Günün Sözü DamlaPenia.
Her şey neye layıksa ona dönüşür. -Mevlana
Etiket Listesi

Like Tree10Beğeniler
  • 4 Post By HarbiDost
  • 3 Post By HarbiDost
  • 2 Post By Tarihçi1
  • 1 Post By Has-Tarihçi
Seçenekler
Seçenekler
Stil
HarbiDost - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üyelik tarihi
15 Mayıs 2015
Bulunduğu yer
İstanbul
Yaş
50
Mesajlar
203
Seslenildi
55 Mesaj
Etiketlendi
98 Konu

Standart Brastikli Aziz Ağa Efsanesi

23 Haziran 2015
1

EFSANE KAHRAMAN AZİZ AĞA
1852-1887


Erzincan yöresinin ünlü halk kahramanı. Mangal gibi yüreği olan bir kartal. Ülkesini parçalamak isteyenlere karşı savaşan bir silahşör. Yıllarca hep düşmanlarını titreterek yaşamış yiğit bir insan.

Aziz Ağa 1852 yılında Erzincan'ın Kemah ilçesine bağlı Brastik köyünde dünyaya gelir. Babası Gülabi aşireti reisi Değirmenci Halil Ağa annesi ise Gülabi aşiretinden Hanım Ağa'dır. Üçü erkek biri kız olan dört çocuklu bir ailenin en büyük çocuğudur. Aziz Ağa daha küçükken çok girişken hareketleriyle o çevrede herkesin dikkatini çekmeye başlar. O zamanlar babası Halil Ağa kendisini Erzincan yöresinin ünlü bir alimine göstermiş ve o alim babası Halil Ağa’ya şöyle demiş; "Halil Ağa senin oğlun Aziz Ağa’nın göğsünde üç tane azrail tüyü vardır." Yani çok cesur birisiymiş. İleride büyüyüp çok atılgan bir delikanlı olunca da artık babası Halil Ağa’nın değirmeninde çalışmaya başlar. Eskiden Değirmenci deyince akan sular dururmuş. O zamanlar değirmeni olan bir zat kendisini dünyanın en zengin insanlarından birisi sayardı havasından çalımından geçilmezdi hiç kimse yanında konuşamazdı. İşte o zamanlar bu Değirmenin sahibi Brastik'in otoritesi Halil Ağa ve çocuklarıydı.

Halil Ağa'nın çocukları içinde Aziz Ağa'nın çok farklı bir kişiliği varmış. Aziz Ağa çok gözükara birisiymiş daha küçük yaşlarda ata binmeye ve silah kullanmaya başlamış. Aziz Ağa orta boylu ve atletik yapılıymış. Çok sert bakışları ve kartal gibi gözleri varmış. İşte o zamanlar Brastik köyünde böyle yiğit bir insan yetişmiş. Aziz Ağa ilk defa adını daha henüz 18 yaşında genç bir delikanlıyken duyurur. Bir gün buğday satmak için Erzincan'ın Buğday meydanına giden Aziz Ağa orada kendisine engel olmak isteyen Erzincanlı ünlü bir tüccarı bıçakla ağır yaraladığı için hapse düşer. Ondan sonra Aziz Ağa daha hapisteyken Aziz Ağa'nın kabilesi Halil Ağa'lar (Nam-ı diğer Mirveyis'ler) ile kendileri gibi köyün en köklü kabilelerinden biri olan Kerezoğulları ile aralarında bir olay çıkar. Olayın çıkış sebebi şudur; Orada çok namlı birisi olan Hüseyin-i Sıti (Nam-ı diğer Kerezoğlu Hüseyin) ve adamları daha önceden aralarında husumet oldukları Halil Ağa'ların değirmenine gidip orada çalışan bir kişiyi çok kötü bir şekilde döverler. O zaman bu olay yüzünden iki kabile arasındaki gerginlikler tırmanmış ve orada herkes heyecanla Halil Ağa'nın oğlu Aziz Ağa'nın hapisten çıkacağı günü bekliyorlardı. Ve nihayet çok kısa bir zaman sonra Halil Ağa'nın oğlu Aziz Ağa hapisten çıkar. Aziz Ağa'nın daha içerdeyken duyduğu bu olay Aziz Ağa'yı çok üzmüştü. Aziz Ağa'nın tavırları çok değişmişti. Aziz Ağa orada oturan babasına aynen şöyle diyordu;

"Baba sen git değirmenimizin başına ailemizin ve köyümüzün sana ihtiyacı var bu işi sen bana bırak."

