Atatürk ve Galatasaray
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ü "bir takım taraftarı" yapmak çabaları

tarihin gerçekleri karşısında her zaman hüsrana uğruyor.Ulusların yaşamında çok az sayıda kişi önder niteliğini kazanmış ve tüm ulusa mal olmuştur. Bu nitelikteki kişilerin kayıtlı belgeler olmadan sözel tanıklıklara dayanarak birtakım alanlarda tüm ulusun aidiyetinden koparılıp bazı camialara mal edilmesi yanlış bir tutumdur. Bu kişiler tarihsel özellikleriyle

kişiler

topluluklar

gruplar ve camialar üstüdür. Bunun tersini savunmak kişi ve camialara bir öncelik kazandırmayacağı gibi

toplumsal boyutta da onarılmaz yaralar açar. Bunun bilincinde olan gerçek önderler de

toplumun tümünü kucaklamayan ve kurucusu olmadıkları ya da arasında yer almadıkları oluşumlara katılma konusunda büyük hassasiyet gösterirler. Mustafa Kemal Atatürk bu özeni göstermemiz gereken kişilerin başında gelir.
Atatürk'ün Galatasaray camiasıyla olan ilişkisi

Galatasaray Lisesi'ni 2 Aralık 1930

28 Ocak 1932 ve 1 Temmuz 1933 tarihlerindeki ziyaretleriyle somutlaşmıştır. Çok yakın bir tarihte yitirdiğimiz ve bugün örneğine pek rastlanmayan "dinozor" gazeteci Metin Toker' in sözleriyle
"Hiçbir lise Atatürk'ten böyle bir ilgi görmemiştir...Galatasaray

sadece 'Türkiye'nin' Batı' ya açılan penceresi' değil

Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden

belki de en önemlisi laisizmin kilometre taşlarından biri olmuştur.
Nasıl Harp Akademisi

Harbiye ve Mülkiye sıradan eğitim müesseseleri sayılmazsa Galatasaray da sıradan bir lise sayılamaz."
Evrensel bir sevgi
Galatasaray camiasının Atatürk'e karşı duyduğu sevginin evrenselliği 956 okul numaralı Celalettin Som' un satırlarında çarpıcı bir biçimde dile gelir:
"Galatasaray Lisesi 7. sınıftaydım. Sınıf

müdür merdiveni karşısında

ön avluya bakan

müdür odasından sonraki ilk sınıftı. Beyoğlu Caddesi'nin bütün gürültüsü duyulurdu. İlk dersimiz Fransızcaydı. Hocamız Monsieur M. Journé anlatıyordu...Birden bütün sesler sustu...Koyu sessizlikte mektebin önünde virajı alan tramvayın acı çığlık sesine benzeyen demir tekerleklerin raylara sürtünmesinden çıkan ses kulaklarımızda çınladı...M. Journé ders anlatmayı kesmiş

başını elleri arasına almış ağlıyordu!..Tarih 10 Kasım 1938 saat 9'u 5 geçiyordu...ATATÜRK vefat etmişti." İşte o günlerde evrensel ve toplumlar üstü bir devlet adamına karşı duyulan evrensel sevgi budur.
Galatasaray Lisesi'ni İlk Ziyareti
1930 yılında dünyanın ve Türkiye'nin

siyasal ve toplumsal konjonktürü oldukça hareketlidir. Atatürk 18 Kasım'da bir yurt gezisine çıkar ve İstanbul'a döndükten sonra bazı okulları ziyaret ve teftiş eder. Devletin resmi yayın organı Ayın Tarihi mecmuası bu olayı şöyle anlatır (cilt 23-24

sayı 79-81

sayfa 6630-6631):
"3.12.1930; Reisicumhur Gazi Hz. saat ikide otomobille saraydan hareket ederek sıra ile Harp Akademisi

Mülkiye ve Harbiye Mekteplerini...buradan Galatasaray Lisesi'ni teşrif ettiler.(...) Galatasaray Lisesi'nde kütüphanenin hatıra defterini imzaladılar. Daha sonra müdür odasında bir müddet oturarak mektebin vaziyeti umumiyesi ve talebenin durumu hakkında konuştular. İmla

resim ve lisan derslerinde bulundular

mektep müdüründen uzun uzadıya izahat aldılar..."
Şimdi devlet arşivlerinden edinilen bu kuru ve nesnel bilgilerin yanına çağdaş yazınımızın öykücülüğünün ve tiyatro yazarlığının bir klasiği olan

benzersiz kurgu işçiliğinin yanı sıra edebiyatımıza 'humour' denilen ince alayı ve gözlem gücünü de kazandıran ve bir Galatasaraylı olan ustanın kalemine

