Hafta sonu Avrupa’daydım.

*

Bizim asrın lideri altın varaklı tahtında otururken, nehirde tekne turu yapıyordum. Güzergah boyunca, çimlere yayılmış kızlı-erkekli gençler, kitap okuyor, gitar çalıyor, sıcacık gülümsemeleri her şeyi anlatıyor, mutlular… Ayaklarını suya sarkıtmışlar, önlerinden gondollar geçiyor. Senfoni orkestrası konserine gittim, yer bulabilmek için torpil yaptırdım, çünkü bu şehirdeki opera, bale, klasik müzik, tiyatro biletleri, yok satıyor, gişeye çıktığı an tükeniyor. Balmumu Heykel Müzesi gezdim, Çağdaş Cam Sanatları Müzesi, Canlı Tarih Müzesi, Kent Belleği Müzesi gezdim, ayaklarım yoruldu, ruhum dinlendi. Trafiğe kapalı, kaldırımsız sokaklarında yürüyorum, başımı nereye çevirsem, heykel… Etraf yemyeşil, elinde fotoğraf makinesiyle dolaş, ağaçsız tek kare çekemezsin. Milyon metrekareye ulaşmış büyüklükte parklar var. Masal şatosuna girdim, çocukluğuma gittim, Planetaryum’a girdim, uzay aracıyla samanyolunda seyahat ettim. Buradaki mimari restorasyonlara, estetik dönüşümlere bakınca, üzülerek görüyorsun ki, bizim şehirlerde yapılan kentsel dönüşüm, vazoya çiçek yerine takunya koymak gibi bi şey… Hemşehrileri uygar. Yere tükürmüyorlar. Öküz gibi omzuna çarpmıyorlar. Bana göre gelişmişliğin en önemli kriteridir, geceyarısı saat 2’de kadınlar tek başına dolaşabiliyor. İrlanda barında Türk şarabı içtim, Covent Garden’da su muhallebisi yedim.

*

Pasaportsuz gidilebiliyor.

*

Çünkü, insan’a insan olduğunu hatırlatan şehir, Eskişehir’deydim.

*

Mustafa Kemal aydınlanmasının, Nutuk’un vücut bulmuş hali, Profesör Yılmaz Büyükerşen mucizesi.

*

Aslına bakarsanız “nefes almak için” senede iki üç kere geliyorum, bu defa 20 kişilik arkadaş grubumla geldim. Biz oradayken, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Tekirdağ’dan gelen gruplarla karşılaştık. Yerli turist yağıyor. Denizi yok ama, plajı, adaları var bu şehrin… Yelken kursu veriliyor, kano şampiyonası düzenleniyor, belediye atölyesinde üretiliyor, nehir teknesi ihraç ediliyor. Engelli yurttaşlar, hiç kimseden yardım almadan tek başına dolaşabiliyor, sosyal hayata katılabiliyor. Kent Konseyi’nde, gönüllü demokrasinin, sivil toplumun mükemmel örnekleri sergileniyor. Siz hiç bilim kuyruğu gördünüz mü? Bu şehirde var. Planetaryum’a girmek için, bilim deney merkezi’ne girmek için, kapısında kuyruk oluyor. Balmumu Heykel Müzesi’ni, Çağdaş Cam Sanatları Müzesi’ni, Eti Arkeoloji Müzesi’ni her sene ziyaret eden insan sayısı, Eskişehir’in nüfusundan fazla… Masal Şatosu’nu sadece 18 ayda 1 milyon 250 bin kişi gezdi. Efes Antik Kenti’ni senede 1.5 milyon kişinin, Kapadokya’yı 1 milyon kişinin, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni sadece 250 bin kişinin gezdiğini düşünürseniz… Eskişehir mucizesi’nin nasıl bir çekim alanı yarattığını daha iyi hesap edebilirsiniz. Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası, 62 kişilik kadrosuyla, 15 senedir, haftada iki gün konser veriyor. Bu sezon açılışı İdil Biret’le yapıldı. Merdiven boşluklarında bile yer yoktu. Suna Kan, Gülsin Onay, Fazıl Say geliyor, şefler Rengim Gökmen, Gürer Aykal geliyor, ben mesela Arda Aktar’a denk gelme şansını yakaladım, varlığından onur duyduğumuz solistler geliyor, Genco Erkal, Haldun Dormen, Rutkay Aziz, Arsen Gürzap oyun sahneliyor, yer darlığından sayamadıklarım affetsin, devlet opera ve balesi’nin en iyi performansları geliyor. Tıpkı, medeni Avrupa şehirlerinde olduğu gibi, tramvayın “opera hattı” var, toplu taşıma aracı operaya gidiyor. Şehirde yedi salon var, toplam dört bin kişilik seyirci kapasitesi var. Bir gecede üç-dört etkinlik oluyor, bir salonda opera varken, bir başka salonda tiyatro oluyor, hepsi hınca hınç dolu oluyor. Heykel çalıştayı, seramik çalıştayı, cam sempozyumu, uluslararası tiyatro festivali düzenleniyor.

*

İşim güya yazarlık ama, Anadolu bozkırında yaşanan devrimi tam olarak ifade edemediğimi, kelimelerin yeterli olmadığını hissediyorum.

*

Bu şehrin çocukları, 15 senedir Beethoven’la Bach’la Mahler’le büyüyor, opera seyrediyor, bale seyrediyor. Bu şehrin çocukları, henüz sekiz yaşındayken, Fazıl Say dinliyor, Genco Erkal’la tanışıyor. Resim, heykel, bu şehrin çocuklarının doğal hayatının parçası… Tarih şuuruyla büyüyorlar. Ağaçla büyüyorlar. Hayvan sevgisiyle büyüyorlar. Akıl’la bilim’le kültür’le sanat’la, zihinlerine duvar örmeden, çocukluklarını-gençliklerini yaşayarak, özgürce büyüyorlar.

*

Bu şehrin çocukları… Atatürk aydınlanmasının ne anlama geldiğini, uygulamalı olarak, yaşayarak görüyor. Profesör Yılmaz Büyükerşen gibi vizyoner-yurtsever yönetirse, toplumun nereden nereye sıçrayabileceğini, yaşayarak görüyor. Aynı zamanda… Örgütlü cehalet yönetirse, toplumun başına neler gelebildiğini de, yaşayarak görüyor!

*

Mesleki kariyerimi ortaya koyarak, iddia ediyorum.

*

Eskişehir’de bugüne değil…
Yarına şahit oluyoruz.

*

En geç önümüzdeki 10-15 sene içinde, Türkiye’nin geleceğine damga vuracak insanlar, bu donanımlı çocukların arasından, Eskişehir’den çıkacak. Yazın bi kenara… Sanat’ta bilim’de sanayi’de siyaset’te, hayatımıza yön verecek insanlar, bu çocukların arasından yetişecek.