"Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru."derler." (Al-i İmran, 3/191)
Bu ayet insanın bütün hallerinde tefekkür, zikir ve dua edebileceğini göstermekte ve buna teşvik etmektedir.
Böyle yapmak aklî ve naklî bilgiler ile süslenmiş ve Allah'ın birliğine iman ile kulluk ve bilgide merhale katetmiş, olgun akıl ve inanmış kalb sahiplerinin karı olabileceğinden, aralarındaki farka işaret buyuruluyor ki: "Öyle tam akıl sahipleri ki, ayaktayken, otururken, yatarken, yani gerek meşguliyet ve gerekse dinlenme hallerinin hepsinde Allah'ı zikrederler, dillerinden bırakmazlar." Bu üç hal, insanın bütün hallerini içine alır. Hatta bedene ait hareketleri içine aldığı gibi, yükselme, ortada durma, düşme gibi halleri de içerir.
Demek ki bu tam akıl sahipleri, her ne halde bulunurlarsa bulunsunlar, kalpleri Allah'ı zikir (anmak)den başka bir şey ile itmi'nan (tam güven) zevkini bulamadığından, Allah'ı zikirden gaflet etmezler, gönülleri ilâhî murakabe (kendi içine dönme)ye müstağrak (dalmış)tır. Burada zikirden maksad, gerek zat, gerek sıfat ve fiiller haysiyetiyle zikirden, aynı şekilde lisanî (dile ait) zikre eşit olup olmamaktan daha genel olarak, mutlak zikirdir. Abdullah b. Mesud Hazretlerinin açıklamasına göre bu zikirden maksad namazdır ki, kudretleri yettikçe ayakta, yoksa oturarak, yoksa yattığı yerde namaz kılanlar demektir.
Bununla beraber namaz, zikirler cümlesinden sayılırsa da, bütün zikirler namazdan ibarettir de denemez, namazdan e'am (daha genel)dır. "Ûlü'l-elbâb" (tam akıllılar)ın böyle Allah'ın zikrine devam etmeleri ile vasfedilişleri, dinî terbiyede terakki etmiş halis kullar olduklarına işaret eder ki, bu vasıf burada bahis konusu olan tefekkür (düşünme) sûretiyle keşf ve müşahede edecekleri ilimlerin fenlerinin geçmiş bir şartı demek olur. Bu durum, tertibe delalet etmeyeceği için, bunun bir geçmiş şart olmayıp, düşüncenin bir ayrılmaz gereği olması da mümkün görünür. Şuhud (görünür)dan, gıyabı (görünmezi) okuyabilen, vehim şüphelerinden uzak, nefse ait ilgiler ve karanlık engellerden sıyrılmış halis, tam akıl sahibleri olan, gidişatın gerçeklerini ve sıfatların hükümlerini düşünen, mülkün tavırlarını ve gayb âleminin sırlarını gözeterek, melik, yaratıcı olan Allah Teâlâ'nın sanatının inceliklerini ve kudretinin alâmetlerini görebilen bu tam akıl sahipleri, bütün hallerde Allah sevgisi ile dopdolu olarak Allah'ı anarlar.
(Elmalılı M.Hamdi YAZIR, Kur'an-ı Kerim Tefsir)
Penia
Şimdi Daha Deliyim
Üyelik tarihi
25 Nisan 2015
Bulunduğu yer
Adana
Mesajlar
35.875
Seslenildi
2758 Mesaj
Etiketlendi
343 Konu
Ruh Hali
Âl-i İmrân Sûresinin 191. ayeti
15 Şubat 2017
- Paylaş
- Share this post on
- Digg
- Del.icio.us
- Technorati
Süreyya bunu beğendi.
To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.