Haldun Taner'in gözlemlerine başvuralım ve bu ziyareti bir kez de onun anlatısından dinleyelim:
Şarklıların Efsaneye Düşkünlüğü
"Ya sekizde ya dokuzda idik. Demek ki otuz

otuz bire rastlıyor. Mektepte bir telaş

bir kıyamet. Taş tablolar boyanıyor

yıkık yerler sıvanıyor. Meğer Gazi Paşa gelecekmiş. İdare her sınıfa Afet Hanımın

baskısı henüz bitmemiş Yurt Bilgisi kitabından üçer nüsha dağıttı. Talebeler kımlanıyor: 'Ah bir bizim sınıfa girse.' Hocalar başka gûna: 'Allah vere bizimkine girmese.' (...) Atatürk'e bakıyorum

resimlerinde sık sık gördüğümüz pozlarından birinde: Sol elinin iki parmağını üst yelek cebine takmış

başı hafif öne eğik

çatık kaşları ve o meşhur bakışıyla gözünün üstünden müdüre bakarak anlattıklarını dinliyor. Biz Şarklılar neden ille her şeyi büyütüp efsaneleştiririz. Aklı başında insanlardan duymuştum: 'Bakılamıyor efendim

' diyorlardı. 'İmkânı yok gözlerine bakılamıyor. Çenesine kadar hadi neyse ne ama

başınızı daha yukarı kaldırdınız mı

gözleriniz iki kuvvetli projektörle karşılaşmış gibi kamaşıyor

çarpılıp sersemliyor

bir şeyler oluyorsunuz.' Ben bunu duydum ya

şimdi korkudan başımı kaldırıp da yüzüne bakamıyorum. Bütün görebildiğim: Saatinin kösteği

yeleği

sol elinin yelek cebine dalmış iki parmağı

kolalı devrik yakası

hadi bilemediniz biraz da çenesinin ucu...Hepsi bu kadar. Ama çocukluk işte

şeytan dürttü. Ya herrü ya merrü deyip birden daha yukarı bakıverdim. A

ne kamaşma ne çarpılma

işte pekala bakılabiliyordu. Hatta müdür de bakabiliyordu. Hoca da bakabiliyordu.
Bu Gözlerden Hiçbir Şey Kaçmaz
Gerçi projektör

şimşek filan edebiyat ama

şunu söylemeli ki

bu bakış pek öyle herkesin bakışına da benzemiyordu. Bu gözler bir yere bakıyor ama baktığı şeyden çok daha gerileri çok daha derinleri görüyor gibi idiler. O gün

orada

onun karşısında çocuk kafamın koyduğu ilk teşhis şu oldu: Bu gözlerden hiçbir şey kaçmaz arkadaşlar. Bu adam kandırılamaz

aldatılamaz. Bu adam mugalataya

laf cambazlığına pabuç bırakmaz. Bu adam

bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan

bildiğini bilen

bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır(...) Atatürk mektepten ayrılmak üzere iken paydos trampeti çaldığından hepimiz bahçeye boşandık. Rahmetli

maiyetindeki mutat zevata bir şeyler söyledikten sonra talebe kalabalığının ortasına dalıverdi. O

tek başına

ortamızda

maiyetindeki zevat ise geride

çok geride

mektebin iki kanadı da açılmış cümle kapısına doğru yürümeğe başladık. Atatürk

yüzünü daha iyi görebilmek için yengeç gibi yampiri yampiri hatta gerisin geri yürüyen bir sürü çocuğun arasında

iki eli ceketinin iki yan cebinde

gururlu ve gülümser ilerliyordu. Büyük kapının önüne binlerce meraklı birikmişti. El ele vermiş polisler kaldırımlardan taşan halk kitlesini zor zaptediyorlardı. Karşı apartmanların her bir penceresinde ben diyeyim

on

siz deyin yirmi baş. Atatürk görününce bir alkış koptu. Aklımıza gelmiş gibi biz de onlara uyduk. Atatürk bu alkışlar arasında otomobiline bindi (...) Akşam

etütte yoklama yapılınca

o kargaşalıkta iki açıkgöz arkadaşımızın neharilere karışıp mektepten kaçtıkları anlaşıldı. Geçmiş zaman

kendilerine idarece bir ceza verildi mi idi

pek hatırlamıyorum. Galiba

bu tarihi günün yüzüsuyu hürmetine

Beyoğlu'nda sürtüp durdukları yanlarına kâr kaldı idi. E

artık o kadar da olmasın mı?"
İkinci Ziyaret
Mustafa Kemal

28 Ocak 1932 Perşembe günü Beyoğlu'nda otomobille çıktığı bir gezinti sırasında saat 16'da Galatasaray Lisesi'ni ikinci kez ziyaret ederek onurlandırmıştır. Lisedeki tarihi Tevfik Fikret salonunda verilen bir müsamereyi izlemiş ve oyunda rol alan öğrencilere övgüler yöneltmiştir. Niyazi Ahmet Banoğlu'nun "Atatürk'ün İstanbul'daki Hayatı" adlı yapıtında bu ziyaret hakkında bilgi verilmektedir.
Üçüncü Ziyaret
Atatürk'ün Galatasaray Lisesi'ne üçüncü gelişinin tarihi 1 Temmuz 1933'tür. Gazi bu gelişinde öğrencilerin Tarih-Coğrafya-Yurt Bilgisi grubundan geçirdikleri orta mektep bakalorya sınavlarına bizzat katılmış ve çeşitli sorular sormuştur. Maiyetiyle (Riyaseticümhur Katibi Hikmet (Bayur)

