1948 Londra, Türk sporunda birçok ilkin yaşandığı olimpiyat oldu. Güreşçilerimiz minderde fırtına gibi esip 11 madalya kazandı. İlk kez bir Türk atlet Londra’da bronza uzandı. İlk kez bir Türk kızı Londra’daki olimpiyatlarda ülkemizi temsil etti.




Modern Olimpiyat Oyunla-rı’nın kurucusu Baron Pierre De Coubertin, 1907 yılında İstanbul’u ziyarete gelir. Fransız spor adamına Fransızca eğitim verilen Galatasaray Lisesi’nin öğrencisi Aleko Mullos tercümanlık yapar. Coubertin, Rum asıllı Aleko Mullos’u 1908 Londra Olimpiyatları’na davet eder. Mullos, Türkiye adına olimpiyatlarda yarışan ilk ve tek sporcudur. Katıldığı jimnastik dalında başarılı olamaz ama Türkiye’yi olimpiyatlarda temsil eden ilk sporcu olarak tarihe geçer. Bu tarihten tam 40 yıl sonra yani 1948 yılına gelindiğinde 14. Yaz Olimpiyatları’nı yine Londra düzenleyecektir. 2. Dünya Savaşı’nın moral bozukluğunu üzerinden atmak isteyen Türkiye’yi 66 sporcunun temsil ettiği bu olimpiyatları izleyenler Türk sporcularının büyük zaferlerine şahit olacaktır.

Gelin 1948 yılına, yani Türk spor tarihinin altın sayfalarının yazıldığı Londra Olimpiyatları’na gidelim. 2. Dünya Savaşı sebebiyle 12 yıl ara verilen oyunlara 59 ülkeden, 390’ı bayan, 4 bin 104 sporcu katılır. Savaşa yol açtıkları gerekçesiyle Almanya, İtalya ve Japonya oyunlara davet edilmez. Türkiye oyunlarda, 1’i bayan, 66 sporcuyla temsil edilecektir. Sporcu kafilemizde 18 futbolcu, 16 güreşçi, 13 atlet, 7 binici, 6 bisikletçi ve 6 eskrimci vardır. Kafilenin sorumlusu Vildan Aşir Savaşır’dır. Güreşçilerimizin hocası efsane Nuri Boytorun, atletlerimizin antrenörü Semih Türkdoğan, futbol takımımızın teknik direktörü ise Macar İgnace Molnar’dır. Macar hoca masraflarını kendisi karşılamak şartıyla eşinin de kafile ile Londra’ya getirilmesini ister. Ancak bu istek kabul görmez. Bu cevap karşısında Molnar, İngiltere’ye gitmekten vazgeçer. Futbol takımı Ulvi Yenal’a emanet edilir.

Londra’da 29 Temmuz-14 Ağustos arasında düzenlenen olimpiyatlarda futbol takımımız Çin’i; Gündüz Kılıç’ın (2), Lefter ve Hüseyin’in golleriyle 4-0 yener. Yugoslavya’ya ise 3-1 yenilmekten kurtulamaz ve olimpiyat 5’incisi olur. Binicilerimizden ise en iyi dereceyi Salih Koç, ‘Cesur’ isimli atıyla 45 binici arasından 34. olarak elde eder. Bisikletçilerimizden 195 km’lik yol yarışını tamamlayan olmaz. Bir zamanlar çok iyi sporcular yetiştirdiğimiz eskrimde ülkemizi flörede temsil eden Nihat Balkan 6’ncı, kılıçta Rıza Arseven ve Merih Sezen 6’ncı, Sabri Tezcan 5’incilikle tarihe geçer.

