Bir toplumun "devlet" haline gelebilmesi onun varligina vücud veren halk ve idarecilerin "bagimsizlik" (istiklâl) kavramini tanimalari ile mümkündür. Bu tanima sadece fikir ve düsüncede kalmayip fiilen tatbik edilmelidir. Bu da belli sinirlari koruyacak olan "askerî güç" denilen bir sinifin mevcudiyeti ile gerçeklesir. Disiplinli ve sistemli hareket eden bir askerî gücün ifade ettigi mâna çok iyi bilindiginden tarihte üne kavusmus bütün büyük devletler bu konu ve teskilât üzerinde hassasiyetle durarak onu muhafazaya çalismislardir.

Disiplinli ve devamli bir ordunun teskili fikrinden hareketle sarf edilen çabalar milletlerin kendi bünyeleri bulunduklari cografî ortam ve zamanlarina göre degisik olagelmistir. Bu sebepledir ki hayatlarini ziraî ürünlerle kazanan milletler gibi topraga siki sikiya bagli olmayan göçebe Türklerin hayatlarinda hayvanlarinin büyük rolü vardi. Bu onlarin daha disiplinli hareket etmesini sagliyordu. Keza bu onlarin harp disiplin oyun ve usûllerine alismalarina da yardimci oluyordu. Nitekim sonbaharda yapilan büyük sürek avlarinin sebepleri bu önemli gerçek içinde yatiyordu. Uygurlarin birçok aile ve boylarinin bir araya gelerek yaptiklari bu sürek avlari Göktürkler'de oldugu gibi bir çesit savas egitimi idi. Ekonomi devlet ve ordu idaresi askerî bilgi ve eglence bu bahanelerle tatbikat sahasina konuyor yasaniyor ve deneniyordu.

Ortaasya'li atli kavimlerin hayatlarinin en önde gelen özelligi hareket halinde olma idi. Fertlerin bu hareketli hayatitopluma da bir dinamizm veriyordu. Bu hareket ve canliligin sonucu olsa gerek ki Islâm öncesi Türklerinde hakim bulunan anlayisa göre "kendileri bir kurt düsmanlari da bir koyun sürüsü idi." Türklerdeki bu dinamizm Müslaman olduktan sonra daha bir kuvvetle devam etmis görünmektedir. Zira onlar tarihî kültürlerinin bir mirasi olarak devam ettiregeldikleri bu anlayisi Islâm'in "cihâd" ve "sehidlik" motifleri ile birlestirmislerdi.

Düsmanlarina karsi yaniltma ani hücum ve sizma gibi taktikleri ile taninan Türklerin Müslüman Arap ordulari içinde yer almalarindan sonradir ki Islâm ordulari genis bir cografî mekânda yayilma imkânini buldular. Miislüman Türk askerlerinin Islâm ordusundaki durumundan bahs eden bir arastirici sunlari söylemektedir:

"Bazen uygulanan usûl de yürüyüs halinde olan düsman hatlarini tuzaga düsürmek veya hemen girisilen muharebe ile anlari önceden hazirlanmis tuzak bölgelerine çekmek idi. Bu taktikteki büyük avantaj saf nizaminda hücuma alismis Arap süvarileri için pek söz konusu degilse de âni hücum yaniltici çekilme kanatlara sizma her taraftan ok yagdirma ve hücumu sür'atle tekrarlamada mâhir Türkler içindi."

Tarih sahnesinde görünen birçok millet askerî güç olarak ifade ettigimiz devamli ve disiplinli orduyu ayakta tutup kendisinden istifade edebilmek için çesitli çarelere bas vurmustur. Bu meyanda harplerin sebep oldugu nüfus azalmasini bir dereceye kadar ortadan kaldirmak için galiplerin maglup olan toplumlarin çocuklarindan yararlandigi da görülmektedir. Osmanlilarin da bas vurdugu bu sistem onlarin basarili sonuçlar almalarina sebep olmustur.

Özellikle kurulus ve daha sonraki dönemlerde kullanilan sistemler ile ordunun sahip oldugu disiplin Osmanli ordusunu basarili bir hale getiriyordu. Batida bulunan Hiristiyan devletlerce de farkina varilan bu duruma isaret eden bir seyyahin su sözlerine dikkat çeken Gibbons o seyyahin ifadesini söyle nakleder:

"Osmanlilar daha önceden Hiristiyan ordularinin ne vakit geleceklerini ve kendileri ile çatisma için müsait yerin neresi oldugunu bilirler. Çünkü bunlar daima seferber bir halde idiler. Çavuslari ve casuslari kuvvetleri nasil ve nereye sevk etmek lazim geldigini biliyorlardi. Bunlar birdenbire harekete geçebilirlerdi. Yüz Hiristiyan askeri on bin Osmanlidan daha fazla gürültü yapiyordu. Trampet bir defa vurdu mu derhal yürüyüse baslarlar adimlarini kat'iyyen yavaslatmaz ve yeni bir komut verilinceye kadar kat'iyyen durmazlardi. Hafif techizatli olduklari için Hiristiyan mühasimlarinin üç günde kat edemedikleri mesafeyi bir gece içinde kat ederlerdi."

