Efendiler, ben çözümünü kolaylaştırmak için meseleyi ikiye ayırmak istiyorum. Öncelikle sansür koymak gerekli midir? Değil midir? Devam ettirilmesi gerekli midir? Değil midir; ikincisi, bu gereğe genel bir görüş oluşursa şerefli milletvekillerinin bundan ayrı tutulması uygun olur mu? Olmaz mı? Bir kez sansür, yalnız bozguncu kişileri kastederek, bozgunu yasaklamak için konulmuş bir şey değildir.



Memleketimizin iç durumlarını göz önüne alacak olursanız, tamamen iyi niyetle bazı yerlerdeki bilgiyi, haberi diğer yerlere nakletmek bile zararlı olabilir. Örneğin Düzce’de isyan varken Yozgat çevresinde de gizli olarak birtakım bozguncu kişiler çalışmakta idi. Bu bozguncular Düzce’deki olaydan hızlı bir şekilde haberli olabilselerdi, Düzce isyanının oluşumu sırasında Yozgat isyanı da gerçekleşmiş olurdu. Bundan dolayı bazen bir tarafın bilgisini diğer tarafa ulaştırmada da gecikmeleri gerekecek kesin nedenler olabilir. Bundan dolayı içeriden sansür koymaya Bakanlar Kurulu gerek görmüş ve bunu koymuştur. Bu gereğe inandıktan sonra şerefli üyelerin bundan ayrı tutulması konusu da göz önüne alınmıştır. Doğal olarak hiçbirbirimizden şüphe etmiş değiliz. Böyle bir şüphe ve duraksama bizden uzak olsun. Yalnız şerefli milletvekillerinin bu genel kuraldan ayrı tutulmamasının bir nedeni var. O da sansürü koyan Bakanlar Kurulu idi, bilirsiniz Bakanlar Kurulu, genel heyetimiz adına görev yapmaktadır. Bundan dolayı sansürü koyan yüce heyetiniz, kendisini bu kuraldan ayrı tutmak isterse ve bunu izzetinefis meselesi ve güven meselesi olarak kabul ederse o zaman bütün ülke memurları, başkanları, valileri, mutasarrıfları, kaymakamları hepsi güvenmeye değer insanlardır ve bütün memurlar ve bütün komutanlar ve subaylar güvenmeye değer insanlardır. Bunlara diyeceğiz ki, biz güvenmeye değeriz, fakat bizden başka herkes şüphe edilecek insanlardır. Tabiî böyle bir şey diyemeyeceğiz. Bundan dolayı bu gibi şeyleri söyletmemek için, hiçbir kimsenin böyle itirazına yer bırakmamak için, kendimizi de bu ayrıcalık dışında tutmayı uygun bulmadık. Eğer şerefli milletvekilleri, memurların başkanları ve diğerleri güvenmeye değer bulup ondan başkalarına sansürü uygulamak isterlerse ondan başka ne kalır? Millet bireyleri milletin ana kütlesi, demek ki kendilerine vekâlet ettiğimiz millet güvenmeye değer değildir.



Böyle bir şey olamaz. Sorunu şeref meselesi yapmak doğru değildir. Sansürü devam ettirmek gereğine inanmışsanız kendimizi dışında tutmamalıyız. Yalnız sansürün konulmasından dolayı bazı sıkıntıları giderecek önlemler alınmalıdır. Arkadaşımız dedi ki; Konya’da şu kadar bin mektubun postahanede toplandığını görüyoruz. İşte takip edeceğimiz nokta budur. Sansür memuru, görevini iyi yapmamış, neden o kadar mektubu yığdırmış ve yerine ulaştırmamıştır? Bu noktayı araştırabiliriz. Diğer bir nokta da söz konusu olabilir; şerefli milletvekillerinin mektuplarını sansür etmek mutlaka falan ve filân efendiye bırakılmış bir görev olması şart değildir.

İçinizden de birkaç kişi seçilir. Onlar aracılığı ile bu iş daha hızlı bir şekilde yapılabilir. Bunlar ayrıntıdan ibarettir (doğru, doğru sesleri). Sansürün korunması, henüz gereklidir görüşündeyim. Bu kabul edildikten sonra Genel Kurulumuz’a eşit olarak uygulanmalıdır. Sonra işlerin hızlandırılması için önlemler düşünelim (Alkışlar, yeterli yeterli sesleri).



Bir milletvekili- “Yerel memurları konu alan şikâyet mektuplarını kim sansür edecek? Bunu söz konusu ediniz, onu da düşünün. Memleketimizde memurların görevlerini kötüye kullanmalarından nasıl haberimiz olacaktır?”



Mustafa Kemal Paşa- Hakkında şikâyet edilmesi gereken memurların, şikâyetine sansür engel oluyorsa buna da ayrıca bir önlem düşünelim.