O zamanlar daha 18 yaşında olan Aziz Ağa, Kerezoğlu Hüseyin'i Brastik'in meydanında delik deşik ederek öldürür. İşte bu olay Aziz Ağa'nın ilk büyük olayıdır. Bu olaydan sonra Kerezoğlu Hüseyin'in bütün ailesi köyü terk ederler. Aziz Ağa daha 18 yaşında genç bir delikanlı olmasına rağmen o çevrede çok saygı duyulan ve aynı zamanda da çok korkulan bir kişi olur.

Aziz Ağa'nın annesi Hanım Ağa gençliğinde çok güzelmiş ona hem Brastikli Halil Ağa hem de Palangalı İbiş Ağa aşıkmış. Hanım Ağa Brastikli Değirmenci Halil Ağa ile evlenmiş ve Halil Ağa'dan üç oğlu ve bir kızı olmuş. Aradan yıllar geçtikten sonra bir gün Halil Ağa çok ağır hastalanıyor ve artık daha ölmek üzereyken Palangalı İbiş Ağa birkaç defa Brastik köyüne bir arkadaşının yanına ziyarete gidiyor. O zaman Halil Ağa'nın içine bir şüphe düşüyor ve oğlu Aziz Ağa'yı çağırıyor ve ona aynen şöyle diyor; "Bak oğlum ben artık ölmek üzereyim ben ölünce annen bizim köyde kiminle evlenirse evlensin sakın dokunma, kimi alırsa alsın hiç karışma ama Palangalı İbiş Ağa'yı alırsa her ikisini de vur yoksa hakkımı sana helal etmem." Halil Ağa ölünce annesi Hanım Ağa bir müddet sonra gider Palangalı İbiş Ağa'yla evlenir. Aziz Ağa babasının vasiyeti üzerine bir gün akşam yanına köyden can arkadaşları Milis ve Süleyman'ı da alarak Palanga'ya gider. Bunlar İbiş Ağa'nın etrafı yüksek duvarla çevrili iki katlı evinin önüne gelirler ve orada birbirlerinin omuzlarına basarak o yüksek duvarı aşarlar. Sonra üçü birden kapıya dayanarak içeri girerler. İbiş Ağa o esnada hemen tüfeğine sarılır ama Aziz Ağa ondan önce davranarak ona tam yedi tane kurşun sıkar ve İbiş Ağa'yı orada öldürür. Ondan sonra Aziz Ağa'nın annesi Hanım Ağa orada hemen kendisini Aziz Ağa'nın önüne atar ve ona "Aziz ne olur beni sütüme bağışla" der. Aziz Ağa önce annesine kıyamaz ancak arkadaşları ona babasının vasiyetini hatırlatınca Aziz Ağa en sonunda orada çeker annesini de vurur. Aziz Ağa o zaman Erzincan'ın Palanga köyünde oturan ve yedi köye hükmeden İbiş Ağa'yı Palanga'da vurunca bu olay türkülere konu olmuş ve bir de bunun için "Erzincan’da Bir Kuş Var" isimli bir türkü yazılmıştır. Bütün bu olaylardan sonra Aziz Ağa hakkında idam cezası çıkar. Ancak Erzurum Valisi Mustafa Sıtkı Paşa ve Erzincan Mutasarrıfı Şefik Paşa olayın tahkikatını jandarmanın elinden alarak gidip Brastik köyünde Aziz Ağa'yla irtibata geçerler.

O zamanlar ülke çok zor bir durumdaydı. Doğunun sınırtaşı olan Erzurum'da Kaçatur Pastırmacıyan tehlikesi vardı. Erzurum'da halk arasında "Pastırmacı" lakabıyla tanınan Kaçatur Pastırmacıyan Nam-ı diğer "Kaçatur Efendi" örgütlediği ermeni militanlarıyla halka zulum ediyordu. Her yerde faili meçhul cinayetler işletmeye başlamıştı. Hiçbir güç Kaçatur Pastırmacıyan Efendi'yle baş edemiyordu. İşte böyle zor bir dönemde Türk Devleti'nin Aziz Ağa'ya ihtiyacı vardı.

Ermenilerin bağımsızlık elde ederek, tarihte kurmuş oldukları Ermeni Devletleri'nin yaşadığı bölgelerde, Doğu Anadolu ve Kafkasya'da, yeniden bir Ermeni Devleti kurma amacı doğrultusunda düzenledikleri faaliyetlerin en önemlisi 1872 yılında Kaçatur Pastırmacıyan liderliğinde Erzurum'da gerçekleşir. Anadolu'da yaşayan Ermeniler o zamanlar en çok Erzurum bölgesinde faaliyet göstermekteydiler. Erzurum'un en ünlü ve en zengin ailesinin reisi olan Kaçatur Pastırmacıyan, Ticaret alanındaki yetenek ve başarılı girişimleriyle Erzurum'da çok büyük toprak sahibi, en ünlü zengin ve şehrin en öne çıkan şahsiyetlerinden birisi olur.

