boş, beyaz bir defter açıyorum kendime
sen olmayacaksın içinde
ne ismin, ne resmin, ne de hayâlin
kısa bir telâş gibi geçireceğim seni zamandan

çıkarıp baharı, sakladığın yerden
yaz bahçelerine yol alacağım bundan böyle
acılı, yaslı olmayacak yüreğim
hiç olmadığı kadar bol olacak düş tomurcuğum

içimdeki denizin durulmuş sularında
korkmadan yüzeceğim doya doya
ulaşılmaz, en uzak yıldıza süreceğim seni sonra
aksin olmayacak hiçbir suda
ve düşeceksin oradan kıraç topraklara

dingin akşamlarımda
ne gelmeni duyacak ruhum, ne de gitmeni
ş i m d i
güneye dönüyorum yüzümü
sıyrılıyorum soğuk sarhoşluğundan yavaş yavaş
süpürüyorum
arkandaki rüzgârdan kalan toz bulutlarını
yeşil çimenlere basıyorum çıplak ayaklarımı
güneşi görebiliyorum artık
toprağın yüzünden, yaşamı duyumsuyorum
tırmanıyor usulca vücuduma
gülecek, içimde ağlayanım

gitme kal yerine
gelme sözünü asacağım dilime
bozuk bir plaktaki gibi
durmadan dönüp duracak öyle
ezberleyecek bu aşkın bittiğini

dündeki anıları, sileceğim o şehrin sokaklarından
emânetin kalmayacak hiçbirinden
gece yıldızların düşecek saçlarımdan
gün yüzü sereceğim akşamlarıma
kararmayacak gecede ay

suyu kesilmiş, uzak bir çeşme
cadıların korkusundan gidilemeyen bir masal ülke
çocuklukta korkulan
merdiven altındaki heyula
o büyük siyah şemsiye
ayaklarım yürümeyecek oraya bir daha
bir daha çalamayacaksın hüzünlü çanı
sen notre damın kamburu