Brezilya kıyılarına yanaşan ilk Avrupa donanmasında görevli portekizli yazar Pero Vaz de Caminha'nın, Brezilya'nın keşfedildiğini krala bildiren mektubu (1500), Brezilya edebiyatının başlangıcı sayılabilir. Gerçekten de bu mektup, anayurdun dilini ve kültür kalıplarını Brezilya' ya yerleştirdi. Tam anlamıyla özerk bir edebiyat, ancak XX. yy.'da çağdaşçılık* akımıyla gelişti.

Sömürgeleşme döneminin başlangıcında, metinlerin çoğu, pratik bir yarar sağlama amacıyla yazıldı.

Bu ilk metinler, ya yerlileri hıristiyanlaştırmaya çalışan cizvit misyonerler, ya da daha çok ülkenin ekonomik zenginliklerinden yararlanmayı amaçlayan kâşifler ve gezginler tarafından kaleme alındı. Bunlar, genellikle be-timleyici ve eskiye özenen bir üslupla yazılmıştı, ilk özgün yapıtlar, XVII. yy.'da barok şair Gregörio de Matos Guerra tarafından verildi.

Sonraki yüzyılda, barok dönemin son başarıları sayılabilecek akademilerin kurulmasıyla özgün yapıtlar çoğaldı. Yine bu dönemde, yenıklasik ve yunan sanatının etkisini Brezilya'ya uyarlayan arkadhiacılık (Tiradentes'in önderlik ettiğ [linkleri Sadece Üyelerimiz Görebilir... ] başarısız bir bağımsızlık mücadelesiyle ilişkili olarak) "nativismo"nun oluşmasına ortam hazırladı. Ayrıca, Tomâs Antönio Gonzaga ve Clâudio Manuel da Costa'nm lirizmini, Basılio da Gama ve Durâo'nun, temalarını kızılderili kültüründen alarak günün beğenisine uyarladıkları destansı yapıtlarını anmak gerekir. Brezilya'da o dönemin edebiyat beğenisini, Pombal markisinin Portekiz'de gerçekleştirdiği belirliyordu.

Kültürel özerklik mücadelesi, siyasal
bağımsızlığa kavuşmanın sağladığı olanaklarla 1830'dan yaklaşık 1870'e değin süren romantik dönemde gelişti. Ama, bu özerkleşme süreci çelişkilerle doluydu. Şair Gonçalves Dias, indıanismo' okulunun kurucusu olmakla birlikte, kültür açısından Portekiz modeline bağlanır.

Çağdaşı Castro Alves ise, bu modeli daha az benimser. Bu iki yazardan biri Kızılderili-ler'in, öbürü zenci kölelerin haklarını savunuyordu. Bu toplumsal taleplerin yan' sıra, portekiz dilbilgisinden yana olanlarla, yazımın özgürlüğünden, yani Brezilya' ya özgü dil özelliklerinin edebiyata girmesinden yana olanlar arasındaki eleştirel ve edebi tartışmalar sürüp gitti. Jose de Alencar ve Machado de Assis gibi yazarlar, bu dönemde düzyazının gelişmesine katkıda bulundular. Hem romantizmden hem gerçekçilikten esinlenen Machado de Assis, tüm akımların üstünde, büyük bir yazar olarak ününü sürdürdü. Yine XIX. sonunda, bölgeci düzyazı ustaları, Aluı'sio de Azevedo gibi natüralist romancılar ve bu akımın şiirdeki temsilcisi olan Bilac ürün verdiler. Bilac'ın parnas-yen etkisi, simgeci şair Cruz e Souza'nın-kine paralel olarak 1920'ye değin sürdü. Souza hayattayken neredeyse hiç anlaşılmayan simgecilik, daha sonra değer kazandı.

XX. başlarında, geçen yüzyılın belli başlı eğilimleri hâlâ sürüyordu. Daha o zamandan kimi nesir yazarları, 1922'nin çağdaşçılık akımını hazırlayan yapıtlar veriyorlardı. 1930 siyasal devriminden sonra, çağdaşçılık, özellikle şiirde Drummond de Andrade, M. Mendes ve J. de Lima), kendini tümüyle kabul ettirmişti. Lins do Rego, Amado, Ramos, Verıssimo gibi yazarların toplumsal ya da bölgeci yazılarında olduğu gibi, Vieira, Pena, Cardoso, Faria gibi yazarların psikolojik romanlarında da düzyazının büyük bir gelişme göstermesi, bu dönemin ayırıcı özelliğidir.XX. yy.edebiyatında, çağ-daşçıhğı yadsıyan yazarların ("1945 kuşağı") temsil ettiği üçüncü dönemin kesin bir başlama tarihi ve belli yönelimleri yoktur.

Daha sonra, kimi eğilimler kendini kabul ettirdi; biçimsel araştırmalarda kesinlik, yazarlığın bir işçilik gibi ele alınması, laf kalabalığının bırakılması ve evrenselliğe yönelim, şiirde yazımsal ve biçimsel araştırmalarla birlikte, sosyal içeriğe önem verilmesi ve öncü deneyimlerin (somut şiir ve eylem-şür) ağırlık kazanması. "Somut-çuluk"u savunanlara göre şiir, biçim ve tekniğe ilişkin, matematiksel bir yapıya dayanan ve beyaz kâğıdın boşluklarını değerlendiren biçimsel ve teknik bir beceriden başka bir şey değildir.

Eylem-şür (ya da praksis-şiir) bu ilkelere karşı çıkar ve önceliği anlama verir: bu anlayışa göre, sanat iletişim kuramının ilkelerinden esinlenen bir deneyimdir. Bu kuşağın başlıca temsilcisi olarak J. C. de Melo Ne-to'yu gösterebiliriz. Düzyazı alanmdaysa en dikkat çekici özellikler, hikâye türünün tekrar rağbet bulması, geleneksel sözdi-zimini parçalamak için yapılan girişimler ve romanın tür olarak yeniden gözden geçirilmesidir (Guimaraes Rosa, Clarice Lispector, Autran Dourado).

Buna koşut olarak eleştiri de o güne kadar bir köşede kalıp unutulmuş yazarların yeniden değerlendirmeye ve cordel" edebiyatıyla yeniden ilgilenmeye başlamıştır. Bu arada tiyatro yazarları TV'ye yönelmişler ve TV dizileri hazırlamaya koyulmuşlardır.


Alıntı