Harutiyun Pastırmacıyan'ın babası, "Armen Garo" lakaplı Karakin Pastırmacıyan'ın da dedesi olan Kaçatur Pastırmacıyan "Sultanın Korumacısı" sıfatı ile "Efendi" sıfatını alır ve Erzurum'da adeta bir hükümdar gibi olur. Osmanlı'da herkes kendisine "Kaçatur Efendi" diye hitap eder. Erzurum'da Köprüler, kiliseler, hanlar ve hamamlar inşa ettirir, fakir ve tutuklulara yardım eder. Erzurum şehrinde çok söz sahibi olan Kaçatur Pastırmacıyan iyice güçlendikten sonra Ermeni çeteleri kurarak onların başına geçer ve Erzurum'da masum halkı katletmeye başlar. Erzurum'da Ermeni Kiliseleri'nin depolarına silah ve bombalar yerleştirerek oraları tam bir cephaneliğe çevirir. Yapılan bir ihbar üzerine Erzurum'da bir Kilise'nin deposunu teftiş etmek isteyen dönemin Erzurum Valisi Mustafa Sıtkı Paşa'ya Kilise'nin kapısında bir tokat atarak onun Kilise'ye girmesini engeller. Erzurum'da Kilise'lerde yaptığı konuşmalarda sürekli "Ermeni Kilisesi, Ermeni Milleti'nin Kilise tarafından can verilen ruhunun yeniden dünyaya gelmek için yaşadığı vücuttur." diyerek orada Ermenileri bu ayaklanmaya katılmaya çağırır. Orada en büyük hayallerinin burada büyük bir Ermeni Devleti kurmak olduklarını söyler. Ondan sonra Erzurum'da bir çok faili meçhul cinayetler işletmeye başlar. Kendisine özel korumalar tutar ve Müslüman Türk halkı katletmeye başlar. Zamanla koskoca Osmanlı Devleti bu adamla baş edemez. Artık mutlaka birisinin gidip Erzurum'da bu adamı vurması gerekiyordu. Erzurum Valisi Mustafa Sıtkı Paşa ve Erzincan Mutasarrıfı Şefik Paşa'lar, Aziz Ağa'nın namını duymuşlardı. Onların gözünde bu işi yapacak ender yiğitlerden birisi de Brastikli Aziz Ağa'ydı. Erzurum Valisi Mustafa Sıtkı Paşa ve Erzincan Mutasarrıfı Şefik Paşa, Aziz Ağa'ya gidip orada Kaçatur Pastırmacıyan'ı vurduğu takdirde tüm suçlarının af edileceğini söylüyorlardı. Bu iki paşanın Aziz Ağa'ya teklif ettiği görev şuydu; "Yaklaşık iki yıldır Ermeni çeteleriyle Erzurum’da halka kan kusturan ve yaklaşık on tane özel silahlı korumalarıyla dolaşan Kaçatur Pastırmacıyan'ı vurmaktı. Aziz Ağa o kadar tehlikeli olmasına rağmen hemen bu görevi kabul ediyordu. İşte ülkesinin bu en zor döneminde Eylül 1872 tarihinde daha 20 yaşında genç bir delikanlıyken Erzincan'ın Kemah ilçesinin Brastik köyünden o canyoldaşım dediği kıratına binerek tek başına Erzurum’a gidip orada yaklaşık on tane korumasının içinde Kaçatur Pastırmacıyan'ı tek kurşunla alnından vurmuş ve o ateş çemberinde Yüce Tanrı'nın bir mucizesiyle kıratının sayesinde kurtulmuştur. Yıllar sonra Erzurumlu Hasip Efendi bu olayı şöyle Anlatacaktı;

