Mi notasından notasından başlayarak dörtlü aralıklarla akort edilir.Kontrbasla çalınan partiler, çıkarılan gerçek sesin bir oktav tizinde olmak koşuluyla Fa anahtarıyla yazılır.
Kontrbasın dış görünüşü viol karakterindedir ve bu çalgıdaki gibi arkası düzdür.Meyilli bir omuz kısmı vardır.Violdaki ( C ) delikleri yerine, kemandaki delikleri bulunur.Keman ailesinin öteki üyelerinden farklı olarak daha kuvvetli ve kısa yaylarla çalınır.
Senfoni orkestralarında genellikle kontrbas sayısı viyolonsel adedinden iki eksiktir.Dört telli kontrbasın kalın Mi’ den orta Do’ nun aşağısındaki Do’ ya kadar ses genişliği vardır.

ÜFLEMELİ ÇALGILAR
Flüt Ailesi:
Eski çağlardan beri kullanılan bir tahta üflemeli çalgıdır.Tarih içinde iki ayrı tür olarak görülmektedir:Bunlar uçtan üflenen flütler, yani flâvta ailesive yandan üflenen flütlerolarak gruplanabilir.Günümüzde ise orkestrada sadece yandan üflenen flütler kullanılmaktadır.
Flütün yapısı ince bir silindir biçimindedir.Sağa doğru yan olarak tutulur ve sesin elde edilmesi için, borunun sol ucuna yakın bir yerde açılmış olan “ağızlık” adı verilen delik kullanılır.Bu nedenle günümüz flütünü geçmişteki benzerlerinden ayırt etmek amacıyla “yan flüt” terimi de kullanılır.Flüt eskiden abanoz gibi dayanıklı ve sert ağaçlardan yapılırdı.Bu çalgı günümüzde madenseldir.Ancak ses rengi ile çalma tekniği, tahta flütün niteliklerini taşıdığından, bugün de tahta üflemeli çalgılar içindeki yerini korumaktadır.
Flütün bölümleri, çalgıcının solundan sağına doğru, “baş”, “gövde” ve “kuyruk” adlarını taşır.Üflenen hava, “baş” bölümünde bulunan ağızlığın kenarlarına çarparak boru içindeki hava sütununu titreşime geçirir.Böylece çalgıdan ses elde edilmiş olur.
Flütün üzerinde bulunan bir mekanizma ile perdeler, ses deliklerinin kolaylıkla kapanıp açılabilmesini sağlar.Ses deliklerinin tümü kapatılıp “kuyruk” bölümünden gövdeye doğru sırayla açılırsa, en kalındaki sekiz ses ile bunların diyez ve bemolleri elde edilmiş olur.Daha incedeki sesler yine aynı yerlerden, fakat daha farklı bir üfleme biçimi ve perdelerin kullanılışındaki bazı değişikliklerle sağlanır.
Flütün kalın, orta ve ince olmak üzere, üç ayrı ses bölgesi vardır.Çalgının en tatlı sesleri orta bölgededir.Ses inceldikçe, parlak ve keskin bir nitelik kazanır.bu çalgı tahta üflemelerin en çevik olanıdır.Hızlı çalınması gereken sesler, gösterişli ezgiler ile birbirinden uzakta bulunan notalar çabuk ve kolaylıkla seslendirilebilir.Ayrıca duygulu melodilerin seslendirilmesinde de özellik taşıyan bu çalgıdır.Bunun dışında tahta üflemeli çalgıların hep birlikte tınlattıkları geri plandaki ses kümeleri içinde önemli bir yeri vardır.
Flütün tarihi eskidir.Geçmiş uygarlıklarda flüt benzeri çalgılara sık rastlanmaktadır. Rönesans Avrupa’ sında bugün “blok flüt” dediğimiz ve eğitim müziğinde kullanılan “düz flüt” vardı.Bu çalgının ağızlığı borunun üst ucunda bulunuyordu.
Bu çalgı on sekizinci yüzyıldan başlayarak Avrupa’ nın tüm ülkelerinde yaygınlık kazanmıştır: öyle ki on sekiz ve on dokuzuncu yüzyılın aile portlerindeki erkeklerin elinde hep flüt vardır.
Flüt için kullanılan değişik adlar şunlardır: Alman flütü, Çapraz flüt, Transverse flute, Konser flütü.