Atletlerimize sıra geldiğinde Ruhi Sarıalp unutulmaz sporcularımız arasında yer alacaktır. 1924 yılında Manisa’da dünyaya gelen Ruhi Sarıalp, Londra’da üç adım atlamada 29 sporcu arasından 15.02,5’lik derecesiyle bronz madalya kazanır. İlk defa bir Türk atleti olimpiyatlarda madalya kazanacaktır. Sarıalp, Londra’da altın madalyaya da çok yaklaşır. Son atlayışında altın getirecek dereceyi de elde etmiştir. Ancak hakemler kendi aralarında uzun süre tartıştıktan sonra bu atlayışı faul gerekçesiyle saymaz. Türkiye, bu madalyadan sonra tekrar atletizmde olimpiyat madalyası kazanmak için tam 56 yıl bekleyecektir. Hatırlanacağı gibi 2004 yılında Atina’da çekiç atmada Eşref Apak bronz madalya kazanarak tarihe geçti.

Olimpiyatlarda ülkemizi temsil eden ilk bayan sporcu ise Üner Teoman’dır. Teoman’ın 100 metrede serisinde 4’üncü olup elendiği Londra’da maraton dalında Türkiye adına yarışan Şevki Koru, 2 saat 51 dakika 7 saniyelik derecesiyle 41 sporcu arasından 20’nci olmayı başarır.

Türk sporuna altın harflerle geçecek başarılara imza atanlar güreşçilerimizdir. Türkiye Londra’ya 16 güreşçiyle çıkarma yapar. Sporcularımız elde ettikleri başarılarla dünyaya ‘Türk gibi güçlü’ dedirtmeyi başarır. Güreş müsabakalarının yapıldığı Empress Hall’de ilk altınlar serbest güreşçilerimizden gelir. Kurallar gereği güreşler 15 dakika üzerinden yapılıyordu. 57 kiloda ‘Korkunç Türk’ lakaplı Nasuh Akar, Kanadalı May’ı tuşla, İsviçreli Wenger ve İsveçli Erik Persson’u sayıyla, Belçikalı Joseph Trimpont, Fransız Charles Kouyos ve ABD’li Gerald Leeman’ı tuşla yenerek şampiyon olur.

62 kiloda Yaşar Doğu’nun ‘delioğlan’ lakabını taktığı Gazanfer Bilge ilk müsabakasında İranlı Hassan Sadian, Macar Ferenc Toth, Fransız Jouaville, ABD’li Harold Moore ve Finli Paavo Hietala’yı tuşla yener. Güreşçimiz finalde İsveçli Ivar Sjoelin’i sayıyla yenerek kürsünün en üst basamağına çıkar. Kendine has ‘sarma stiliyle’ fırtına gibi esen Gazanfer Bilge’nin ardından 67 kiloda Celal Atik mindere çıkar. Atik, ABD’li William Koll, Hintli Singh ve Güney Afrikalı rakibini tuşla, Finli Sulo Leppaenen’i sayıyla, İtalyan Garibaldo Nizzola, İsveçli Goesta Fraendfors’u tuşla yenerek şampiyon olur.

Sırada efsane sporcumuz Samsunlu Yaşar Doğu vardır. 73 kiloda Hintli Bhangava, İranlı Abbas Zandi, Mısırlı Mustafa ve Macar Kalman Sovari’yi tuşla yener. Sonraki turda bay çeken güreşçimiz ardından ABD’li Gilbert Jr. Merrill’i sayıyla ve Avustralyalı Richard Edward Gerrard’ı tuşla yenerek adını olimpiyat şampiyonluğuna yazdırır. Doğu, Edward Gerrard’a final maçından sonra göğsündeki Ay-Yıldızlı armayı söküp hediye eder. Gerrard bu olayı 1970 yılında güreş yazarı Ali Gümüş’e söyle anlatacaktır: “Ülkeme döndüğümde eşim Yaşar Doğu’nun armağanı Ay-Yıldızlı armayı ceketime işledi. Yıllarca iftihar ederek Ay-Yıldız armayla dolaştım. Bugüne kadar Yaşar Doğu’ya yenilmiş olmanın, hem de finalde yenilmiş olmanın keyfini yaşadım. Çünkü o hem çok büyük bir sporcuydu hem de çok centilmendi.”

