vururken saat son tiktağını
kanadıyla saramadı dünya acıyı
sözün büyü(sü)cüsü mavi ışık sönmüştü

dünya değirmeninden uçup gidemeyen
kanadı kırık, ürkek güvercinler kaldı arkada

soldu cennet bahçeler
sarı sıcak zaman durdu
durdu dünya
uğultusundan başka bir ses duyulmuyordu
ağlıyordu gökyüzü, hıçkırarak ağlıyordu…

aralık kalan kapıda
bir heykel kadar taştı manâ
yaşanacak ne çok şey vardı oysa !...

hiçbir dudağa değmesindi artık yaşam
kasvetinde çıldıran günü
bir tabanca sesiyle susturdu !
şimdi, beraber çıkacaklardı han kapısından

oluk oluk taştılar
acı seslerin rüzgârıyla
günden, kara geceye doğru aktılar

aktı / ak bir çarşafın altında
ölmeyecek…
uğrunda ölünecek ADAM !

gidiyordu, kağnı ayaklar ile
mecâlsiz eller üstünde
teni yakan
ateş topları patlıyordu dört bir yandan…

er geç gidilecekti ya
“her ölüm erken”di
lâkin bizim için bu ölüm, en erken idi !...