"Ermeniler şehrimizde yaklaşık iki yıldır hep faili meçhul cinayetler işlemeye başlamışlardı. Her tarafı yakıp yıkmaya ve önlerine çıkan bütün masum insanları katletmeye başlamışlardı. Herkes onların önünden kaçmaya çalışıyordu. Türkler korkudan hep şehir dışına çıkmışlardı. Bir gün akşama doğru Kaçatur Pastırmacıyan’ın konağının bulunduğu Erzurum Pazarı'nda bir kıratlı hızla uzaklaşıyordu. Tepeden bakınca sanki kıratın üzerinde hiç kimse yokmuş gibi görünüyordu peşinde Ermeni kuvvetleri yaylım ateşi açıyorlardı. Kıratlı bir müddet sonra düşman kuvvetlerinden uzaklaştı. Ondan sonra kıratın üzerindeki kişi birden kendisini doğrultarak tekrar kıratına bindi ve hemen yoluna devam ederek orada gözden kayboldu. Sonra Kaçatur Pastırmacıyan'ın öldürüldüğünü duyduk. Bu olaydan sonra Kaçatur Pastırmacıyan'ın emrindeki Ermeni çete reislerinin hepsi dağılmış ve Erzurum kurtulmuştu. Herkes tekrar şehre geri dönmüştü. Sonra Valimiz Mustafa Sıtkı Paşa, o kıratlının Brastikli Aziz Ağa olduğunu açıkladı. Orada civara hakim bir tepede bulunduğum için bütün bu olayların görgü şahidi olmuştum." Ondan sonra Amerika’da yayınlanan ünlü "New York World" Gazetesi haberi manşetten aynen şöyle veriyordu;

"Kaçatur Pastırmacıyan öldürüldü. Böylelikle Büyük Ermenistan rüyası da bitti. Anadolu hızla Türkleşiyor."

Bu olaydan bir süre sonra Kaçatur Pastırmacıyan'ın adamları Aziz Ağa’yı vurmaları için Karadenizli bir tetikçi tutarlar. Bu tetikçi Erzincan'a gelir ve orada bir Han'a yerleşir. Ondan sonra oradaki insanlardan Aziz Ağa’yı sorar adamlar Aziz Ağa’nın eşgalini verirler ama nerede olduğunu söyleyemezler. Bu tetikçi orada kaldığı Han'ın sahibine bir kese altın vererek Aziz Ağa'nın yerini öğrenir. Han'ın sahibi o tetikçiye Aziz Ağa'nın sürekli Brastik'ten Garni'ye gidip geldiğini söyler. Ondan sonra bu tetikçi Brastik köyünün tam karşısındaki Kızılyazı denen yere gelir ve orada bir kaç kişiye Aziz Ağa'yı sorar. Orada tarlada çalışan kadınlar bu adamın hareketlerinden şüphelenirler. Aziz Ağa'nın oradan geçtiğini gören Brastikli yaşlı bir kadın Aziz Ağa'ya; "Aziz Ağa burada bir kişi seni arıyor ve bu yörenin adamına hiç benzemiyor çok dikkatli ol" diyerek orada Aziz Ağa'yı uyarır. Aziz Ağa o yaşlı kadının bu sözleri üzerine hemen kıratıyla Fırat Nehri'ni geçerek oradaki Kızılyazı istikametine doğru ilerler ve orada o tetikçiyle karşılaşır. Tetikçi Aziz Ağa’ya burada Aziz Ağa diye birisi varmış tanırmısın diye sorar. Elini silahının üstüne koyan ve çok tedbirli olan Aziz Ağa adamın tipine bir bakar ki bu yörenin adamına hiç benzemiyor. Ona "Evet o Aziz Ağa'yı çok iyi tanırım. O aradığın Aziz Ağa benim." der demez tetikçi hemen silahıyla Aziz Ağa'ya bir el ateş eder ama Aziz Ağa o esnada hemen atının altına süzülerek o adama bir el ateş eder ve o adamı da orada tek kurşunla öldürür. Tıpkı Pastırmacıyan'ı tek kurşunla vurduğu gibi bu tetikçiyi de tek kurşunla vurur.

Bir gün odun satmak için annesiyle beraber Erzincan'a giden Brastikli bir genç orada bir alışveriş esnasında Perçençli üç gençle tartışır. Orada odun satan Perçençli gençler kendileriyle tartışan bu Brastikli genci annesinin yanında çok kötü bir şekilde döverek bir kolunu kırarlar. Annesi oğluna yardım etmek isteyince onu da çok kötü bir şekilde döverek kadının kaburgalarını kırarlar. Bu olay yüzünden iki köy arasındaki gerginlikler tırmanmış ve o çevredeki herkes heyecanla Gülabi'lerin onlara ne yapacağını merak ediyorlardı. Brastikli insanlar bu olaya çok üzülmüşlerdi. Aziz Ağa onların o halini gördükten sonra orada çeşmenin önünde oturan köylülerine; "Onlardan öyle bir intikam alacağım ki ölene kadar her yerde Gülabi'leri anlatarak yaşayacaklar." diyerek orada adeta intikam yemini ediyordu. Aziz Ağa bu olaydan bir müddet sonra bir gün kıratıyla Fırat Nehri'ni geçerek Perçenç köyüne doğru yola çıkar ve o üç kişiyi hemen köyün girişinde görür. Bunlar orada Aziz Ağa'yı görür görmez; "Hey Aziz Ağa geliyor hemen kaçalım" diye telaşa kapılırlar ve sonra da hemen orayı terk ederek o taraftaki derin bir vadiye doğru kaçarlar. Aziz Ağa hemen onların peşinden giderek onları o derin vadiye kadar izler. Onlar biraz ilerledikten sonra hemen orada birikmiş olan meşe yapraklarının altına saklanırlar. Onları uzaktan gören Aziz Ağa hemen çok büyük bir intikam hırsıyla oraya gider ve o meşe yapraklarını ateşe vererek yakar. Bu üç kişi orada yanarak çok feci bir şekilde can verirler.