Başyaver Celal

Yaver Şükrü ve Cevdet Beyler ve Muallim Afet Hanım) Lise' ye gelen Atatürk talebenin alkışları arasında Müdürlük odasına çıkmış

burada müdür Tevfik Bey ve öğretmenlerle okul hakkında görüştükten sonra doğruca imtahan odasına girmiştir.
İlhan E. Postacıoğlu'nun anılarından Gazi'nin imtahan odasına girdiğinde sınavdaki öğrencinin Bandırmalı Ahmet olduğunu öğreniyoruz. Ardından Serbest Fırka'nın kurucusu Fethi Okyar'ın oğlu Osman (Okyar) sınav odasına alınır. Sınavdan çıkan Osman Okyar'a Atatürk tarafından babasına selam söylendiği öğrenciler arasında hızla yayılır ve büyük bir memnuniyet uyandırır. Atatürk'ün Galatasaray Lisesi öğrencilerine yönelttiği bazı sorular şunlardır: Atilla'nın Romalılar'la ilk harbi; Sevr muahedesiyle

Lozan muahedesi arasında ne gibi farklar vardır?; Eti medeniyeti; Devletçiliğin ve fertçiliğin mukayesesi; Şimendifer siyasetimiz; Malazgirt Meydan Muharebesi; Din ve laiklik üzerine sorular; İspanya yarımadası; Mudanya Mütarekesi; Bizanslılarla Türklerin ilk temasları; Referandum ve halk oylaması vb. Sınavlar gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürmüş ve Atatürk Galatasaray Lisesi'nden memnun kalarak ayrılmıştır. Dönemin okul müdürü olan Tevfik Ararat o günün izlenimlerini şu sözlerle anlatır:
"1 Temmuz 1933

Galatasaray Lisesi'nin yaşadığı en büyük gündür; o gün Gazi Hazretleri

müessemizde beş saat bir çeyrek saat kalmışlar

ve birinci devre Tarih-Coğrafya-Yurtbilgisi mezuniyet imtahanlarına giren talebemizden dokuzunu imtahan etmek lütfunda bulunmuşlardır. Galatasaray Lisesi

bundan sonra

o unutulmaz günü her sene anmak ve tekrar yaşamak için aynı devrenin aynı imtihanlarını daima aynı güne koyacaktır."
Bu yazı

"Dünden Bugüne Galatasaray" (Hazırlayanlar: Vefa O. Semenderoğlu-Osman Tamburacı)

"Atatürk Önünde Tarih Bakaloryası" (İlhan E. Postacıoğlu)

"Şişhaneye Yağmur Yağıyordu; Ayışığında Çalışkur" (Haldun Taner)

"Atatürk ve Galatasaray" (Galatasaray'ın 500. Yıldönümünü Kutlama Komitesi)

"Galatasaray Tarihine Ait Belgeler:I (1868-1933) (Orhan Koloğlu) başlıklı kitap ve belgelerden Metin Pınar tarafından derlenmiştir.
Galatasaray Müzesi
Galatasaray Spor Kulübü’nün kurucusu Ali Sami Yen 1905 yılında Kalamışâ€™da ilk Galatasaray Müzesi’ni açtı.
Müzede o güne kadar kazanılmış madalyalar ve kupaların yanı sıra tarihi fotoğraf ve belgelerle forma ve şiltler bulunuyordu.
Birinci Dünya Savaşı sonunda spor anılarımıza el konulacağı haberini alan kurucumuz Ali Sami Yen müzeyi 15 Mayıs 1919 tarihli Genel Kurul kararıyla Galatasaray Lisesi’ne taşıdı.
Türkiye’nin ilk spor müzesi niteliğini taşıyan Galatasaray Müzesi’nin müdürlüğünü şu an Ali Oraloğlu yapmaktadır.
Müze her Çarşamba saat 13.00 - 17.00 saatleri arasında ziyarete açıktır.
Müze’de Galatasaray Spor Kulübü’nün kuruluşundan bu yana kazanılan kupalar

şilt ve formaların yanı sıra Birinci Dünya Savaşı’na gönüllü olarak katılan 200 lise öğrencisinin kılıç

karabina silahları da bulunmaktadır.
Ayrıca müzemizde kulüp arşivi

97 yıllık resim koleksiyonu

başta Atatürk olmak üzere Türk ve Yabancı Devlet Başkan’larının imzalı fotoğrafları ve 2000 yılında kazanılan UEFA Kupası ve Süper Kupa ile birlikte 3000 adet kupa bulunmaktadır.
Ulaşım Bilgileri;
Galatasaray Müzesi
Galatasaray Lisesi
Beyoğlu-İstanbul
Tel:
0 212 249 11 00