Günün Sözü DamlaPenia.
Her şey neye layıksa ona dönüşür. -Mevlana
Etiket Listesi

Seçenekler
Seçenekler
Stil
Nerrantsoula - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üyelik tarihi
12 Aralık 2016
Mesajlar
419
Seslenildi
27 Mesaj
Etiketlendi
11 Konu
Ruh Hali
Ruhsuz

Standart Psikolojik Sorunlar Yaratıcılığı Tetikliyor Mu?

14 Aralık 2016
1



Yaratıcı özellikleri güçlü olan, aynı zamanda ruhsal sorunlar yaşayan insanlara Van Gogh’tan Virginia Woolf’a, Robin Williams’a kadar birçok örnek verilebilir.

Bunun örnekleri o kadar çok ki bazıları ruhsal sorunları olan insanların daha yaratıcı olduğuna inanıyor.
Peki araştırmalardan elde edilen sonuçlar bu inancı destekliyor mu?

1998 öncesi yapılan 29 araştırmadan 15’i arada herhangi bir bağ bulamamış, 9’u böyle bir bağa işaret etmiş, 5’i ise net sonuca varamamıştı. Bu araştırmalardan bazıları gerçekten bir bağın olup olmadığını incelemekten çok vaka incelemesi şeklindeydi.


Bipolar bozukluk
Zorluklardan biri, yaratıcılığın tanımlanması ve ölçülmesiyle ilgili. Bu nedenle araştırmacılar bu özelliği barındıran meslek gruplarını ele alıyor. Örneğin 2011’deki bir araştırmada, yaptıkları işe bakmadan her ressam, fotoğrafçı, tasarımcı ya da bilim insanının yaratıcı özelliklere sahip olduğu varsayılmıştı.

İsveç hükümetinin yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını inceleyen araştırmacılar, bipolar bozukluğu olanların bu yaratıcı mesleklerden birinden olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu görmüştü.

Ama depresyon ya da şizofreni gibi diğer ruhsal hastalıklarda herhangi bir fark görülmüyordu. Fakat küçük bir meslek grubu ele alındığı için bunun nedenini tam olarak tespit etmek zordu.

Arada bir bağdan söz eden araştırmalar daha çok 1987’de Nancy Andreasen’in yaptığı bir incelemeye gönderme yapıyor. Andreasen yazar olan ve olmayan 30’ar kişilik iki grubu karşılaştırmış ve yazar olanların bipolar bozukluk ihtimalinin daha yüksek olduğunu tespit etmişti. Fakat bilimsellik kriterlerini fazla gözetmediği belirtilerek bu araştırmanın yapılma tarzı eleştiri almıştı.

Sonuçlar inandırıcı bulunsa bile arada neden sonuç ilişkisi kuracak net bağlantılar kurmak zordur. Yani bipolar bozukluğun yaratıcılığı güçlendirmesi nedeniyle mi yazarlar bu mesleği seçmiştir, yoksa ruhsal rahatsızlıkları daha geleneksel bir iş bulmalarını zorlaştırdığı için mi?

Ünlüler araştırması
Referans olarak gösterilen başka bir araştırma da Kay Redfield Jamison’a aittir. Jamison 47 şair, romancı, yazar ve ressamla mülakatlar yapmış, ama onlara karşı herhangi bir kontrol grubu oluşturmamıştı. Yani kıyaslama sadece ortalama insanlara göre yapılabilirdi.

Araştırma sonunda şaşırtıcı düzeyde ruhsal hastalık görülmüştü. Örneğin şairlerin yarısı bir ara tedavi görmüştü. Bu büyük bir orandı, ama görüşülen şair sayısı sadece 9’du.

Bir de daha fazla sayıda insan kullanan Arnold Ludwig’in araştırması örnek gösteriliyor. Ludwig binden fazla ünlü kişinin biyografisini incelemişti. Bunların çoğunda olağanüstü özellikler görse de, hepsinin yaratıcı olduğu söylenemezdi. Ayrıca kendisi de zaten ünlüler arasında ruhsal hastalıkların daha yaygın olduğuna dair bir sonuca varmadığını söylüyordu.

1904’te yine bin kişi üzerinde yapılmış başka bir araştırmada da zeka ve yaratıcılık ile ruhsal hastalıklar arasında bir bağ kurulamamıştı. 1949’da 300 yıla yayılmış 19 bin Alman sanatçı ve bilim insanı incelenmiş ve aynı sonuca varılmıştı. Ancak bu çalışmalardaki zayıf nokta, bu kişilerin biyografilerini yazan insanların verdiği / seçtiği bilgiye dayanıyor olmasıydı.

Neden yaygın?
Peki, bu konudaki veriler bu kadar az ve hatta fazla güvenilmez haldeyken yaratıcılık ile ruhsal hastalıklar arasında bağ kurma düşüncesi neden bu kadar yaygın?

Bunun bir nedeni, bazı ruhsal hastalıklarda görülen olağan dışı davranışların, enerji ve kararlılığın yaratıcılığı geliştirebileceği yönündeki inanç olabilir. Oysa hastalığın tavan yaptığı durumlarda bu durum tersine döner. Örneğin depresyon enerji ve motivasyonu öldürebilir.