Bu çevrede bazı hırsızlık olayları olur. Dereşoran köyünün Şoran mezrasında oturan ve "Haymatlos" yani vatansız olarak bilinen Conolardan iki kişi bu çevrede bazı hırsızlık olaylarına karışırlar. Önceleri sürekli çevre köylerdeki insanların atlarını, katırlarını ve davarlarını çalan ve bu yüzden de birkaç defa hapse girip çıkan bu Conolar daha sonra da bazı soygun olaylarına karışırlar ve en sonunda da Kemah yolunda atlı bir postacıyı soyarlar. Ancak ondan sonra Jandarma bir türlü onları yakalayamaz. En sonunda Erzincan Mutasarrıfı Şefik Paşa o iki azılı soyguncuyu yakalamak için Brastik köyüne giderek orada Aziz Ağa'dan yardım ister. Aziz Ağa bir gün akşam üstü kıratına binerek Dereşoran köyünün Şoran mezrasına gider ve orada o iki soyguncunun yerini öğrenmek ister. Ancak onlar Aziz Ağa'nın kendilerini yakalamak için oraya geldiğini öğrenince hemen oradaki evlerini terk ederek o taraftaki daha önceden uzun süre saklandıkları mağaraya doğru kaçarlar. Conolar, Aziz Ağa'nın korkusundan akrabaları olan bu iki azılı soyguncuya yardım edemezler. Aziz Ağa uzunca bir takipten sonra onları o saklandıkları mağarada yakalar. Ondan sonra onları zincirle bağlayarak götürüp Jandarma Komutanı'na teslim eder. Dereşoran köyünün Şoran mezrasında oturan bu iki azılı soyguncu daha sonra Erzincan Mutasarrıfı Şefik Paşa'nın özel emriyle Sivas'taki bir bakır madenine götürülerek orada idam edilirler.

Aziz Ağa bir gün tarlada çalışırken orada çıkan bir tartışma sonucunda Kerezoğlu Hüseyin'in amcasının oğlu olan kaynatası Kerezoğlu'nu da öldürür. Aziz Ağa akşam eve gelince eşi önünden kalkmaz. Aziz Ağa orada eline geçirdiği baltayla Kerezoğlu'nun kızı olan eşini de öldürür. Ondan sonra oradaki bütün Kerezoğlu kabilesi köyü terk ederler. Aziz Ağa o kadar tehlikeli işleri atlattıktan sonra Balaban aşiretinden bir kızla evlenir ama yine de başı hiçbir gün beladan kurtulmaz. 1883 yılında Trabzonlu bir kişi kendi memleketi Trabzon'da çok sevdiği bir kızı kaçırır. Kızın babası o kişiyi şikayet eder. Ondan sonra o delikanlı kaçırdığı bu kızla beraber Erzincan'a kaçar. Orada hiç kimse onlara yardım etmeye cesaret edemez. Erzincan'daki insanlar onlara derler ki Kemah'ın Brastik köyünde çok namlı bir Aziz Ağa var gidin onu görün. Ondan başka hiç kimse sizin sorununuzu çözemez. Yoksa buralarda daha fazla barınamadan hemen yakalanırsınız. Onlar Brastik köyüne gider ve orada Aziz Ağa'yı görürler. Aziz Ağa onları dinledikten sonra kendi evinde misafir eder. Olayı duyan Erzincan Jandarma Alay Komutanlığı'ndan bir yüzbaşı hemen onları yakalamak için Brastik köyüne gider. Ancak Aziz Ağa orada her şeyi göze alarak onları Jandarma Komutanı'na teslim etmez. Yüzbaşı, Aziz Ağa'ya; "Bu iki kişiyi hemen bize teslim et" deyince Aziz Ağa, Yüzbaşı'ya şöylе bir ÑеvaÑ€ vеrir; "Burada bеndеn üstün bir kişi var ona bir sоrayım bakim nе diyor." Aziz Ağa silahının lamlusunu kendi ağzına çеvirir ve kеndi kеndinе şöylе der; "Öl öldür tеslim еtmе." Sonra tekrar Yüzbaşı'ya döner ve ona aynen şöylе dеr; "Onlar benim misafirimdir. Artık hiçbir güç onları benim elimden alamaz." Sоnra Yüzbaşı, Aziz Ağa'ya şöylе der; "Tamam Aziz Ağa madеm ki sen kabul etmiyorsun biz dе bu işin üzеrinе daha fazla düşmüyoruz" diyеrеk o iki kişiyi alamadan oradan ayrılır. Ondan sоnra Aziz Ağa bu iki kişiye çok yardım eder. Önce onları bir eve yerleştirir ve ardından da köyün üst tarafında kendilerine bir tarla verir. Orada onların tarlasına "Lazın Tarlası" derler. Onlar Brastik'te iki sene kaldıktan sonra tekrar Trabzon'a geri dönerler. Aziz Ağa'nın Meyvanlı köyünden çok samimi bir arkadaşı Aziz Ağa için şöyle diyordu; "Aziz Ağa'nın çok mert bir kişiliği vardı. Bu çevrede Aziz Ağa'nın ekmeğini yemeyen hiçbir insan kalmamıştır."

