Seni o kadar özlüyorum ki sanki özlemesem nefesim kesilecek gibi. Hırıltılı
bir özlem benimkisi gözlerin okşadıkça aklımı, mırıldayıp hırıldıyor.


Bazen de nefesimi tutuyorum seni düşünürken. O zaman da beni özlediğini
hayal ediyorum bu sancı ikimizi de öldürür biliyorum. Gözlerim doluyor
ardından, sebebini hiçbir mantık çerçevesine koyamıyorum. Belki assam duvarıma;
baktıkça, ezeberledikçe geçecek bu yorgunluk.


Bazen de kendimi senin yerine koyuyorum. Orada kalmak istiyorum; içinde,
ruhunda, aklında... Senden dönüşlerim keskin virajlı toprak yol gibi; toza
dumana bulanıyorum. denizler geliyor aklıma; cam gibi, gözlerin gibi.
Çakıltaşları dolu; aklımdan sekip sekip kalbime saplanan. Geçenlerde bir
tanesini göğsümden çıkardım ucu yanmış bir iğneyle, üstüne tütün bastım.
aklıma karşılıklı içitiğimiz sigaralar geldi. Tütün yapışmış dudaklarım ne
çok sayıkladı seni. Bak yine hırıldıyor özlemim.

Kağıdı kalemi elime alıp yazacağım diyorum; satır satır hesap soracağım ama
korkuyorum, imla hatalarına benzemiyor ki aşk. Uyarmıyorum ne kağıt, ne de
parmaklarım. Ki parmaklarım en çok kirpiklerini arıyor; 0.5 kalem ucu gibi.
İsyan etmiyorum inan. Ben susmayı da, sabrı da senden öğrendim; çevçeveleyip
alnımın ortasına astığın barut kokusu gibi; keskin ve simsiyah...

Sonra mevsimsiz elma çekirdekleri düşüyor topraklara hemde yeşil ve ekşi.
Elmakurdu olmaktan vazgeçip kocayan kurtlar gibi dile düşmeden bereketsiz
topraklarımda kıvranıyorum. O yüzden artık sağlıklı beslenmiyor ve meyve
yemiyorum. Kalbime dokunuyor midemden çok, dişlerimden çok cesaretimi
kamaştırıyor. Öyle uzaktan hasat zamanını, başakların serpilişini senin
sesinden dinlemeyi, gözlerinden görmeyi daha çok seviyorum. Uzaktan sevmeyi
de biliyorum ben, senin bildiğin gibi ama yine de bil(e)mediğin gibi...

Kendimden kaçmıyorum artık, o kadar alıştım ki yokluğuma, korkmuyorum
geceleri. Daha sık uyanıyorum mesela; ezan sesine, korna sesine, kalbimin
sıkışmaktan gıcırdayan sesine... Virajlı yollar mı? Hıh! En fazla suretine
çarpar ağır yaralanırım. Sen derdin ya aşktan kimse ölmez diye. En fazla
içinde bile ölemiyorum bak. Bunca sakarlığıma rağmen hep senden uzağa; kendi
içime düşüyorum. Kesiştik ya bir kere, çarpanlarımız ortak sandıkça,
bölenimizin tek olduğu gerçeğini unutuyorum, asal sayılar kadar az
seviliyorum.

Sana nasıl hitap edeceğimi düşünüyorum bazen de, hani olaki yazabilirsem
tekrar diye. Farkettim ki; sen aslında hiç beğenmedin yazdıklarımı.
Yazamadıklarımı yüzümden okudun; içimin kızgın yanını, aklımın kaçık
çorabını ve gözlerimden fışkıran gerçek acıyı... Dilimi bağlayan koca
düğümleri..Hepsini ama hepsini.. Hep kıskandın sen.

Ne çok adın var bende ama yetmedi ki aitliğini onaylamaya. Gidişlerinin de
kendince isimleri vardı biraz tıbbi, belki biraz da felsefi. Hep bana
yakıştırdın, o yüzden hep kalandın. Ne çok meselemiz vardı memleketten önce.
Rakı masalarında anasonla karıştırıp meze yaptığımız. O yüzden hiç hayır
gelmedi bulduğumuz çözümlerden.

Hep aynı yerde seksek oynadık. Gidip gidip geri geldik aklımızla kalbimiz
arasında. Ne çok kandırdık birbirimizi bile bile, çocuk oyunu dedik saf
kalmakla büyümek girdabında. Gurur yapıp ne çok sığındık şifreli şiirlere;
mayınlara maruz kalıp yanlış yerlerde anlam bulan. Ne sana yakıştı, ne de
bana bunca laf ebeliği, susmak gebeyken sonlara... Doğumu geciktirdiğimizi
sansakta tohumu düşmüştü rahmimize ayrılığın. Farketmek istemedik...

Ne çok insan gördüm senden sonra, dengenin kıvamını tuturamayıp vıcık vıcık
akan kelimeleri üstüme süren. Samimiyet gülüşünde olurdu bir insanın, ben
öyle görmüştüm dalga sesli gözlerin gülerken. Artık dokunmak ateşle barutun
yanyana gelmesi kadar hafifletici sebepken, dokunmayı bilmeyen insanlar
tutunmak istedi bir umutla sıkı sıkı sakladığım güven duyguma. Oysa güven
tek bir dokunuştu; dudaklarım yanarken öptüğüm göz kenarındaki çizgilerin
gibi...

Anlatılası bir hikayemiz varken bile saklamam gerektiğine inandırıldığımdan
beri duyduğum hiçbir masala inanmıyorum artık. Ninileri birer musakaya sarıp
kuyulara saldım ki dolunay vurduğunda büyüsü bozulsun hala içime çöreklenmiş
bu kesif kokulu kitabın. Sayfalarında biz vardık, sen benim masalımdın,
benim uyku meleklerimdi okuduklarım o yüzden kendime bile inanmıyorum.
Zoraki vazgeçmek zamanı; öğretilmiş kabullenişle...

Bunca lakırdıya aldanma, sen bilirsin satır aralarını okumayı.
Ne isyan,
Ne pişmalık,
Ne özlemin ağırlığı,
Ne de gurur... Ki aşkta gurur olmaz.
Adın ve cismin ne olursa olsun,
Tüm yüzsüzlüğümle seni seviyorum...

[ Alıntıdır.. ]