Mr.Hello’dan altın madalya

Yaşar Doğu, Celal Atik ve Gazanfer Bilge’nin Empress Hall’de bulunan 3 minderde aynı anda finalde güreştiklerini ve 3 sporcumuzun da aynı dakikalarda olimpiyat şampiyonluğuna uzanmalarının uzun süre ayakta alkışlandığını belirtelim.

Serbest stildeki güreşçilerimizden 52’de Halit Balamir, 79 kiloda da Adil Candemir ikinci olur. 87 kiloda Muharrem Candaş ile +87 kiloda mindere çıkan Sadık Esen olimpiyat 4’üncüsü olur.

Bu büyük başarıların ardından sıra grekoromen güreşe gelmiştir. 52 kiloda Kenan Olcay’ın finalde İtalyan Pietro Lombardi’ye sayıyla yenilerek ikinci olması, 57 kiloda Halil Kaya’nın üçüncülüğü biraz moralleri bozduysa da sonrasında 62 kiloda Mehmet Oktav mindere çıkar. Güreşçimiz ilk turu maç yapmadan geçer. Ardından Finli Erkki Talosela’yı sayıyla, İsveçli Olle Anderberg’i tuşla, Mısırlı Sayed Kandil ile Avusturyalı Georg Weidner’i sayıyla yenerek şampiyon olur. 67 kilodaki temsilcimiz Ahmet Şenol 7’ncilikle yetinir. 73 kilodaki temsilcimiz Ali Özdemir ilk maçında sakatlanarak müsabakalara devam edemez. 79 kiloda Muhlis Tayfun 2 mağlubiyetle ikincidir. 87 kiloda Mustafa Çakmak üçüncü maçında yenilerek elenir. +87 kiloda ise Türk güreşinin efsane isimlerinden Mersinli Ahmet Kireççi Olimpiyat Şampiyonluğuna ulaşan bir başka sporcumuz olacaktır. Usturaya vurduğu saçlarıyla olimpiyat köyündeki birçok yabancı sporcunun sempatisini kazanan güreşçimiz ilk turda İsviçreli Moritz Jnderbitzin’i, sonrasında İsveçli Tor Nilsson’u tuşla, ardından Finli T. Ilmari Kangasniemi’yi sayıyla yener. Bay çeken güreşçimiz finalde İtalyan Guido Fantoni’yi de sayıyla yenerek şampiyonluğa ulaşır. Her gördüğü yabancı sporcuya ‘Hello’ diye seslendiği için adı ‘Mr. Hello’ya çıkan Mersinli Ahmet’in final güreşini olimpiyat köyünde onunla birlikte kalan yabancı sporcu arkadaşları da bizzat salona gelerek izler. Daha Londra’ya gitmeden antrenörümüz Nuri Boytorun’a “Ben serbestçiyim, grekoromenci değilim, serbestte güreştirin” diyerek istemeye istemeye de olsa grekoromende güreşen Mersinli Ahmet’in olimpiyat şampiyonu olması bu açıdan bakılınca sıra dışı bir olaydır.

6 altın, 4 gümüş ve 1 bronz madalya kazanan güreşçilerimiz Londra’da Türk güreş tarihinin yanı sıra Türk spor tarihinin en büyük olayına imza atar. Londra’da “Bir Türk’ten kuvvetli ancak iki Türk vardır” sözü dillerde dolaşır. Ödül törenleri ünlü Wembley Stadı’nda yapılır. 100 bin kişiye yakın seyirci İstiklal Marşımızı tam 6 kez dinler. Türk bayrağı 11 kez göndere çekilir.