Bir gün Brastik köyünün yakınındaki Maksutuşağı köyüne bağlı Kajeri mezrasında oturan bir kabile Gülabi'lerden bir kişiyle kavga edince Aziz Ağa o kabileyi o mezradan kovar. Ondan sonra o kabile gidip Erzincan ilinin Refahiye ilçesine bağlı Gölcük köyüne yerleşirler. Gölcük köyünde oturan o kabileye orada Aziz Ağa'nın sürgünleri derler.

Aziz Ağa Gülabi'nin soyundan olmakla çok övünürdü. Onun için daha babası Halil Ağa sağken onun yerine Gülabi aşireti reisi olmuştu. Bir gün Gözeler köyündeki Canbey aşiretinden bir kişi Erzincan'ın Kürt köyünde Gülabi isminde bir kişiyi çok kötü bir şekilde döver. Aziz Ağa bu olayı duyar duymaz hemen kıratıyla Gözeler köyüne gider ve orada o kişiyi yakalar. Oradaki insanlar Aziz Ağa'ya yalvarırlar; "Aziz Ağa ne olur bizi af et" derler. Gözeler köyündeki kadınlardan bir kişi başörtüsünü Aziz Ağa'nın kıratının ayaklarının altına sererek yalvarır. Aziz Ağa onların o halini gördükten sonra oradakileri aynen şu sözlerle uyarır;

"Bakın sizi ancak bir şartla af ederim bundan sonra Gülabi'lerin köpeğine bile taş atmayacaksınız ona göre."