Psikolog Arne Dietrich ise bu durumu, önümüzde olan üzerinde yoğunlaşma eğilimiyle açıklıyor. Örneğin Van Gogh’un bir çılgınlık anında kulağını kesmesi hikayesi zihnimizde canlılığını koruyor. Ressamların mutlu bir şekilde işlerinin başında olduğunu düşünemiyoruz. Bu nedenle dâhilerle ruhsal hastalıklar arasında bir bağlantı kurmamız istendiğinde aklımıza hemen birçok örnek gelebiliyor.

Bazı insanlar hastalıklarının yaratıcılıklarını artırdığına inanıyor. Hatta bunu yitirmemek için tedavi olmak istemiyorlar. Ama burada da yaratıcılık alanındaki başarılarını yetenekten ziyade hastalığa bağlama sorunu ortaya çıkıyor. Ayrıca hasta olup da dahilik göstermeyen kişiler kendilerini eksik hissedebilir.

Belki de insanı rahatlatan bir yanı olduğu için yaratıcılıkla ruhsal hastalıklar arasında bağlantı olduğu yargısı ısrarla devam ediyor. Bu hastalık yaratıcılıkla ilişkilendirilerek pozitif bir açı sunuyor ya da yaratıcılık yönü gelişkin olmayanlar hasta olmadıkları için seviniyor. Belki de bu bağlantı biz istediğimiz için devam ediyor.

Kaynak: BBC TÜRKÇE




To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


i'll never be good enough
Süreyya - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üyelik tarihi
04 Eylül 2016
Bulunduğu yer
Aorist
Mesajlar
8.232
Seslenildi
950 Mesaj
Etiketlendi
147 Konu
Ruh Hali
Uykulu
Standart Cevap: Psikolojik Sorunlar Yaratıcılığı Tetikliyor Mu?
23 Şubat 2017
2
Her insanda vardır muhakkak psikolojik dengesizlikler.Olmalıda, çünkı biz hayvanlar gibi kodlar üzerine "yaşayan" varliklar değiliz.Düşünüp konuşma dengesi veya dengesizliği her etnik grupta farklı,davranış ve algılarımız bu yöne doğrulmuş.
Bu ruhi dengesizlik yalnız "depresyon" veya
"Hoşnutsuzluk","yetinememe korkusu" gibi negatif bulgularda aranmamalı.
Aşırı "sevecen", "sirin görünme",herkesin isteğini yerine getirme arzusu,aman kimseyi kırmayayım gibi tavırlar,sevgi görememiş ve bu kaybı bu düşüncelerle telafi etme yansımasidır.

Ilki her ne kadar birşeye aşirı bağlılık beslendigi hald,karşilık görememiş ve bu depresyon haline burünmüşse ikinci seçenekte bunu gösterir.

Iletişim çok önemli.Bilhassa insanın kendi Egosu ile olan iletişimi.Monologlar yardımcı olabilir.Insan önce kendini tanıyacak sonra kendini bilecek.
Sokrat'ın motosunu:"kendini bil", ve Hz.Muhammed'in:"Kendini bilen Rabbini bilir",hadisini gerçek anlamda kavrayabilmek gerek. "Ilim ilim bilmektir ilim kendini bilmektir..."sözü, Yunus Emre'nin kendi egosu ile olan monoloğu, ve psikolojisi ile olan savaşın göstergesidir.
Mikrodan makroya bir yol çizersek,çevremizi tanır kendimizide bilmiş olabiliriz.
Tanıdık ve bilindik bize, aklımızıda kullanırsak, zarar vermez.

Amma ve lakin herkes Yunus kadar "aylak"
Muhammed kadar "seçilmiş" değil.Veya Sokrat kadar "gerçekci", "vurdumduymaz"da değil.

Sanırım asıl sorun,incir çekirdeğini dolduramayacak kadar küçük sorunlarla ruhumuzu meşkul etmek.
Bu modern toplumda insanların dar düdük ortamlarda yaşamak zorunda olduğu,ne kadarda özgür ve hür düşünceliyim deseler dahi onların hayatlarını dikte ettikleri birilerinin var olduğuna karşı kör olmaları,onları istemsiz ve bilinçsiz bir şekilde depresyona sürükler.
Charles Bukowski'nin dediği gibi:"...sefkata ihtiyacımız var."
Ve bu adamda depresif ve asosyal biriydi.Ama onun sisteme karşı diklenme çabaları şiirleri ile olmuştur.Ve benim açımdan çokta güzel yapmış.

Psikolojik dengesizlik yaşayan insan bana göre evet,yaratıcıdır.Ama bunu anlayabilmesi için kendisini tanıması gerek.
Buraya daha çok satırlar yazılabilir ama vaktim yok.Bende her "modern"i insan gibi bir takım,topluma "yarar" olan sorunmluları yerine getirmek zorundayım.Istesemde istemesemde.
Inanın en zor olan; toplum kavramında benliği bulmak ve onu mudafâ edebilmektir.Bu konuda başarısız olan birey,ruhen hasta olması kaçınılmazdır.


Edit;Van Gogh kulağıni değil kulak memesini kesmiştir.Aşırı derecede yaramaz ve asi bir çocuk,ve ailesinin yüz karasıydı.
Al burdan yak.
Konu Süreyya tarafından (23 Şubat 2017 Saat 11:56 ) değiştirilmiştir.
....
Konuyu 1 kişi okuyor. (0 üye ve 1 ziyaretçi)
 
Seçenekler
Stil

Benzer Konular
Konu
Konuyu Başlatan
Forum
Cevaplar
Son Mesaj