Fagot:
Tahta üflemeli bir çalgıdır.Konik olarak oyulmuş ve ikiye katlanmış bir boru görünümündedir.Genellikle akça ağaçtan yapılır ve dört parçanın birleşmesinden oluşur.Bunlar, “kanat”, “çizme”, “bas” ve “kalak” tır.
Fagotun temeli sayılan çizme bölümünde, gövdenin içi yanyana iki boru biçiminde oyulmuştur.Her iki boru en altta geniş bir yay çizerek birbirine bağlanır.”Çizme” nin üstüne “kanat” ve “bas” bölümünün en üstünde, “s” biçiminde madeni ve ince bir boru vardır.Bu borunun üzerine de çift kamışlı ağızlık takılır.
Fagot, sol el üstte sağ el altta olmak üzere, yere doğru fakat biraz sağa eğilimli olarak tutulur ve çalıcının boynuna geçirilen bir askı ile desteklenir.
Fagotun ses genişliği, üç sekizliden biraz fazladır, ancak en incedeki sesler orkestrada her zaman kullanılmaz.Çalgının en kalından başlayan on iki sesi ve bunların diyez ve bemolleri, tümü kapatılan ses deliklerinin, sıra ile açılması yoluyla elde edilir.Daha sonraki sesler ise, üfleme ve dudak ayarları ile çıkarılır.
Fagotun atası şalmey ailesinin orta ve kalın sesli çalgılarıdır.Bu gibi çalgılarda, gövde fazla büyük olduğundan, 16. yüzyılda gövdenin ikiye katlanmasına ve çalgıyadaha rahat bir çalma olanağı kazandırılmasına gereksinme duyuldu; Fagot işte böyle bir gereksinme sonunda doğdu.Ancak boruyu ikiye katlama düşüncesini ilk kez kimin ortaya attığı kesinlikle bilinmemektedir.
17. yüzyılda çalgı,genel görünümü ve çalınış ilkeleri yönlerinden, bugünkü biçimine oldukça yaklaşmıştı.Ne var ki, “çizme” yi oluşturan iki boru, en alttaki bağlantı dışında dışarıya doğru da açı yapıyordu.Fagot, 1659’da, Fransa’ da, Cambert’ in Pomonne adındaki Opera-Bale’ sinde, orkestrada ilk kez kullanıldı.
19. yüzyılda flütte görülen Böhm mekanizması, fagotta başarılı olamadı.Günümüzde genellikle Alman Heckel mekanizması ile Fransız Buffet mekanizması kullanılmaktadır.Heckel fagotları daha yaygındır.

Klarnet:
Tahta üflemeli bir çalgıdır.Alt kısmı geniş, üst tarafa doğru daralan bir tahta borudur.Üç kısımda incelenebilir:
1.Bu kısma huni denir.Obuada olduğu gibi, çalgının en geniş kısmıdır.Orta kısma girebilecek şekilde sona erer.Böylece ikinci ve üçüncü kısımlar birbirine eklenmiş olur.Bu kısmın kalın seslerine “şalümo” adı verilir.
2.Klarnetin mekanizması bakımından en ayrıntılı kısmıdır.Çalgının en parlak sesleri bu parçadan elde edilir ve bu seslere “kleron” denir.Üçüncü kısma girebilecek şekilde son bulur.
3.Bu kısım, obuada olduğu gibi en dar bölüm değildir.Üçüncü kısımdan sonra ayrıca iki ek kısım daha vardır ve çalgı bu eklerle son bulur.Ek kısımlardan birincisine “bek” denir.Varil, klarnetin öteki çalgılarla akort edilmesine yarar.Bek kamışın bir bilezik aracılığıyla kendi üzerine bağlanmasından sonra, klarnetin sonuncu parçası durumundadır.En tiz sesler, bu üçüncü bölümde yer almışlardır.
Klarnetin kamışı tek kanatlıdır.Obua kamışı kadar hassas ve ince bir parçadır.Sürtünme sonucunda bozulmuş, çatlamış veya kırılmış olan uç taraf, sağlam halindeki kalitede ses veremez.
Mekanizma 19 perdeden oluşur.Her perdenin bir veya iki, alttan ve üstten itici bir yayı vardır.Yaylar çelikten yapılmıştır ve levha halinde veya yuvarlaktır.Perdeler ise birbirine millerle bağlanmıştır,madenden yapılmışlardır.Mekanizmanın öbürkü kısımları gümüş veya nikeldendir.Ağaç kısmı ise genellikle abanoz veya sedirden imal olunur.
Klarnet, en iyi ve tatlı “piyano” yapan bir orkestra çalgısıdır.Yaylı çalgılarla yarışacak kadar bir hafif sese karşılık, kulak yırtıcı bir çığlığa varabilecek ölçüde sert bir ses kalitesine sahiptir.Crescendo ve Diminuendo bakımlarından ise piyano kadar güvenilirdir.
Klarnetin 1690 yılı dolayında Nürnbergli Johann Christopher Danner tarafından ilk olarak yapıldığı söylenmektedir.Daha sonra Viyanalı Statler, İvan Müller ve Klose, 18432 te yaptığı çalgıya Böhm mekanizmasını koymuştur.
Orkestrada ilk kez 1770’ te Mozart’ın “Paris Senfonisi” nde girmiştir.Daha sonra hemen bütün besteciler, klarnetin yüksek ajilitesinden ve derinlemesine inen gizemli ses renginden yararlanmışlardır.