Aziz Ağa o çevrede çok güçlenmişti. Garni köyünde çok büyük arazilerin sahibi olmuştu ve kendisi de arada sırada orada kalıyordu. Aziz Ağa o çevrede çok nam yapınca çekemeyenleri ve düşmanları da çoğalmaya başlar. Oradaki çevre köyleri tam yedi köye hükmeden Aziz Ağa'yı çok kıskanmaya ve çekememeye başlarlar. Ve 1887 yılında bir gün o çevre köylerinden birinde iki kabilenin adamlarından oluşan toplam yedi kişi bir evde toplanarak Aziz Ağa'ya çok kahpece bir plan yaparlar. Aziz Ağa'yı tek kişiyle vurmanın imkansız olduğunu anlayınca Aziz Ağa'nın yanındaki Mustafa isimli hizmetçisiyle anlaşırlar. Aziz Ağa yatınca gözleri açık yatarmış. Bu yedi kişi çok kahpece planladıkları suikastı en sonunda bir yaz akşamı gerçekleştirirler. Aziz Ağa'nın hizmetçisi Mustafa, Aziz Ağa yatınca Aziz Ağa'nın duvara astığı tüfeğini ve kılıcını alır sonra da kapıyı açar ve bunların hepsini birden içeri alır. Bu yedi kişi hepsi birden Aziz Ağa'ya tam yedi el ateş ederek hemen dışarı kaçarlar. Aziz Ağa aldığı yedi kurşun yarası ile birden fırlar ve hemen elini bir tüfeğine atar ki tüfeği yok, sonra kılıcına bakar ki kılıcı da yok ve en sonunda yastığının altına sakladığı silahını alır ve hizmetçisi Mustafa'ya döner; "Ulan Mısto ne oldu" der ona bir el ateş eder ve onu orada çok ağır bir şekilde yaralayarak sakatlar ve sonra da hemen o yedi kişinin arkasından gitmek için dışarı fırlar ancak daha fazla ileriye gidemeden orada merdivenlerin üzerine yığılarak çok yiğitçe can verir. Aziz Ağa'yı vuran bu yedi kişi o akşam hemen Dersim'e kaçarlar. Dersim'de hiçbir aşiret reisi bunları kabul etmez. Aziz Ağa'nın namını bilen Dersim halkı bunları dışlar. Orada hiçbir yere sığınamayan bu yedi kişi kışın çaresiz kalınca oradan Elazığ'a gitmek zorunda kalırlar ancak daha oraya varamadan bir akşam üstü çığ gelince bu yedi kişiden dördü orada çığ altında kalarak çok feci bir şekilde can verirler diğer üç kişi de Elazığ'a giderek orada izlerini kaybettirirler. Aziz Ağa'nın ölümünden sonra onun çok samimi bir dostu olan Süleyman yıllar sonra bir anısını şöyle anlatacaktı; "1887 yılının yaz ayında ben ve arkadaşım Milis köyden yaylaya gitmek üzere yola çıktık ben kendi atıma bindim Milis ise Aziz Ağa'nın kıratına bindi mezarlığa doğru yaklaşınca Aziz Ağa'nın kıratı birden Milis'i üzerinden attı. Bizler bu ne yapıyor derken baktık mezarlığa doğru yöneldi. İnanır mısınız bu olay hala gözümün önünden gitmiyor anlatırken tüylerim diken diken oluyor. Aziz Ağa'nın kıratı sahibi rahmetli Aziz Ağa'nın kabrinin önüne gitti ve burada çöktü başını mezar taşlarının yanına koydu ve gözlerinden yaşlar geldi. Aziz Ağa vefat edeli iki ay olmuştu. Ben ve Milis buna çok şaşırmıştık. Hayatımda ilk defa bir kıratın üzerindeki kişiyi atıp ölen eski sahibi için gözyaşı döktüğüne burada şahit oldum. Bu olay bizleri çok duygulandırmıştı."

Aziz Ağa'nın ilk eşinden bir oğlu ve bir kızı olur. Oğlu babasının ölümünden sonra küçük yaşta ölür kızı Elif ise Erzincan'ın Kadağan köyünde evlenir. Aziz Ağa'nın torunu olan Sırma Hanım'da Brastik'te Aziz Ağa'nın yeğeni olan Halil Ağa ile evlenir. Aziz Ağa'nın çok kudretli ve dirayetli olan kız kardeşi Aziz Ağa'nın kanlı gömleğini ölene kadar evinde saklar. 1934 yılında soyadı yasası çıkınca Aziz Ağa'nın kabilesi Halil Ağa'lar Nam-ı diğer Mirveyisler "Sevindik" soyadını alırlar. Aziz Ağa öldürüldükten bir müddet sonra babası Halil Ağa'nın tarihi değirmeni Sağıroğulları tarafından yakılıyor. Bu olay Aziz Ağa suikastında Sağıroğulları'nın da parmağının olması ihtimalini çok kuvvetlendiriyor. Aziz Ağa o çevrede işlediği olaylarla adeta etrafa bir korku salmıştı. O çevrede herkes Aziz Ağa'dan çekiniyordu. Aziz Ağa'nın o çevrede etrafa korku salması başta Sağıroğlu Beyler'i olmak üzere o çevredeki diğer namlı insanları çok tedirgin ediyordu. Sağıroğlu Beyler'i bir gün kendi beyliklerinin ellerinden gideceğinden çok korkuyorlardı. O zamanlar Değirmenci Halil Ağa ile çok samimi bir dostluk kurmuş olan Sağıroğulları'nın Büyük Bey'i bir gün Aziz Ağa'ya; "Aziz Ağa senden çok güzel bir eşkiya olur." diye takılır. Bunun üzerine Aziz Ağa da o Sağıroğulları'nın Büyük Beyi'ne; "senden de çok güzel bir beygir olur." diye cevap vererek orada o Sağıroğulları'nın Büyük Beyi'ni çok kötü bir şekilde bozar. Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduktan sonra bir gün Erzurum'dayken Atatürk Müzesi'nde (Eskiden Pastırmacıyan Konağı'ydı) yaptığı bir konuşmasında aynen şöyle diyordu; "Bu ülkede Aziz Ağa gibi kahramanlar olduğu müddetçe önümüze çıkacak her türlü tehlikeyi ezer geçeriz." Erzurum'un dinamik ve güçlü Valisi Mustafa Sıtkı Paşa'da Erzurum'da yaptığı bir konuşmasında;

"Hayatımda Aziz Ağa kadar cesur bir insan görmedim. Bence dünya tarihinde yeryüzüne gelmiş geçmiş en büyük halk kahramanı Brastikli Aziz Ağa'dır." diyerek orada adeta Aziz Ağa'nın tek başına bir destan yazdığını haykırıyordu.