Güreşçilerimiz yurda dönüşlerinde kahramanlar gibi karşılanır. Kendilerine ödüller verilir. Ancak bu ödüler daha sonra başlarına bela olacaktır. Ödüller Türk spor kamuoyunda çok tartışılır ve sonuçta bu sporcular ödüllerden dolayı profesyonel kabul edilerek 1952’de Helsinki’de yapılan olimpiyatlarda yarıştırılmaz. Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi’nin bu ilginç kararı sonrasında Türkiye, 1952’de güreşte ancak 2 altın ve 1 bronz madalya alacaktır.

Türk sporcuları Londra’da elde ettikleri toplam 12 madalya ile oyunlara katılan 59 ülke arasından 7. sırayı almayı başarır. Türkiye olimpiyat oyunlarında Londra’da elde ettiği başarıları bir daha hiç yakalayamaz. 1960’ta Roma’da sporcularımız 7 altın, 2 bronz madalya ile Londra’dan sonra en çok madalya kazandığımız olimpiyata imza atar.

Londra, üçüncü defa olimpiyatlara ev sahipliği yapıyor. Türkiye, 114 sporcuyla Londra’ya tarihinin en çok sporcu katılımı ile gidecek. Geçmişte Türk spor tarihinde ilklerin yaşandığı bu şehirde yeni zaferler, yeni ilkleri düşlüyoruz.

114 sporcuya nasıl ulaşıldı?

Türkiye, 2012 Londra Olimpiyatları’nda 16 branşta 66’sı kadın toplam 114 sporcuyla mücadele edecek. Atıcılık ve yelkende beşer, atletizmde 33, boks ve yüzmede altışar, badminton, okçuluk ve jimnastikte birer, basketbol ve voleybolda on ikşer, bisiklet ve tekvandoda üçer, güreşte 13, halterde 9, judo ve masa tenisinde ikişer sporcu ülkemiz adına yarışacak. Türkiye, jimnastik, badminton, voleybol, bayanlar basketbolda ve atletizmdeki kadınlar 4x400 bayrak yarışlarında tarihinde ilk kez olimpiyatlara katılacak. 2008 Pekin Olimpiyatları’nda 5 hakemi bulunan Türkiye, Londra’da bu sayıyı da 10’a yükseltti.

Peki, tarihî sayılara nasıl ulaşıldı? Türk sporundaki bu hareketlenmenin arka planında AK Parti iktidarının rolü büyük. 2003 yılından itibaren federasyonlar özerkleştirildi. Federasyonların idari ve mali açıdan önü açıldı. Peşi sıra sponsorluk yasası çıkarıldı. Devlet sanatçısı gibi milletin sevgilisi olmuş sporcuların da devlet sporcusu olmasının önü açıldı. Bütün partilerin ortak imzasıyla olimpiyat, dünya ve Avrupa şampiyonasında ilk üçe girmiş sporcular maaş ve sosyal güvenceye bağlandı. Ayrıca uluslararası yarışmalarda dereceye giren sporcular memur statüsüne alındı. Ödül yönetmeliğinde yapılan iyileştirmelerle sporcuya daha çok altın verildi. Antrenörler ve sporcuyu yetiştiren kulüplerin de yetiştirme payları artırıldı. Türkiye’nin dört bir tarafına inşa edilen tesisler sayesinde önemli bir sorun ortadan kaldırıldı. Örneğin Nevin Yanıt için Mersin’de özel koşu pisti yapıldı. Türkiye yine bu dönemde çok sayıda uluslararası organizasyona ev sahipliği yaptı. Bunun yanında olimpiyat barajı için yapılan seçmelerin Türkiye’de organize edilmesi sağlandı. Basketbol, boks ve voleybolda olimpiyat baraj elemeleri Türkiye’de düzenlenince ev sahibi ülke olmanın da avantajı kullanıldı. Türkiye’nin hedefi bundan sonraki olimpiyatlara Almanya, İtalya, Fransa, İngiltere, Kanada gibi 400’ün üzerinde sporcu göndermek olmalı.


Behram Kılıç