Ney:
Kamıştan yapılan, yedi delikli ve çeşitli cinsleri olan Türk sanat müziği üflemeli çalgısı.Ney çalan sanatçıya “neyzen” denir.İlk örneği Sümerlerde görülür.Bu kavmin “Na” dedikleri çalgı, do, re, mi, fa diyez, sol, la ve si seslerini çıkarabiliyordu.
Ney dokuz boğumludur.Boğumların çatlamaması için çevresine gümüş tel sarılır.Deliklerinin altısı üstedir.Üflenen yukarı kısmına fildişi, veya kemikten yapılan bir parça takılır.Ağız bölümüne takılana “prazvana”, üflenen bölüme ek olarak konan parçaya ise “paşpare” denir.
Ney gerek çalgı olarak gerekse Mevlana’nın yüklediği mecazi anlam bakımından Mevlevilikte önemli bir yer tutar.Mesnevi “Bişnev ez-ney...inle neyden...”sözleriyle başlar.İlk 18 beyitte önce ney konuşur.
Efsanevi bir hikâyede neyin tanrısal sırları açıklayan bir çalgı olduğu belirtilir.Feridüttin-i Attar’ ın Mantıku’t-Tayr’ da anlattığı bu hikâyeyi, Ömer Ruşeni “Neyname” adlı mesnevisinde ayrıntılarıyla işlemiştir.

Tulum:
Hava deposu bulunan bir halk çalgısı.Koyun ya da keçi derisinden yapılır.Hayvanın karnı yarılmadan çıkarılan derinin tüyleri alınır.Deri yumuşatıldıktan sonra boyun ve *** kısmı bağlanarak dışa çevrilir.Boyun kısmına oyuk bir ağacın içine yerleştirilmiş olan yuvarlak bir ayna konur.Aynanın kenarlarına boncuklar takılır.Ön sağ ayaktan tulum içine hava verilir.Sol ayağa ise ses çıkartan ve “nâre” denen kısım yerleştirilir.Ses çıkaran bu araca “zizmak” adı verilir.Zizmaklar kamıştan yapılır.Tulum çalanın parmaklarına göre ayarlanmış “deden” adlı kamışlara yerleştirilir.Tulumun baş kısmına öküz boynuzu takılır.Boynuz, sesi kalınlaştırmaya yarar.
Tulum üflenerek şişirilir ve çalgıcısı tarafından koltuk altına sıkıştırılır.Koltuk altı sıkıştırıldıkça düdükten geçen hava seslerin çıkmasını sağlar.
Hava deposu olduğu için tulum, zurna sesine benzeyen kesintisiz sesler verir.

Tuba:
Bu bakır üflemeli çalgının açık bir tanımını yapmak zordur.Trombon dışında kalan bas sesli hemen tüm çalgılara bu adın verildiği görülmektedir.Senfoni orkestralarına sağlam bir bas sesi sağlar.Yapısal özellikleri şu şekildedir: Geniş, konik bir boru ve huni biçiminde ağız kısmı.