İşte Aziz Ağa bu coğrafyanın çocuğuydu. Aziz Ağa o yörede adeta bir hükümdar gibiydi ve yıllarca hep düşmanlarını titreterek yaşamıştı. Hayatı boyunca hep kendi bildiği doğrultuda hareket eden Vali’ye, Mutasarrıf'a ve Ordu Komutanı'na karşı dahi sözünü esirgemeyen, Türk halk kahramanlarının bir numaralı aktörü Türkiye Cumhuriyeti'nin çok şey borçlu olduğu Aziz Ağa, Erzincan Kemah ve Brastik köyünde adeta bütün halkın gözünde yiğitliğin ve mertliğin sembolü haline gelmiştir.

Kaynak: Erzincan Mutasarrıfı Şefik Paşa

Konu Türkolog tarafından (20 Ağustos 2020 Saat 17:05 ) değiştirilmiştir.
Asrevya, EbruLi, Tarihçi1 ve 1 kişi daha, bunu beğendiler.
HarbiDost - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üyelik tarihi
15 Mayıs 2015
Bulunduğu yer
İstanbul
Yaş
50
Mesajlar
203
Seslenildi
55 Mesaj
Etiketlendi
98 Konu
Standart Cevap: Brastikli Aziz Ağa Efsanesi
27 Ekim 2015
2
Aziz Ağa Teşkilat-ı Mahsusa'nın başarılı olmasında çok önemli rol oynayan değerli bir şahsiyettir. Zira gözü kararlık ve sarsılmaz bir irade örneği olup vatan sevgisinin candan daha kıymetli olduğuna işaret eden büyük bir zattır. Hakkında söylenecek çok şey olsada, bizler ona minnet borçluyuz. Çünkü bu ülke böyle hak bildiğini dillendiren haksızlıgın karşısında korkmadan dikilenler sayesinde kurulmuştur. Kendisini minnet ve saygıyla anıyoruz. Mekanı cennet olsun inşAllah.
Asrevya, Tarihçi1 ve BİLGEHAN bunu beğendiler.
Tarihçi1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üyelik tarihi
18 Temmuz 2020
Bulunduğu yer
İstanbul
Yaş
68
Mesajlar
33
Seslenildi
0 Mesaj
Etiketlendi
0 Konu
Standart Cevap: Brastikli Aziz Ağa Efsanesi
22 Temmuz 2020
3
Brastikli Aziz Ağa'yı bizlere tanıttığınız için çok teşekkürler.
Toprak ve BİLGEHAN bunu beğendiler.
Tarihçi
Has-Tarihçi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üyelik tarihi
19 Ağustos 2020
Bulunduğu yer
İstanbul
Yaş
46
Mesajlar
18
Seslenildi
0 Mesaj
Etiketlendi
0 Konu
Standart Cevap: Brastikli Aziz Ağa Efsanesi
20 Ağustos 2020
4
Buradaki Aziz Ağa hikayesinde geçen Erzincan yöresine ait Erzincan'da bir kuş var türküsünü buradan dinleyebilirsiniz.
BİLGEHAN bunu beğendi.
BİLGEHAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üyelik tarihi
01 Eylül 2020
Bulunduğu yer
İzmir
Yaş
25
Mesajlar
162
Seslenildi
3 Mesaj
Etiketlendi
1 Konu
Ruh Hali
Arastirmaci
Standart Cevap: Brastikli Aziz Ağa Efsanesi
12 Eylül 2020
5
İşte bu ülke böyle Aziz Ağa gibi halk kahramanlarının sayesinde hep başı dik olarak yaşadı.
Bu değerli halk kahramanını bizlere tanıttığınız için çok teşekkür ederim sağolun efendim.
ATATÜRK'Ü SEVMEK ŞEREFTİR
Konuyu 1 kişi okuyor. (0 üye ve 1 ziyaretçi)
 
-
Seçenekler
Stil

Benzer Konular
Konu
Konuyu Başlatan
Forum
Cevaplar
Son Mesaj