acıya yenilmeden / cabbarca
geçip toz duman yıkımın arasından
diğer akşamlar gibi, buna da alışacaksın
içinde bağıran korku / aslında
sönen renklerin belirsizliğiyle
geceyle gündüzün kavgasında kalan
zihninin kötümser yanının oyunu

aşk sandığın kanmak
bir tavan arası ıssızlığı
ırakların görünmezliği
ve tadına varılmamış güneşin
ardından bir buz kesiği zemheri

göz gözü görmez aynı tipiye / kıskıvrak
yakalanmadın mı bundan önce de
karanlığa düşen yol aynanda
hayatın yarınlarına kapanmadı mı kapıların
el sürülmeyen yalnız
meyvesiz bir ağaç gibi kalmadın mı
kumar oynamadın mı daha önce sevda üstüne
ziyan zebil batmadın mı sonra boğazına kadar

güne çıktığın en son sefer
kurşun gibi ağır vedâlar
bükmedi mi belini / yıkmadı mı yere seni
sus pus bakışlardan geçerken gözlerin
katmerlenerek birikmedi mi acılar
sırça fanustaki cılız aleve
bağlı değil miydi her zerren
kendi avazında ısınmadı mı yine için söyle

ürkek bir ceylân sureti gibi dursan da şimdi
kırılan parçalarını bir araya getirip
korkuyu yendiğinde
son bir çeltik atıp içinde büzülmüşlüğüne
hüzünden nağmeli akşamı çözüp
indireceksin yeniden güne
ve belki son akşam olacak bu
musalla taşına yatıracağın