Trombon:
Eski bir geçmişi olan ve günümüz orkestralarında kullanılan bir çalgı.Silindir biçimindeki borusu ve huniye benzeyen ağız kısmıyla trompeti andırır.Kayarak işleyen sürgüsüyle trompetten ayrılır.Ses rengi gösterişlidir.Sürgü koluyla çalınır.Tromboncular bu kolu çekerek ya da iterek, titreşen havanın bulunduğu boruyu uzatır ya da kısaltır.Böylece değişik yükseklikte sesler elde edilir.Sürgünün yedi değişik durumu, iki oktavı geçen kromatik bir ses merdiveni sağlar.
Öteki bakır çalgılar aksine, trombonlar “perde değiştirici” özellikte değildir.Müzikleri daima normal seslendirme perdelerinde yazılır.Yüzyıllar öncesinin partisyolarında genellikle değişik boyutlarda üç trombon yer alırdı ve bunlar için üç ayrı parti kullanılırdı.Günümüz bestelerinde ise iki farklı büyüklükte ya da hepsi aynı olan üç trombon için iki ya da sadece tek partinin daha verimli olacağı düşüncesi egemendir.
Trombonun pistonlu türleri de yapılmıştır.Genellikle üç pistonlu olan bu trombonlar bazı bandolarda kullanılmaktadır.Ayrıca, normal sürgülü trombona tek piston eklenmesiyle hem sürgü, hem de piston sisteminin kullanıldığı birleşik trombonlar yapılmıştır.
Orkestra içinde trombon soloları birçok bestecinin yapıtlarında yer alır:Trombonun ilk virtüözü sayılan F.A. Belcke’ nin (1795-1874) konçertoları ve Ferdinand David’ in bir konçertinosu bu arada sayılabilir.Mozart’ ın Requiem’ inde uzun bir solo bölüm vardır. Berlioz’ un Kahramanlık Senfonisi’ nde, geniş ölçüde trombon solosuna dayanan “Funeral Oration” adlı bölüm hatırlanmalıdır.

Trompet:
Bakır üflemeli çalgı.Bir ağızlık ve kendi üzerine kıvrılmış silindir biçimindeki borudan oluşur.Ağız kısmı kâse benzeri konik biçimdedir.Ses rengi parlak ve çınlayan niteliktedir.Korno gibi trompet de çalma ilkeleri bakımından aynıdır.Trompetin öteki üflemeli çalgılardan önemli bir farkı, üfleme sırasında iki ya da üç kez ses düzenlemesi yapılabilmesidir.
Genelde iki tip trompet vardır:Bir temel notanın armonik seslerini çıkartan “basit trompet”; kromatik veya pistonlu trompet.İkincisi XIX.yüzyılın başında Bluhmel ve Stözel tarafından bulunmuş ve basit trompetin yerini almıştır.
Tüpleri bulunmayan basit trompet, bu çalgının ilkel türüdür.Perdeyi değiştirmek için boruda tüpler yoktur.Borunu uzunluğuna tekabül eden perdede sesler üretilebilir.XVII. yüzyıl başında İtalya’ da Montaverdi ve öteki bestecilerin yapıtlarında kullanılan trompetlerin çoğunluğu re perdeliydi.Bu tür trompet günümüzde kullanılmaz.
Trompet yapısından dolayı solo çalgı olarak ve oda müziğinde az kullanılmıştır.Haendel’in trompetler ve komolar için bir konçertosu, Leopold Mozart’ın bir trompet konçertosu vardır.Oda müziği yapıtlarında yer verilmesi ise XIX. Yüzyıl sonlarında ve XX.yüzyılda bestelenen eserlerde gerçekleşmiştir.Saint-Saens’ in trompet, beş yaylı ve piyano için yedilisi; d’ Indy’ nin trompet, iki flüt, iki kemen, viyola ve viyolonsel için süit’ i; Stravinski’ nin flüt, klarnet, iki bason, iki trompet ve iki trombon için oktet’i; Glozunov’ un trompet, korno ve iki trombon için kuartet’ i bunlar arasında sayılabilir.

Zurna:
Genellikle erik ağacından oyularak yapılır.Üflenen kısımda bir başlık vardır.Başlık şimşir ağacındandır, başlığın ucunda ses çıkmasını sağlayan kamış bu7lunur.Türk folklorunda çok önemli bir yeri olan zurna, davulun ayrılmaz arkadaşıdır.Büyükten küçüğe doğru üç ayrı boyu vardır:Kaba zurna, zurna, cura zurna.