Pek çok müessesede oldugu gibi kendinden önceki Müslüman ve MüslümanTürk devletlerinin teskilatlarindan yararlanmis bulunan Osmanlilar bu uygulamayi askerî sahada da gösteriyorlardi. Gerçekten Osmanli askerî teskilâtinin Büyük Selçuklu Anadolu Selçuklu Ilhanli ve Memlûk askerî teskilâtlan ile benzerlik arz etmesi bu ifadelerin dogrulugunu ortaya koymaktadir. Bununla beraber biz daha açik bir fikir vermesi bakimindan B. Selçuklu askerî teskilâtindan kisaca ve ana hatlari ile bahs etmek istiyoruz.

Özellikle Alp Arslan ve oglu Meliksah dönemlerinde devrinin en büyük askerî gücü haline gelen Selçuklu ordusugünümüzün Milli Savunma Bakanligi durumundaki "Divan-i Arizu'l-Ceys" denilen bir teskilât tarafindan idare ediliyordu. Büyük Selçuklu ordusu çesitli kavimlerden alinarak hususi saray terbiyesi ile yetistirilmis tören usûl ve protokolü bilen ve dogrudan dogruya Sultana bagli bulunan "Gulaman-i saray" en seçkin komutanlarin egitimi altinda her an emre hazir bekleyen "Hassa ordu" su ile melik vali vezir gibi ileri gelen devlet büyüklerinin askerleri ve tabi hükümetlerin askerlerinden kurulu idi. Isimleri "Divan defteri"nde yazili bulunan "Gulaman-i saray" efradi yilda dört maas (bistgâni) alirdi. Devletin esas askerî gücünü teskil eden harplere katilan ve düsmana agir darbeler indiren "Hassa ordu"su askeri de maasliydi. Ayrica vezir Nizamülmülk (öl. 485/1092) vâsitasiyle daha küçük parçalara bölünen askerî iktalarda geçimini arazi gelirlerinden temin eden ve her zaman harbe hazir kalabalik bir süvari kuvveti (sipahiyan) de vardi. Bu sâyede Selçuklu Devleti büyük bir askerî kuvvet bulundurma imkânina sahip olmustu. Buna karsilik Gazneliler ile Büveyhîler döneminde askere ikta degil maas veriliyordu. Sikisik durum ve zamanlarda devletin bu maaslari ödeyemedigi oluyordu. Böyle durumlarda komutanlar vilayetlerin vergilerini kendi nâm ve hesaplarina topluyorlardi. Halkla aralarinda bir menfaat birligi olmadigindan askerin faaliyetleri zaman zaman vilayetlerin harab olmasina kadar variyordu. Halbuki askerî iktalar sayesinde Büyük Selçuklu Devleti 400 bin Türkiye Selçuklulari da 100 bin kisilik bir orduya sahip bulunuyorlardi.



OSMANLILARIN ILK ASKERI TESKILÂTI
Bizans Imparatolugu'nun hududlarinda bulunan ve Osman Gazi'ye bagli olan Türk asiretleri atli idiler. O dönemin iklimharp teknoloji ve siyasi sartlarina göre bu gerekliydi. Bu sebeple Osman Bey zamaninda harplere istirak edip fetih yapanlar bu asiret kuvvetleri idi. Asiret kuvvetleri baslarinda serdarlari olmak üzere Osman Bey'in hizmetine giriyorfetihlerin sonunda ganimetlerden pay aliyor ve zapt edilen topraklardan yerlesme hakki elde ediyorlardi. Topraga yerlesen Türkmenler tasarruf ettikleri (kullandiklar) yer karsiliginda Osman Gazi'ye tabi oluyorlardi. Timarlarinin gerektirdigi sayida atli askeri de savasa gönderiyorlardi. Osman Bey uç beyi olduktan sonra kendisi ile yakin çevresini koruyan ve yevmiye hesabi ile ücret alan askerlerin sayisini artirdi. Bunlar Selçuklular'da oldugu gibi "Kul" veya "Nöker" adi ile aniliyorlardi. Ulûfeli askerlerin sayisi beyligin gücü ile orantili olarak artiyordu. Bu bakimdan beyligin sinirlari genisledikçe Osman Bey'in kapisindaki kul sayisi da artiyordu.
Osman Bey zamaninda beyligin kuvvetleri hizmetleri karsiligi ganimetten hisse alan ve feth edilen yerlere atli asker vermek sartiyla yerlesen Türkmen kuvvetleri ile ücretleri gündelik olarak ödenen Osman Bey'in sahsî askerlerinden ibaretti. Nöker veya Kul adini tasiyan bu askerler fetih hareketlerinde henüz etkin rol oynayacak sayiya ulasmamislardi.

Asiret kuvvetleri ile ulûfeli askerler ilk zamanlarda yeterli oldularsa da fetihler çogaldikça sayi olarak kifayet etmemeye basladilar. Bu bakimdan Osman Bey fetihlere devam edebilmek için dinamik eleman arayisina baslama ihtiyacini duydu. Bundan sonra ihtiyaç hasil oldugu zaman Sögüt Karacasehir Eskisehir ve Bilecik dolaylarindaki köylerde oturan ve tarimla ugrasan Türk köylülerinden yararlanmaya karar verdi.

Atli olan asiret birlikleri özellikle kale muhasaralarinda fazla tesirli olamiyorlardi. Bundan baska fetihler sonucu arazi genisleyip birçok gayr-i müslimin devletin vatandasi durumuna gelmesi ve muhasaralarin uzamasi üzerine asiret kuvvetleri istenilen zamanda istenilen yere ulasamiyorlardi. Bu sebeple Orhan Bey döneminde yeni ve devamli bir askerî birlige ihtiyaç duyuldu.

alıntı