Sivas ilinin büyük ilçelerinden biri olan Divriği, Hitit İmparatorluğu'ndan itibaren iskân görmüş mühim bir yerleşim merkezidir.

Arabayla giderseniz, Sivas’ın 2,5 saat doğusundaki Divriği, Selçuklu dönemi beylik payitahtlarının ana izlerini korumuş yegâne Anadolu şehridir. Buranın bayındır devresi, Mengücekoğulları Beyliği’nin bir koluna payitaht olduğu 1150 - 1270 seneleri arasındadır.
İlçe, Fırat Nehri'nin bir kolu olan Çaltı Çayı Vadisi kenarında kurulmuştur. Denizden yüksekliği 1225 metredir. Doğusunda İliç ve Kemaliye, batısında Kangal, kuzeyinde İmranlı ve Zara, güneyinde Arguvan, Arapgir, Hekimhan ilçeleri ile çevrilidir.

Osmanlı İmparatorluğu'nca Sivas Beylerbeyine bağlı bir sancak olarak teşkilatlanan Divriği; Harput, Arapkir ve Zara yolu üzerinde önemli bir konaktı. 17. yüzyıldan başlayarak Anadolu’da emniyetin bozulması üzerine Tunceli dağlarına sığınan eşkiyaların baskısı altında kaldı. 200 yıl süren bu güvensizlik devresinde şehir, emin sığınaklardan biriydi.
Divriği ilçesi çok dağlık bir bölgeyi içine almaktadır. Dağlar arasında dik ve derin vadiler içerisinde Fırat’ın küçük kolları akmaktadır. Arazi çıplak ve vahşi görünüşlüdür. Toprakları zengin demir madenleri barındırır.
Şah unvanlı Divriği melikleri; Kale Camii’ni, Sitte Melik türbesini ve diğer kümbetleri, şaheser sayılan Ahmet Şah-Turan Melek Külliyesi’ni, kaleyi, kalenin şeref burcunu, bedesten, medrese, hamam, dergâh ve çeşmeleri yaptırdılar. Bu nedenle kale ile çarşı arasındaki eski tarihî alan Selçuklu dönemi bir şehir tabanı olarak görmeye değer...


Ahmed Şah Ulu Camii - Turan Melek Darüşşifası, UNESCO'nun "insanlık mirası" listesine Suriçi İstanbul'u ve Kapadokya ile beraber 1985 yılında Türkiye’den aldığı ilk üç varlıktan biri ve tek mimarî anıttır. Bu yapı, Elhamra ve Tac Mahal ile aynı kategoride değerlendirilmiştir.
İslâm dünyasında benzeri olmayan bu şaheserin "Kıble Kapısı" da denen kabartmalarla bezeli taç kapısı, şematik kuş motifleriyle dikkati çeken ikinci taç kapısı, doğuya açılan taht (şah) kapısı, içeride 16 sütunun taşıdığı taş tonozları, yüksek mihrap kubbesi, kündekâri minberi ve orijinal taş mihrabı muhteşemdir. Camiye bitişik darüşşifanın taç kapısı, Kisra taklarını hatırlatan iç içe kemer sütunlarla harikulade bir derinlik hissi uyandırır.

Iğımbat Dağı'nın eteğinde yer aldığı için Ulucami'nin manzarası çok ihtişamlıdır. Caminin en güzel tarafı kapılarda ve sütunlarda işlenmiş olan motiflerdir. İçe bakışa hitap eden bu motifler caminin inşaasında çalışan mimarlar, kendi geleneksel sanat anlayışlarına göre, karışık motiflerle özgün ve harika bir şaheser ve ibadethane ortaya çıkarmışlardır.
Taç kapı; iki katlı yapının ön cephesini aşan boyutu, Mühr-ü Süleyman sütunlu hacet penceresi, gülceleri, konsollara oturtulmuş büstleri, dört sütunlu iç avlusu ve hücreleriyle olağanüstüdür. Külliye kitâbesinde Ahmed Şah’ın, Turan Melek’in, Tiflisli ve Ahlatlı ustalar Hürremşah, Hurşad ve Ahmed’in isimleri okunur.
Divriği ziyaretini Âyan Ağa konağının başodasında şahî pilav yiyip kahve içerek noktalamalıdır.
Alıntı