Mey:
Halk müziğinde kullanılan yöresel bir çalgıdır.Doğu Anadolu Bölgesinin bazı yörelerinde, yöresel halk havalarını çalmada kullanılır.Büyüklüğü veya küçüklüğü ustadan ustaya değişir.

Sipsi:
Kartal kemiğinden yapılır.İnce, kıvrık bir sesi vardır.Göller bölgesinin yöresel çalgısıdır.

Kaval:
Eski çağlardan beri kullanılmakta olan bir üflemeli çalgıdır.Daha çok çoban çalgısı olarak bilinir.Dilli ve dilsiz olanları vardır.Üst kısmında yedi, arka kısmında ise tek deliği vardır.Yekparedir.

MIZRAPLI – TEZENELİ ÇALGILAR
Gitar:
Lavta türü bir çalgı.Lavta gibi perdeli bir sapı vardır ve aynı şekilde parmakla telleri çekilerek çalınır.Lavtadan farklı olarak sırtı düzdür.Ön yüzü ise kenarlardan içe doğru hafif eğilimlidir.Normal modern gitarların altı tellidir.Çok eski zamanlardan beri kullanılan, yaygın bir çalgıdır.Bugünkü gelişimine İtalya ve İspanya’ da ulaşmıştır.Gitarın İspanyollara özgü bir türü de aristokrat çevrede yaygın olan Vihnela’ dır.
Gitar, XVII. yüzyılda popüler olduktan sonra, İngiltere ve Amerika ‘ya geçti.1830’ larda bu ülkelerde en popüler çağına ulaştı.

Bağlama:
Kökeni Orta Asya’ ya dayanan kopuz, bağlama ailesinin atasıdır.Kopuz önceleri su kabağının üstüne deri gerilerek ve kirişten teller takılarak, daha sonra gövdesi ağaçtan oyulup üstüne tahta göğüs takılmış, telleri de metal ile çalınmıştır.17. yüzyıldan itibaren kopuzun adı bağlama olarak söylenmiştir.Bağlama adının sap üzerindeki perde bağlarından geldiği sanılmaktadır.
Bağlamanın kısımları: Gövde, göğüs, sap, perde bağları, teller, burgular, üst eşik, orta eşik ve alt eşiktir.
Bağlama yurdumuzun her yöresinde kullanılan bir halk çalgımızdır.Bazı yerlerde “saz” adı ile bağlama ve bağlama ailesindeki diğer çalgılar kastedilmektedir.
Bağlama ailesi kapsamına giren halk çalgılarının büyükten küçüğe doğru sıralanışı şu şekildedir: Meydan sazı, divan sazı, çöğür, bağlama, bozuk, tanbura, cura bağlama, cura, ikitelli ve bulgarı’ dır.

Meydan Sazı:
30-32 perde vardır.Tel olarak bas ses veren bam telleri takılır.Bunun içindir ki davudi bir ses verir.Gerek büyük oluşu, gerekse tellerinin kalın olması nedeniyle çalınması oldukça güçtür.Bunun sonucunda meydan sazını çalan yok denecek kadar azalmıştır.

Cura:
Bağlama ailesinin en küçük çalgısıdır.”Cura”, Kastamonu yöresinde bodur ve küçük anlamına gelir.üç telli ve dokuz perdelidir.Boyları genellikle 55 cm. dir.

Ud:
Kısa saplı, iri gövdeli, telli bir Türk çalgısıdır.Türk sanat müziğindeki yeri ve önemi büyüktür.Sapında perdeleri bulunmaz.Mızrapla çalınır.Ses genişliği üç buçuk oktavdır.Ceviz, maun ve gül ağacından yapılır.

Tanbur:
Uzun saplı, perdeli bir çalgıdır.Mızrapla çalınır.Üç oktav ses genişliği vardır.Geleneksel Türk sanat müziği olan tanburun gövdesi ceviz, maun veya gül ağacından yapılır.

Kanun:
Geleneksel Türk sanat müziği çalgısıdır.İki elin işaret parmağına takılan iki mızrapla çalınır.Sol yanda bulunan mandallar, seslerin makama göre düzenlenmesini sağlar.Mızrağı kaplumbağa kabuğundan yapılır.